Birkaç haftadır iyice ayyuka çıkmış durumda ve emperyalistlerin 20′nci yüzyıldaki paylaşım savaşlarını andıran bir biçimde bir mücadele sürüyor Türkiye’de iki iktidar odağı arasında. Bu savaşın tarafları cemaat görünümünde bir paralel devlet ya da bir paralel hükümet ile hükümet görünümünde bir cemaatten oluşuyor: Fethullah Gülen cemaati ile Milli Görüşçüler.


Belli ki hükümetin artık iktidar pastasına tek başına el koymak istemesi ve bunu yapmak için de iktidar desteği karşılığında kendisinin bir süre öncesine kadar izin verdiği veya görmezden geldiği bürokrasi, yargı ve emniyet içinde oluşmuş cemaatçi kadrolaşmaya karşı harekete geçmesi, cemaatin para ve kadro kaynağı dershaneleri kapatmaya karar vermesi iki iktidar odağı arasında çok önce başlamış bir kavgayı iyice şiddetlendirdi ve aralarındaki işbirliği sona erdi.


Şimdi iki taraf da birbirlerine karşı kozlarını oynuyor ve cemaat, devlet içindeki kadrolaşması sayesinde oldukça avantajlı, elinde birikmiş belge ve bilgileri medyaya servis ediyor.


Öyle görülüyor ki bir kez daha ve kaçıncı kez bir Türkiye hükumeti yine pervasız bir soygun ve rüşvet mekanizması kurmuş, hükümetin bakanları dolandırıcılara yol vermiş. Cemaat ise artık hangi ganimetten pay alamamışsa en iyi olasılıkla seyirci kaldığı bu durumu şimdi şantaj aracı olarak ortaya döküyor.


Kavgayı dikkatle izleyen emperyalist ülkeler, öncelikle de ABD ise şimdiden Ak Parti hükumetinin alternatifini hazırlamaya başlamış durumda ve Kılıçdaroğlu’nu sahaya sürmeden önce konuşmak için ABD’ye davet etti. Kemal Kılıçdaroğlu da hazır gitmişken Fethullah Gülen’in eteğini öpüp biat yemini etti.


Ama bütün bu güç odaklarının unuttuğu bir şey var: Kürt hareketinin 30 yıldır ortaya koyduğu ve Haziran eylemleri ile Batı’da da görünür hale gelen birikmiş direniş enerjisi. Türkiye halkları bu birikimi ile bu kez iktidar odaklarının bu paylaşım savaşını teşhir edecek ve bu soygun düzenine dur diyecek, kendi iktidarını inşa edecek. Düzenin girmeye zorladığı hiçbir yola girmeyecek. Kendisini de kentini de yönetme şiarı ile seçimlere giren HDP de, seçim sloganı olarak ‘özyönetim ile özgür kimliğe” formülasyonunu seçen BDP de işte bu kararlılık içinde.