SAĞLIĞI VE COŞKUSU İYİ

 


Uzun sayılabilecek bir aradan sonra Sayın Öcalan ile görüştünüz. Heyetinizde bir genişleme de söz konusuydu. Sağlığı nasıldı ve sizi nasıl karşıladı?
 
 
Sayın Öcalan Hatip Bey'i görünce çok mutlu oldu. Yaklaşık 20 yılı aşkın bir süredir ilk defa görüşüyorlardı. Karşılıklı hal hatır faslından sonra sivil siyasete dönük imha hareketlerinin mantığını ve KCK tutuklamalarını Sayın Dicle üzerinden değerlendirdi. Özel hayat ve adanmışlık üzerinden bir çözümleme yaptı. Hatip Bey Ekonomi Çalıştayı ve öz yönetimlerle ilgili yürütülen çalışmalara dair kendisine klasör sundu. Bizden sonra ayrıntılı değerlendireceğini söyledi.
 
 
Sağlığı ve coşkusu iyiydi. Murat Bozlak'ın hasta olduğunu duyduğunu söyledi. Ona geçmiş olsun mesajı gönderdi. 'Kendisine ihtiyacımız var, bir an önce sağlığına kavuşmalı, deneyimlerinden faydalanacağız' dedi. Bu kararlılıkla hastalıkla mücadele edeceğine inandığını söyledi.
 
 
Vedat Türkali'nin yeni çıkan romanını götürmüştüm. Ona da sağlık diledi. Onu çok özlediğini ve çalışma, üretim iradesine çok büyük saygı ve hayranlık beslediğini söyledi. Sonra gündeme geçtik.
 
 
 
'YASAL GÜVENCE SAĞLANMADAN ÇAĞRI YAPTIĞI İÇİN ÖZELEŞTİRİ VERDİ'

 

 


Sayın Öcalan'ın yasal güvencelerin oluşturulup pratikleştirilmemesi üzerinden özeleştirisel yaklaşımı, yaptığınız kısa basın açıklamasında dikkat çekiyor. Bunu biraz açabilir misiniz?
 
 
Herhalde bundan bütün liderlerin çıkaracağı önemli dersler olmalı, diye düşünüyorum. Yaygın siyasal liderlik refleksi içinde bu kadar özgüven temelli bir başka bir yaklaşım hatırlamıyorum. Diğer liderlerdeki genel davranış, ya mazeret kalesine sığınmak ya da günah çıkarmak gibi iki uç arasında gidip gelme şeklinde özetlenebilir. Hem Sayın Öcalan hem de onun kadroları, kendilerinden başlamak üzere ilkesel bir tutum ve dönüştürücü bir gelişme pratiği olarak ele alıyorlar, özeleştiri mekanizmasını. Buradan yola çıkarak gündemdeki özeleştiriye bakacak olursak, önemli bir uyarı ve dönüştürücülük iradesiyle karşılaşmaktayız. Sayın Öcalan başından beri sürece dönük güven sağlayıcı adımlar konusunda yüksek özgüvenli adımlar geliştirdi. Beklenirdi ki, muhatapları da aynı açıklık ve ciddiyet içerisinde yaklaşsınlar. Oysa böyle olmadı. Tüm bu adımlar, fırsatçı bir yaklaşımla değersizleştirilmeye çalışıldı. Aslında benzer bir tutumu daha önce Bülent Arınç'ın çekilme sürecini "cehenneme kadar gitsinler" sığlığıyla ele almasına dönük de yapmıştı. Çok kuvvetli bir uyarı geliştirmişti fakat hükümet bunu kavrayamadı ya da seçim hesaplarıyla görmezden geldi. Kendisinin sıkça tekrarladığı, hatta vasiyet mottosu haline getirdiği "ben aldatmam ve aldatılmam" tespitini bile azıcık kavramış olsalardı sonuç demokrasi ve barış açısından çok daha farklı bir yerde olurdu.
 
 
 
Bundan sonraki aşamalarda yasal güvencelerin elzem olduğunu ve bunlar sağlanmadan nihai barış ve demokrasi hedefine ulaşmanın mümkün olmadığını söyledi. 'Habur'dan gelen arkadaşlarımızın başına gelenler ortada. Daha halen içeride olan isimler var' dedi. Yine sürecin başlangıcında gerillanın geri çekilme yürüyüşüne değinerek, buna karşın kalekol ve HES yapımlarına odaklanılmasını eleştirdi. Yasal güvence sağlanmadan yaptığı bu çağrılarında yanılgılı olduğunu ve Türkiye halklarına özeleştiri verdiğini açıkladı.
 
 
 
'TASLAK PRATİKLEŞMEDEN BİZDEN BİR ŞEY BEKLENMESİN'

 


6-7 Ekim eylemlerine tekrar değinildi mi? Eylemlerin ardından soykırım operasyonları da başlatıldı...
 
