TBMM Başkanı Cemil Çiçek, "TBMM dokunulmazlıklar konusunda çok toleranslı bir meclistir. Yüzlerce dosya gelmiştir kurulduğu günden beri, dokunulmazlığı kaldırdığı dosya sayısı fevkalade sınırlıdır. Bu bir geleneğidir Meclis'in ama bu toleransı da herkesin iyi anlaması lazım" dedi.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın hazırlayıp sunduğu "Ankara'nın Gündemi" programına konuk oldu. Batuhan Yaşar'ın "1994 yılı ile 2012 Türkiye arasında fezlekeler konusundaki ne gibi farklar" sorusu üzerine Çiçek, şunları söyledi:
"Çok fark var, evvela örgüt acısından fark var. O zaman terörist başı Abdullah Öcalan yakalanmamıştı. 1999 Şubatında yakalandı. Yargılama süreci olmamıştı. Mahkumiyet kararı verilmemişti. Kuzey Irak'taki gelişmeler o tarih itibariyle yoktu. Kuzey Irak'ta 2003'ten itibaren belli bir boyut kazandı. O zaman farklı bir idare vardı. Örgüt açısından çok farklılıklar var. Türkiye'deki gelişmeler acısından bakarsanız Türkiye 1994'te demokratik standartlarla 2012 arasında mukayese edilemeyecek kadar farklar var. Bugün Türkiye'de konuşulmadık ne kaldı. Birileri konuşmak istiyorsa, neyi konuşamıyor. Bu ülkede iki bayrak konuşuldu. Özerklik konuşuldu, federasyon konuşuldu. Buna benzer eksiden konuşulması cümle olarak kelime olarak bile konuşulması riskli olan ne varsa, bugün konuşuluyor, toplantılar, paneller yapılıyor, müzakereler yapılıyor, bildiriler yayınlanıyor, Meclis içinde,Meclis dışında, Diyarbakır'da başka tarafta bir çok yerde."

"TOPLUMUN HASSASİYETİNİ GÖZARDI EDEMEYİZ"
"Başka ülkelerde bu kadar açık konuşulabiliyor mu, ileri demokrasilerde konuşulabiliyor mu?" şeklindeki soru üzerine Çiçek, şunları söyledi:
"Bunları söylersem birilerinin yine dalağına basmış olacağım, 2012 Türkiye'sinde her şey usulüne uygun olmak kaydıyla cebir ve şiddete yönelmeden konuşma imkanı var. Ama burada da milletvekilleri acısından bir şeye herkesin dikkatini çekmek isterim. Bizler milletvekiliyiz. Halkın önünde halk adına görev yapan insanlarız. Sade vatandaşa nazaran bizim birinci derecede sorumluluğumuz var. Konuştuğumuza, oturup kalktığımıza, katıldığımız faaliyetler, şunlara bunlara dikkat etmemiz gerekir. Çünkü biz bu toplum adına siyaset yapıyorsak, toplumun hassasiyetlerini göz ardı edemeyiz. Biz kamu düzenini bozan insanlar olamayız. Kamu düzenine karşı başkaldıran insanlar olamayız, olmamamız gerekir, Çünkü biz milletvekilleri olarak bu ülkede kural koyan bir kurumda görev yapıyoruz. Kuralları bu ülkede Meclis koyar, ceza kanunlarını, ticaret kanunu, başka kanun, hem kuralları biz koyacağız hem de koyduğumuz kuralı tanımamazlık edeceğiz, bu kurala karşı baş kaldıracağız, bu kuralı yok sayacağız, bu milletvekilliği ile bağdaşacak bir husus değildir. Onun için biz; son olayla alakalı demiyorum, genel olarak söylüyorum, zaman zaman bir kısım kanunsuz eylemler içerisinde oluyoruz, ondan sonra bir kısım sıkıntılar olunca biz milletvekiliyiz nasıl olur. İyi de bu eylem kanunsuz, biz orada ne geziyoruz. Orada ne işimiz var. Bir toplantı gösteri yürüyüşü yapılacak, nerede, toplantı gösteri yürüyüşleri kanuna uygun olarak yapılan her toplantıya herkes katılabilir, milletvekili de katılabilir. Belki de katılması gerekir ama onun dışına çıkıldığında milletvekili sıfatınız orada, o kanunsuzluğun devam ettirecek bir sıfat olamaz, çünkü bu çok farklı bir şey olur. O zaman herkes her istediğini her yerde yapacak olursa, o zaman toplantı gösteri yürüyüşleri kanunu ona göre değiştirmemiz lazım. kanunu değiştirecek biziz. Dışarıdaki bir grup öyle yapabilir, onu beğenmeyen de olabilir. Ama o kanun değişmediği sürece bizim uymamız gerekiyor. O hassasiyetlere dikkat etmediğimiz zaman şimdi gündemde tartışılan konularda dahil hepsi Türkiye'nin gündemine geliyor oturuyor, halbuki bizim konuşacağımız çok daha önemli gelişmeler var. İçinden geçtiğimiz sürece bakarsanız, bir beş sene sonra, on sene sonra tarih önümüze ne fırsatlar çıkarıyor. ne de büyük riskler getirdi koydu. Biz bunları tartışmak varken, kendi kuralsızlıklarımızı ve kendi koyduğumuz kuralları uymamızın bedelini iç siyasette tartışma konusu haline getiriyoruz. Hasseden bende rica ediyorum ki, biraz biz hassas olmalıyız, biz topluma örnek olmalıyız. Milletvekilleri olarak. Kuralı biz koyuyoruz. Koyduğumuz kuralı biz yok farz edersek bu ülkede kaos nasıl önlenecek. Kamu düzeni nasıl sağlanacak. Kamu düzeni dediğimiz şey bu kurallara uygun hayatın sürdürülmesidir, idari, siyasi, ekonomik, hukuki, hayatın sürdürülmesidir. Kamu düzeni dediğimiz bunların tamamıdır. Bu kuralları değiştirmeden 'ben bunları yok farzederim, yok sayıyorum, istediğimi yaparım ' derseniz , bu hiç bir demokratik ülkede yok."

