Amed’de düzenlenen Demokratik İslam Kongresi yayınladığı sonuç bildirgesinde gittikçe yaygınlaşan şiddet sarmalının, bölünmüşlük ve çatışmanın İslam coğrafyasını kaosa sürüklediği ifade edilerek Medine Sözleşmesi model olarak önerildi.

Kongre sonuç bildirisinde  tüm siyasi ve itikadi yaklaşımların ümmetin farklı din, mezhep, inanç, etnik ve diğer tüm toplumsal gruplardan oluştuğunu dikkate alması gerektiği ifade edilirken temel hak ve hürriyetlerin kullanımında adaletli, eşitlikçi ve özgür bir anlayışı kurumsallaştırmaları ve hukuki güvenceye kavuşturmalarının İslami bir zorunluluk olduğu kaydedildi.

Kongre ayrıca “Halkların dillerini, kültürlerini, farklılıklarını özgürce yaşaması Yüce Allah’ın vermiş olduğu bir haktır; hiçbir siyasi otorite ve dini yorumun toplumları bundan mahrum bırakması kabul edilemez” belirlemesinde bulunarak başta Türkiye ve Suriye olmak üzere İran ve Irak’ta da Kürt sorununun haklar ve adalet temelinde çözümünün Müslümanların sorumluluğunda olduğu kaydedildi.

Kongre bundan sonra faaliyetlerini süreklileştirerek yönetimsel düzeyde bir heyet de seçti.

Kongre tarafından bugün yayınlanan sonuç bildirisi şöyle: “Demokratik İslam Kongresi adı altında toplanan bizler “Her kim bir insanı yaşatırsa bütün insanlığı yaşatmış gibi olur” (Maide/32) ayetinden hareketle barış için çalışanları, barış için mücadele edenleri Allah’ın selamı ile selamlıyoruz. Gittikçe yaygınlaşan şiddet sarmalı, bölünmüşlük ve çatışmanın İslam coğrafyasını kaosun içine sürüklediği açıktır. Oysa İslam, taşıdığı mesajla, adalet, barış ve insanlık adına söylenebilecek en son evrensel ilkeleri temsil etmektedir. Kalıcı ve kabul edilebilir bir barışın inşasında İslami ve insani duyarlılığı olan tüm toplumsal kesimlerin ne tür katkılar yapabileceği ve nasıl bir çalışma yöntemi geliştirilmesi gerektiğine yönelik değerlendirmelerde Medine Sözleşmesi referans olarak kabul edildi. Sözleşme’nin Medine’de yaşayan tüm toplumsal grupların müzakereler sonucunda hak ve hürriyetini yazılı garanti altına aldığı açıktır. Kongremiz günümüzde yaşanan sorunların çözümünde diyalog, müzakere, istişare ve anayasal düzenlemeler çerçevesinde Medine Sözleşmesi’ni model olarak önermektedir:

1. Toplumları birbirine düşman eden, telafisi zor hasarlara yol açan cahiliye dönemine ait uygulama, düşünce ve iktidar anlayışları, farklı toplumsal kesimlerin barış içinde ve özgür iradeleriyle bir arada yaşaması önünde büyük bir engel oluşturmaktadır. Bugün coğrafyamız, taşıyamayacağı ağır bir krizle karşı karşıyadır.  Bu durum Medine Sözleşmesi referansı çerçevesinde Ümmetin yeniden inşasını zorunlu kılmaktadır.

2. Medine Sözleşmesi’nin birinci maddesinde “Ümmet”, çok kimlikli, çok dilli ve çok inançlı bir anlama sahiptir. Siyasi ve itikadi yaklaşımlar, Ümmetin farklı din, mezhep, inanç, etnik ve diğer tüm toplumsal gruplardan oluştuğunu dikkate almalıdır. Temel hak ve hürriyetlerin kullanımında, toplumların ve bireylerin kendilerini ifade etmelerinde adaletli, eşitlikçi ve özgür bir anlayışı kurumsallaştırmaları ve hukuki güvenceye kavuşturmaları İslami bir zorunluluktur.

3.“Dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu, Allah’ın ayetlerindendir” (Rum/22) ifadesi, farklı toplulukların başta anadilin kullanılması olmak üzere, temel hak ve hürriyetlerini garanti altına almıştır. Halkların dillerini, kültürlerini, farklılıklarını özgürce yaşaması Yüce Allah’ın vermiş olduğu bir haktır; hiçbir siyasi otorite ve dini yorumun toplumları bundan mahrum bırakması kabul edilemez.

4. Kürtler, yaşadığı topraklarda tarih boyunca din ve Ümmet adına üzerine düşen her türlü sorumluluğu ve fedakarlığı yerine getiren kadim halklardan biridir. Şimdi ise Kürtlerin karşı karşıya kaldığı otoriter laikçi, ulus devletçi, mezhepçi ve ırkçı saldırılar karşısında Ümmet’in de sorumluluk ve fedakarlık göstermesi gerekmektedir.

5. Toplumun yarısını oluşturan ve diğer yarısını da doğuran kadınlar sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik alanlardan uzaklaştırılmışlardır. Genel yaşamın içerisinde ve özellikle savaşlarda kadınlar ve çocuklar üzerinden yürütülen çirkin bir saldırının olduğu aşikardır. Kongremiz, özelde eril zihniyetler ve iktidarlar tarafından kadına yönelik  şiddet, taciz, tecavüz, cinayet, çocuk evlilikleri ve her türlü egemen yaklaşımı reddetmektedir.