 
 
Bu gözaltı ve tutuklama operasyonlarına tepki gösterdi. Eleştirdi. Bu operasyonların kabul edilemez olduğunu söyledi. Hazırladığı taslağın esas olduğunu söyledi ve 'bu pratikleşmeden kimsenin kamu düzeni ya da başka bir şey adına bizden bir şey isteme hakkı yok' dedi. Ama eğer bu taslak hayata geçirilirse tüm bu sorunların yöntemsel ve kalıcı olarak geride bırakılacağına vurgu yaptı.
Buradan hareketle Hüda-Par başta olmak üzere diğer yapılara demokratik zemin çerçevesini sundu. 'Kendi içlerinde bir sürü başka güçlerin kontrolünde olan insanlar vardır. Bu tür provokasyonları önlemenin yolu bir kriter koymaktır. Bu kriter de demokrasiye bağlılık, demokratik mücadeledir. Bu olduğu müddetçe onlarla her zeminde tartışma ve değişik diyalog zemini geliştirebiliriz. Biz buna açık olmalıyız ama bu demokratik kriter ve başka servislerin sızmalarına ve provokasyonlarına karşı duyarlılık birinci mesele olmalıdır' dedi.

 

 

 


Ayrıca MGK ve özel kuvvetlerin bu şekil güncellenmesinin AKP açısından bir kaçış tutumu olduğu ve onun göremediğini söyledi. 'Bununla darbe mekaniği devreye girer ve en başta hükümeti götürür' dedi.
 
 
 
TASLAKTA NELER VAR?

 

 


"Barış ve demokratik müzakere süreci taslağı"ndan söz ediliyor. Taraflara ve kamuoyuna açıklayacağınız bu taslağın detaylarında neler var?

 


Bu taslak 4 ana başlıktan oluşuyor. 1. başlık kendisinin tüm meselelere yaklaşımında vazgeçmediği bilimsel özenin bir ifadesi olarak "yöntem" olgusunun 9 maddede çerçevelenmesini içeriyor. Bu bölümün ruhunu şöyle özetleyebiliriz: Sürecin belirleyici yanının demokratik siyaset olduğu tespitinden yola çıkarak diğer tüm hususların demokratik siyasetle bağlantılı olarak ele alınma zorunluluğu. Bunun yanında yasal temelin netlik kazanmasından tutun da temel kuram, kavram ve kurumların doğru ve yeterli tanımlanmasına dair zorunluluğun açıklanması... Eylemsizlik halinin doğru tanımlanmasındaki zaruret ve sürecin tüm aşamalarının belgeli hale getirilmesi, varılan mutabakatların imzayla kayıt altına alınması gibi "yöntem" meselesinde hiçbir boşluk bırakmadan sağlam bir zemin inşası, diyebiliriz.
 
 
 
Diğer başlıklarda neler var?

 

 


Yöntem meselesini çözümledikten sonra, Sayın Öcalan'ı tanıyanların iyi bildiği bir bölüm geliyor ki, bu da meseleyi tarihselliği ve felsefesi ile ele alma aşamasıdır. Bu ülkenin neredeyse bütün üniversitelerini utandıracak denli kapsamlı ve yoğun bir emeğin ve birikimin izlerini görmekteyiz burada. Ayrıca sekretarya meselesini sığ, daraltıcı bir günlük polemiğe meze edenleri de sarsacak bir derinlik ve kapsamla karşılaştığımız bölümdür, bu. Sadece 11 maddenin başlıklarını aktarmak istiyorum. Bu kadarı bile meselenin hangi nitelik ve derinlikle ele alındığını göstermeye yetecektir.
Yöntem meselesinde komisyonların nasıl oluşacağı ve hangi prensiplerle çalışacağı da ayrıntılı olarak tariflenmiş durumda.

 

 


-Tarih boyunca Ortadoğu'da Kürt-Türk ilişkilerinin mahiyeti ve günümüzdeki durumu.
-Kürt-Türk ilişkilerinin giderek ağırlaşan sorunsallaşmasının iç ve dış nedenleri ve kapitalist moderniteyle ilişkisi
-Kürt-Türk ilişkisindeki sorunsallığın esas olarak devletin dönüşümü olması gerçekliği. Güncel iktidarların bu meseleyi iktidarlaşma aracına dönüştürmeleri. Uygulanan kör şiddet ve bunun yarattığı sonuçlar.
-Çözümün sistemsel özelliği ve Ortadoğu’daki kaçınılmaz etkisi
Çözümün barış ve evrensel demokrasiyle bağı. Demokratik barışın devlet ve toplum yapısında yol açacağı kaçınılmaz reformlar.
-Sürecin anayasal ve yasal sonuçları
-Sürecin güvenlik boyutu
-Sürecin sosyal-kültürel etkileri
-Sürecin kadın özgürlüğü boyutu ve ekolojik sonuçları
-Cumhuriyet tarihi boyunca varlıkları yadsınan ve dışlanan tüm unsurların özgürce ve eşitce tanınması. Bu unsurların, yeni norm sisteminde yer alma biçimleri ve özgünlükleri.
-Yeni, çoğul, demokratik kamu düzeni.
 