"AVRUPA KONSEYİ'NDE DOKUNULMAZLIK KONUSU CİDDİ BİR MESELE"
"Size bir örnek vereceğim. Bundan bir kaç ay önce Avrupa Konseyinde toplantı var. Avrupa Konseyi'ne üye 47 ülkenin parlamento başkanların toplantısı var. Orada üç konu var tartışılan, herkes konuştu, Türkiye adına da biz söz aldık" diyen Çiçek, şunları kaydetti:
"Birincisi, İnsan Hakları Mahkemesi'nin geleceği, ikincisi temsili demokrasi zayıflıyor mu, üçüncüsü de Arap Baharı dedikleri konu. Herkesin üzerinde durduğu temsili demokrasiye karşı giderek bu ülkelerde büyük hoşnutsuzluk var. Giderek toplum çözümü başka yerde arıyor. Bununda en önemli sebepleri ile ilgili şöyle bir değerlendirme var. Bu demokratik kurumlar içi boş kurumlardır, ikincisi siyaset yapanlar milletvekilleri bencil insanlardır. Biz sanıyorduk ki bu sıkıntı Türkiye'de vardır. Bütün ülkelerde, 47 ülkede aşağı yukarı aynı vurgular yapılıyor. En önemli sebebi, dokunulmazlık konusudur. Dokunulmazlık konusu orada gündeme gelen bir konudur, sadece Türkiye'nin konusu değil. Avrupa Konseyi'nde dokunulmazlık meselesi ciddi bir mesele olarak gündeme geldi ve dokunulmazlığı imtiyaz olmadığı, kanuna karşı gelmede imtiyaz olmadığı, bunun böyle anlaşılmasının yalnızca parlamenter demokrasiye zarar verdiği konusunda genel bir yaklaşım var. Onun için dokunulmazlık meselesini biz ilk defa bugün tartışıyor değiliz, uzunca bir zamandan tartışıldı. Burada Anayasa taslakları hazırlandı. Değişiklik taslakları. Maalesef dışarıda konuştuk, içeride karar almaya gelince 292 imza ile bir değişiklik teklifi verdik. 21. dönemde, kabul çıkan 212, altına imza atanlar bile vermedi. Onun için bu dokunulmazlık konusunu yerli yerine oturtmamız gerekiyor. Dokunulmazlık kişiye Cemil Çiçek'e verilmiş bir imtiyaz değildir. Bu benim milletvekili sıfatı ile görevimi layıkıyla yapabilmem için verilmiş olan bir imkandır. Yoksa bu manada herkesin her istediğini her yerde yaparım tarzındaki bir sorumsuzluk anlamında dünyanın hiçbir yerinde dokunulmazlık yoktur. Onu iyi bir anlayalım. Türkiye'de göz ardı edilen şey şu, bir şeyi tartışıyoruz ama siyaseten tartışalım. Benden sonra akademisyenleri, bu konuda fikri olanları getirip tartıştır ama sonunda hukuki bir zemine oturacak tartışmalar, neye oturacak, dün kurulmuş bir devlet değiliz ki, Türkiye'nin iyi kötü bir Anayasası var, beğenmiyorsak değiştirelim. Bir an önce bu Anayasayı değiştirelim diyorsunuz, Anayasayı değiştirmeyeceğiz, kuralları değiştirmeyeceğiz. Onun için yoğun bir çaba sarf etmeyeceğim. Netice almayacağız. Sonrada kurallar orada dururken kurallar dışında uygulama beklemeyeceğiz. Bu nasıl olacak."