6. Kur’an’da idareci vasıfları övülürken, hem de bir kadın yönetici üzerinden adil olma ve istişare önerilmektedir. Dolayısı ile kadının topluma eşit katılımı tüm toplumsal sorunların çözümü için vaz geçilmezdir. Kongremiz bu bilinç ve anlayışla  kadınların tüm alan ve konumlarda  özgün, özerk ve eşit temsili yetini kabul etmekte  ve tanımaktadır.

7. Halkların İslam’ın kendilerine tanıdığı meşru, tabii ve siyasi hakları kullanmalarında yaşadıkları zorluklar, baskılar, zulümler ve idamlar kabul edilemez. Bu bağlamda İran’da yaşanan idamlar, Mısır’daki idam kararları, Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki mezhepçi siyaset anlayışının doğurduğu haksızlıklar ve zulümler, Yemen ve Libya’daki dar aşiretçi yaklaşımlar, toplumların kalbine vurulmuş büyük bir hançerdir. Siyasi aktörler halkların talepleri karşısında şiddet kullanmaktan vazgeçmelidir.

8. Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl çözümüne dönük tarafların ortaya koymuş olduğu irade herkes tarafından önemsenmelidir. Barışın kalıcı hale gelmesi için ivedilikle yasal düzenlemelerin, Medine Sözleşmesi’nin müzakere yöntemleri de dikkate alınarak hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu vesileyle Kongre katılımcıları, İslami çevreleri de sorumluluklarının farkına vararak, barış sürecine aktif katılmaya davet etmektedir. Başta Türkiye ve Suriye olmak üzere İran ve Irak’ta da Kürt sorununun haklar ve adalet temelinde çözümü Müslümanların sorumluğundadır. Tüm toplumsal kesimlerin, cemaatlerin yanı sıra İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği gibi kurumların da sürece daha aktif katılması gerekmektedir.

9. Suriye ve Rojava’da yaşanan çatışmalar halkların birlikte yaşama iradesini tehdit etmektedir. Kongremiz, aldıkları fetvalarla uyguladıkları şiddete İslam’ı referans gösteren örgütlerin saldırılarının ve bunları destekleyen iktidarların politikalarının İslam’ın özüyle asla bağdaşmadığı görüşündedir.

10. Kongremiz, bölge devletlerini ve yönetimlerini Rojava ve Suriye’de yaşayan tüm kesimlere insani yardımların ulaştırılması noktasında sınırlarını açmaya davet etmektedir.

11. Başta bölgemiz olmak üzere dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan etnik ve mezhep temelli çatışmalar büyük bir endişe ve kaygı uyandırmaktadır. Bu durum İslam’ın evrensel barış ve adalet değerlerinden sapma anlamına gelmektedir. Halkların barışı ve birlikteliğine zarar veren siyasetlerden derhal vazgeçilmelidir.

12. İslam’ın temel öğretisi ve siyaset tecrübesi farklı etnik gruplara, inançlara, dinlere ve kültürlere eşit yaklaşma üzerine kuruludur. Bu kapsamda Türkiye’de başta Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, Ezdiler olmak üzere tüm grupların hassasiyetleri gözetilerek; temel hak ve hürriyetleri Anayasal düzeyde de garanti altına alınmalıdır. 

13. Kongremiz iktidar ve devleti önceleyen Diyanet anlayışı yerine toplumu önceleyen sivil ve çoğulcu İslam anlayışını önemsemektedir. Diyanet’in din ve inançlar üzerindeki tekelini kabul etmemektedir. Dini eğitim ve öğretim, başta medreseler olmak üzere sivil topluma bırakılmalı, bunun önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Kongremiz Melle Abdullah Timoki, Şeyh Said ve Said-i Kurdi şahsında gerçek İslam’ın öğrenilmesinde emeği geçen tüm medrese  mensuplarına atfedilmiştir.

14. Kongremiz çağımızda egemen kapitalist moderniteye alternatif olarak adil, demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü İslam anlayışını önemsemektedir.

15.Kongremizin toplanmasına öncülük eden Sayın Abdullah Öcalan tarafından gönderilen mesaj önemli ve değerli bulunmuştur. Barış sürecine daha etkin katılımı için özgürlüğünü dualarımızla destekliyor ve istiyoruz.

10-11 Mayıs 2014 tarihlerinde Diyarbakır’da gerçekleşen Demokratik İslam Kongresine Türkiye’den, İran’dan Kürdistan’dan, Arap coğrafyasından ve Avrupa’dan İslam alimleri, kanaat önderleri, akademisyenler, siyasetçiler, kadınlar, gençler ve sivil toplum kuruluşları yoğun bir ilgi göstermişlerdir. Yaklaşık 350 delegenin katılımı ile toplanan Demokratik İslam Kongresi çalışmalarını yoğunlaştırarak devam ettirme kararı almıştır. Sürekliliği olan bir yapılanmaya gidilmesi ve çalışmaların daha yaygın, kapsayıcı ve sistematik hale getirilmesi için yönetimsel düzeyde bir heyet görevlendirilmiştir. “

Editör: Wan Haber