 
 
3. başlık "temel gündem maddeleri"dir, yaklaşık 40 temel soru, belirleme ve önermeyi içermektedir. 3. başlık faslı "Öcalan demokrasiyi ıskalıyor" ya da "Kürt siyasal hareketi kandırılıyor" gibi safsataları çöpe atacak ve ileride "bir demokratikleşme programı nasıl olmalıdır" bahsinde temel referans kaynağı olacak yetkinliktedir. Birkaç madde başlığına baktığımızda ne demek istediğim anlaşılacaktır.
-Demokratik siyasetin doğru tanımlanması ve içeriği.
-Kimlik kavramı, tanımı ve tanınması. çoğul, demokratik eşit ve yasal güvenceli çözüm.
-Demokratik çözümün ulusal ve bölgesel(yerel) boyutlarının doğru tanımlanması. Anayasal ve yasal karşılıkları.
-Vatandaşlık tanımı. Yasal ve özgür vatandaş
-Sürecin sosyo-ekonomik sistemle ilişkisi ve yeniden tanımlanması.
-Kültürel çoğulculuk ve özgürlük
-Yakın tarihle hakikatler temelinde yüzleşme mekanizmaları. TBMM nezdinde oluşturulacak mekanizmalar.
Bu saydıklarım sadece küçük bir kısmı ama bir fikir vermeye yeter sanırım.
4. başlık da "eylem planı"dır ve 6 maddede çerçevelenmiştir.  En önemli özelliği tarihlerin yaklaşık olarak belirlenmiş olmasıdır. Yürüteceğimiz Kandil ve devlet-hükümet görüşmeleri ile birlikte, Sayın Öcalan'ın eşsiz emeği ile ortaya çıkan bu çalışmanın tümünü kamuyla paylaşacağız. Bu kadarı bile "ne olup bitiyor bilmiyoruz" yakınmalarını, katkısızlık ya da karşıtlık hallerine gerekçe eden tüm kesimleri sürece katkı bağlamında seferber etmeye yetmelidir, diye düşünüyorum.
Kandil ve devlet görüşmelerini bir tur bitirdikten sonra muhtemelen metnin tümünü orjinal olarak yayımlayacağız.
 
 
 
'ÖCALAN SÜRECİN ÖNEMLİ GELİŞTİRİCİSİ'
Hükümetin bu çalışmaya yaklaşımına dair öngörünüz var mı?

 

 


Devlet ve hükümet kadrolarında bu başlıkları hakkıyla tartışacak kadroların olup olmadığını merak ediyorum. Bu hükümetin kendini dibe çeken anaforundan çıkması için önemli bir fırsattır. Sayın Öcalan bu çalışmasıyla sürecin sadece başlatanı değil en önemli geliştiricisi olduğunu da bütün dünyaya göstermiştir. Demokratik bir hamle bir sürü temelsiz gevezelikten daha etkili olacaktır. O türden psikolojik algı oyunlarının hükmü bitmiştir. Lazım olan uzun MGK toplantılarından özel kuvvetler sıkıyönetimi çıkarmak yerine bu demokratik fırsat için seferber olmaktır. Sıkıyönetim, getireni götürür sonunda. Bunu hatırlatmak sorumluluğumuz gereğidir. Bize gelince, partilerimize ve kurumlarımıza düşen çok önemli bir görevin artık somutlaşmış haliyle karşı karşıyayız. Bütün enerji, zaman ve dikkatimizi bu programın yaratıcı bir pratikle hayata geçmesine vakfetmeliyiz. Bu bir anlamda bizim parti olarak gireceğimiz seçimlerin de manifestosu olacaktır. Adına ister yeni yaşam diyelim ister demokratik barış çözümü. Sonuç değişmeyecektir. Sayın Öcalan'ın altını çizdiği son husus da budur. Bu programa dünyanın hiçbir faşist barajı dayanamaz. Yeter ki, biz özgüveni yüksek, yoğun bir çalışma pratiğini yükseltelim.
 
 
 
'HİÇBİR BARAJIN ANLAMI KALMAZ'

 


Seçimlere atıfta bulundunuz. Sayın Öcalan'ın da buna dair bir notu oldu mu? Halktan ne bekliyor?
Sayın Öcalan 'elimizde çok güçlü bir programımız var bizim. Seçime parti olarak girmeye dönük bütün hazırlıklar bu yönde geliştirilmeli. Bu program yeterince halkımıza kavratılırsa, kadrolarımız tarafından içselleştirilirse hiçbir barajın bizim için anlamı yoktur' dedi.
 