"KOMİSYON YETKİLİ"
Yaşar'ın, "Dokunulmazlıklar kaldırılırsa Türkiye 1994 yılına döner, siz buna katılıyor musunuz?" sorusuna Çiçek, "Bakın bunlar konuyu özünden saptıracak anket sorusu gibi değil. Bakın bu dokunulmazlık konusu ciddi bir konu. İşin özünü, böyle bir müessesinin neden var olduğunu, nereye kadar sınırlarının olduğunu bilerek bakmak lazım. Ben diyorum ki Türkiye'nin bir Anayasası var. Beğenmiyorsanız değiştirmemiz lazım. Uğraşıyoruz. Bir an evvelde bu işi bitirelim. Bu Anayasada hükümler var. İç tüzükte hükümler var. Bir tezkere geldiğinde, ilk defa tezkere gelmiyor, şimdi tartışmalar yapılırken sanki 8-10 kişi ile ilgili tezkere var, sanki bugüne kadar Türkiye şimdiye kadar hiç karşı karşıya kalmadı. Tezkere geldiğinde biz Anayasa Adalet Komisyonu'na gönderiyoruz. Yetkili olan komisyon, birinci derecede orasıdır. Şimdi bizim Anayasamız diyor ki kararı birinci derecede verecek olan komisyondur. Komisyonda da partilerden çok kişiler karar verecek. Neye göre karar verecek, ilkelerini bilmemiz lazım bir şey tartışıyorsak. Yani siz Anayasa Adalet Karma Komisyonu üyesisiniz, önünüze de herhangi bir dosya geldi dokunulmazlıkla ilgili, neye göre karar vereceksiniz, bu konuda yazılmış Meclis'te de çalışmalar var. Bu yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik talepte isnadın ciddiliğine bakacağız. Ciddi bir isnat mı var. Siyasi bir amaç var mı? Onun içindir ki mesela Meclis kendiliğinden hiç kimsenin dokunulmazlığını kaldıramaz. Onun mutlaka Savcılıklardan bir talep olarak gelmesi gerekiyor. Bir suç işlendiği iddiası varsa, yani siyasi bir amaçla birinin dokunulmazlığını kaldıramazsınız, mutlaka bir ceza kanunuyla veya ceza hükmü içeren bir mevzuatla ilişkisinin olması gerekir bu da fezleke ile olması gerekiyor. İkincisi, kamuoyundaki etkisine bakacağız çünkü bu komisyon yargısal bir karar vermiyor, yasama işlemi yapıyor, siyasi bir kar verecek. Onun içindir ki yargı organların kararlarında gerekçe vardır. Ama dokunulmazlıkla ilgili kaldırılır, kaldırılmaz bilemem, orada gerekçe gösterme mecburiyetiniz yok" karşılığını verdi.

"HERKES TEK TEK OYLANACAK"
"Direkt Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde mi oylanacak?" sorusuna ise Çiçek şöyle cevap verdi:
"Evvela komisyonda, karma komisyonda orada incelenecek, bir alt komisyon kurulacak, ondan sonra genel kurula geliyor. Eğer kaldırılsın istiyorsa komisyon Genel Kurul'da oylanacak. Komisyon dönem sonuna bırakabilir. Diyelim ki bir kişinin dokunulmazlığı kaldırıldı, buna karşılık Anayasa Mahkemesi'ne de gitme imkanı var o kişinin. Herkes kişinin suçta iştiraki aynı olmayacağı için her kişi için ayrı ayrı oylama yapılıyor. Zaten dosyalarda tek tek geldi. Bugüne kadar birçok uygulaması var bunların."
Yaşar'ın, "BDP, 9 kişinin dokunulmazlığı kaldırılırsa biz de hiçbir çalışmaya katılmayız diyor" şeklindeki hatırlatması üzerine Çiçek, "Bu Anayasa çalışmaları dışında benim onlara cevap vermem uygun olmaz, ben sadece kamuoyunun bu tartışmaları değerlendirirken Anayasa 83'e bakmaları lazım, içtüzüğün 131, 132, 133, 134, konuşan arkadaşların bunlara bakması lazım, yani siyaseten tartışalım ama sonuçta bu siyasi tartışmayı bir hukuki zemine oturtalım. Şimdi sıkıntı nereden kaynaklanır, eğer beklentiler karşılanmıyorsa, o zaman uygulanacak hukuk kuralından, kuralı değiştirecek de olan burası, farklı sonuç bekle. O zaman da şu olmaz mı, bu kanunlar yürürlükte kalmak içindir. Hem yürürlükte kalacak hem uygulamayacağız derseniz. Türkiye'de bir taraftan kanun çıkaralım bir taraftan da kanunu uygulatmamamın yoluna bakalım derseniz bu işte bir kaos meydana gelir, hukuk istikrarı olmaz, kamu düzeni olmaz. Bu konuda herkes soğukkanlı olmalı, komisyon üyeleri hepsi ülkesini seven insanlar, memleketini seven insanlar, sorumluluk sahibi insanlar, vicdani sorumluğu olan insanlar. Bu işi anlara bırakalım. Onlar en iyi şekilde Türkiye için ne varsa bakacaklar ona göre bir karar verecekler ama daha onlara karar verme mikanı bırakmadan biz hepimiz hemencecik bir kısım sonuçlar çıkarmaya çalışıyoruz. Bu işin bir usulü var, usule uymadan Türkiye'de hiçbir şey yapılamaz" diye konuştu.

