İllegal yollarla siyasetin dizaynı...

Başbakan iktidara geldiği günden beri bundan besleniyor.

Şimdi de malum olduğu üzere cemaati “siyaset dışı yollarla siyaseti dizayn etmek”le suçluyor.

Ak Parti aleyhinde çalışan bir cemaat mi var. Eğer bu illegal ise Ak Parti'yi destekleyen cemaatler de illegal olmalı.

 

Oysa Başbakan bazı cemaat temsilcileriyle özel toplantılar yaparak tabiri caiz ise onları kendi tarafına çekmeye çalıştı.

Muhalefeti gayri resmi olarak destekleyen sermaye mi var?

E o zaman en siyaset dizayncısı Ak Parti. Çünkü kendilerini destekleyecek sermayeyi oluşturmak için devlet imkanlarını bir takım sermayedarlara peşkeş çektiler.

Meclis kürsülerinden, üstelik Başbakan ünvanı ile ülkedeki sermayedarların bir kısmı sürekli hedef gösteriliyor.

Buradan Koç, Doğan savunuculuğu yapacak değilim. Ama bugün Erdoğan için Koç, Doğan ne ise kendilerinden sonra gelecekler için de Albayraklar, Cengizler’de öyle olacak.

Yani kendilerine göre  Başbakan gibi düşünmeyen, Ak Parti'nin karşısında olan  herkes illegal yollar ile Ak Parti iktidarını tehdit ediyor. 

Bu tehdit bazen Gezi Parkı, bazen eylemde öldürülmüş birinin mahkemesi, bazen polis kurşunuyla öldürülmüş bir çocuğun cenazesi hatta hatta 3 yaşında kaybolan bir çocuğu arama çalışması bile olabiliyor.

Bu kadar basit endişeleri olan iktidarın, ne kadar sağlam zemin üzerinde olduğundan kaygı duyulmalı asıl.

Akıllara zarar komplo teorileri üretiliyor, sosyal mühendislik projeleri bizzat iktidar eliyle piyasaya sürülüyor.

MİT marifetiyle hazırlanan bu projeler önce sosyal medyada köpürtülüyor, ardından da yandaş medya ile halka servis ediliyor.

Sonra başbakan bunlar üzerinden ya mağduriyet devşiriyor ya  da eline alıyor balyozu milletin başında çeviriyor.

Havada uçuşan iddialar da hani öyle yenilir yutulur cinsten iddialar da değil. Adamı ipe götürecek suçlar.

Ama 7/24 suç isnat edenler dava açmak için seçim sonucunu bekliyor ne hikmetse.

Dahası iddia edilen suçlar için delil bulunamayınca “elinde delil olanlar bize getirsin” diye kürsüden çağrı yapılıyor…

Düşünebiliyor musunuz bir Başbakanın aylardır tek gündemi paralel yapı olmakla suçladığı “cemaat”.

Hocaefendiden ablalara kadar suç isnat etmediği, hakaret ve iftira etmediği kimse kalmadı cemaatten.

Başlarda “cemaatin masum tabanı” diye bir ayrım yapmaya çalıştı ama gazabından kurtulan olmadı.

Şimdilerde cemaati gayri milli gösterme telaşındalar. Böylece yapılacak operasyonlar  tabana yayılacak ve olası tepkiler için bir ön alma olacak bu gayr-i milli olma  şayiası.

Yurtdışındaki Türk okullarının kapatılması talimatı veren Dış İşleri Bakanı’nın “Ülkemizi yurtdışında kötüleyen mektuplar var” açıklamasını bu çerçevede değerlendirebiliriz.

Kendilerinden olmayan herkes “paralel”, kendileri gibi düşünmeyen “dış mihrak”. Daha nice yaftalama ibaresi…

Onların istediği şekilde hareket etmeyen, karar vermeyen tüm kişi ve kurumlar hemen “paralel” yaftası yedi.

Anayasa Mahkemesi, Merkez Bankası, Yüksek Seçim Kurulu sadece son birkaç günde bu yaftanın kurbanı olan kurumlar.

Bu “yaftalanma” kaygısı kişilerin ve kurumların işleyişini sağlıksız hale getiren bir tehdit.

Düşünsenize bir devlet kurumusunuz, karar vereceksiniz ve bu kararınıza göre her an paralel ilan edilebilirsiniz.

Bu zan gölgesi altında ne kadar doğru ve sağlıklı bir işleyiş olur, varın siz düşünün…