 
 
 
Sekretarya meselesine ilişkin bir bilgi verdi mi?

 


Gerek sekretarya gerekse de adadaki mahkumlar meselesi için 'bir sonraki görüşmeye kadar çözülecektir' dedi.


GÖRÜŞME TRAFİĞİ
Devlet heyetiyle en son ne zaman görüşmüş ve sizin yeni görüşme trafiğiniz ne zaman başlıyor?
Sayın Öcalan devlet heyetiyle iki gün önce bir görüşme gerçekleştirmiş. Salı gününe kadar devlet ve hükümet yetkilileriyle bir dizi toplantı geliştireceğiz. Ondan sonra onların uygun olduğu bir tarihte Kandil'de heyet olarak bir toplantı gerçekleştireceğiz. Yetişirse hafta sonu yetişmezse önümüzdeki hafta içinde Sayın Öcalan ile yeni bir toplantı yapıp, bütün bu izlenimleri kendisine aktaracağız.
 
 
 
Ayrıca Ulusal Kongre için, önümüzdeki günlerde Leyla Zana ile beni ayrı bir görüşme yaparak tekrar bölgede, Güney'de bir diplomatik tura göndermeyi düşündüğünü söyledi.
 
 
 
'ÖZGÜR KADIN PERSPEKTİFİMİZİN GELDİĞİ NOKTA; KOBANE'


Kobane'ye ilişkin yeni mesajı oldu mu?

 


'Bütün dünyanın gözü burada, bu artık var olma mücadelesini, bir var olma savunması çizgisini aşıp 21. yüzyılın onur mücadelelerinden başlıcaları olmuştur' dedi. 'Bütün dünyanın bu yönüyle dikkatini çekmiştir. Bundaki en büyük pay bizim özgür kadın perspektifimizin geldiği noktadır' dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Amed'e ziyarette bulundu; Kürt sorununu çözmek için halktan 4 yıllık yetki istedi. Sorunun güvenlik önlemleriyle çözülemeyeceğini de söyledi. Bu gelişme gündem maddeleri arasında mıydı?
 
 
 
 
Sayın Öcalan'ın Kemalizmin dar anlamıyla yorumlanmasına büyük itirazları var. Buna dönük bir fırsat yaratabilirse yoğunlaşma ve çözümleme yapma arzusu olduğunu söyledi. Kişisel fikrimi söylemem gerekirse: Sayın Kılıçdaroğlu'nun gayretini kıymetli buluyorum fakat meselenin içinde kendi kendini tekzip eden şeyler var. Sürekli Meclis'i işaret eden parti Meclis'te kurulan çözüm komisyonuna üye vermedi, çok değil bundan 1 yıl önce olmuş şeyden bahsediyoruz. Biz AKP ile başbaşa kaldık. İkincisi; Roboski duyarlılığı elbette kıymetlidir ama acı gerçek de şudur; Kobane'deki bombardıman, bir savaş tezkeresi mesnet edilerek havalandırılan uçaklar eliyle yapıldı ve ne acıdır ki, CHP'nin bu savaş tezkeresinde imzası vardı. Meseleyi güvenlik önlemleriyle çözmeyeceğini söyleyen yapının savaş tezkereleri karşısında barışı esas alan tutum geliştirmesi beklenirdi. Bütün bunlara rağmen yaklaşımını ve özellikle parti içinde nefret söylemine varan unsurların artık yönetimde eski ağırlıkta olmamalarını önemli buluyorum. 4 yıllık bir yetkiye de gerek yok aslında; bu konuda evrensel insan hakları, genel hukuk ve Sosyalist Enternasyonal'in temek yaklaşımlarını baz alırsa mutlaka bunun bir karşılığı olacaktır. Bundan hem süreç hem insanlar hem de CHP önemli kazanımlar elde edecektir. Ya da en azından utançla anılmayacak olma onurunu kazanacaklardır, bu, bir yönüyle 4 yıllık yetkiden çok daha kıymetlidir. 

 

 


İç siyasette bir süredir Dersim Soykırımı da gündem başlıkları arasında...

 


Sayın Öcalan'ın gündem maddelerinden en önemlisi Meclis'in de içinde olacağı bir Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu'dur. 'Çözüm günlük polemiklerle değil; gerçekten kalıcı yaklaşımlarla mümkündür. Toplumsal alanda bilinç de böyle yaklaşımla oluşur' dedi. Kalıcı ve ilkesel yaklaşımları 'çözüm süreci'nin de asli unsurları arasında gördüğünü söyledi. 

 

Editör: Wan Haber