"MUHTEŞEM YÜZYIL BELGESEL DEĞİL, BİR SENARYODUR, AMA BİR DE ALGILAMA MESELESİ VAR"
Muhteşem Yüzyıl dizisi ile ilgili tartışmaların hatırlatılması üzerine Çiçek, "Bu evvela bu bir belgesel değildir, bir senaryodur. Bir kurgudur. İşin bu kısmına bakarak değerlendirme yaparsak tarihi gerçekler bir tarafa, çevrilen dizidekiler bir tarafa, ama bir de algılama meselesi var. Bir süre önce bir uluslararası toplantıya katıldım. Bu dizilerin çok sevildiği Ortadoğu ülkelerinden birinin parlamento başkanı bana dedi ki; 'Ya Sultan Süleyman'ı seferden sefere koşan padişah olarak biliyordum, yataktan dışarı hiç çıkmıyor' dedi. Şimdi bu da bir algılama meselesi. Şimdi bu ikisini bir araya getirip bakmak lazım. Sadece elbette ben biliyorum. Siz biliyorsunuz, bilenler biliyoruz ki bu, tarihi gerçeklerle yüzde yüz örtüşen bir belgesel niteliğinde değil. Bir senaryo kurgu, eyvallah ama öbür tarafta bir de algılama var, eğer bu algılama sizin için olumsuz bir kısım fotoğraflar ortaya koyuyorsa ona da bir bakmak lazım. Türkiye'de senelerdir algılarla çok uğrayan bir ülke, hatırlar mısınız 'Bir Geceyarısı Ekspresi' vardı. Yunanların finansa ettiği söylenir. Bu film sebebiyle Türkiye'nin dışarıdaki imajının ne olduğunu hepimiz gittiğimiz yerlerde gördük. Türkiye'nin böyle bir ülke olmadığını ispatlamak için çalıştık. Onun için böyle bir algı varsa bunu da kimse göz ardı etmemeli. Hayat sadece ratingden ibaret değil, sadece para kazanmaktan ibaret değildir. Tarihe ilgiyi artırdı bir kısım yeni kitaplar çıktı, eyvallah bunların hepsi doğrudur, ama her halde bu ikisini dengeleme imkanı da vardır. Bunun işin erbabının yapacağı. Ben şunu biliyorum, bu bir belgesel değildir, tarihi gerçeklerle tümüyle örtüşen, yüzde yüz örtüşen bir durum değil. Ama öbür tarafta da bir algı meselesi olduğunu da hepimizin kabul etmesi lazım, eğer bu algı iyi bir algıysa tamam, yok bu algı bizi başka bir yere oturtuyorsa, bunu da dikkate alıp ikisini dengelemek mümkündür. Orta yolu bulmalıyız" dedi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın Erbil'e inişine izin verilmesiyle ilgili soru üzerine de Çiçek, "Konuşmamamız gereken bu ve benzeri konularla nelerle uğraşıyoruz. Sorumlu insanlar gerçekten çözümün parçası olsa, TBMM hiçbir ülkede olmadığı kadar sorduğunuz sorularda toleranslı bir Meclis'tir ama bir toleransı da belli bir yerde iyi anlamak lazım. Taşırmamalı, dokunulmazlıklar konusunda çok toleranslı bir Meclis'tir. Yüzlerce dosya gelmiştir kurulduğu günden beri, dokunulmazlığı kaldırdığı dosya sayısı fevkalade sınırlıdır. Bu bir geleneğidir Meclis'in ama bu toleransı herkesin iyi anlaması lazım. Suç teşkil eden eylemlerin, söylemlerin içinde olmasak bu ülkeyle en büyük hizmeti yapmış olacağız. Çünkü kuralı koyan bizim, ihlal eden de biz olmamalıyız, soğukkanlı, sabırlı işin önünü sonunu komisyondaki arkadaşlar düşünür, kararı verirler" şeklinde konuştu.
(BC-ÖZ-Y)

04.12.2012 17:27:59 TSI

Editör: Wan Haber