Yeni bir siyasi hareketin kuruluş hazırlıklarını başlatan Ali Babacan sessizliğini Karar Gazetesi için bozdu: 2020’ye kalmadan partiyi kuracağız. Ülkenin başarılı yıllarında mutfakta olan ekiple birlikte çalışıyoruz. Kalite çok önemli burada. Ne insan kaynağından ne de yapılacak işin kalitesinden asla taviz vermek istemiyoruz. Takvim konusunu yaklaşık olarak bir takvim olarak ifade etmekte fayda var.

"KÜRT SORUNU BİZİM EN ÖNEMLİ ÇALIŞMA ALANLARIMIZDAN BİRİ"

Oğur: Siz kabinedeyken çözüm süreci vardı. Hatta sizin birlikte hareket ettiğiniz eski bakanlar da bu sürecin önemli aktörleriydi. Fakat bu süreç yürümedi. Ama Türkiye’nin hâla bir Kürt meselesi var. Bunun etrafında bir terör meselesi de var. Bu meseleye nasıl bakıyorsunuz? 

Babacan: Öncelikle devletin tüm vatandaşlarına aynı yakınlıkta olması temel bir ilke. Bunu ne kadar vurgulasak az. Her kimlik bu ülkenin asli unsurudur. Aksi halde aidiyet hissi oluşturamazsınız. Devlet tüm kimliklere saygı göstermek zorundadır. Her bir vatandaşımız, zaten doğal hakkı olan özgürlüklerini doyasıya yaşamalı. Haklar ve özgürlükler devletin vereceği alacağı bir konu olmamalı. Hakları ve özgürlükleri oylatamazsınız. Bu konularda ciddi sorunlar var.

Türkiye’nin bir hak ve özgürlük sorunu var, bunu öncelikle kabul etmek gerekiyor. Aynı zamanda Türkiye’de bölgeler arası gelişmişlik farkı var. Toplum kesimleri arasında sosyoekonomik farklar büyük. Toplumsal hafızada derin yaralar var. Duygusal kopuşlar var. Sertlik politikalarıyla bunların çözülmesi mümkün değil. Vicdanlı olmak lazım.

Öte yandan, ülkemizin büyük bir terör sorunu var. Terör sorununun çözümü için güvenlik tedbirleri şart. Burada taviz asla söz konusu olamaz. Karşınızda silahlı bir örgüt varsa, devletin de güvenlik enstrümanları vardır. Ancak sadece güvenlik tedbirleriyle terör sorununun çözülemeyeceğini bilmemiz lazım. Hem bizim yakın geçmişimiz hem de dünya örnekleri bize bunu söylüyor.

Biz yıllarca şunu yaptık. “Türkiye’de hem özgürlükleri ilerletiyoruz, hem de Türkiye’nin güvenlik konumunu güçlendiriyoruz ve bunu eşzamanlı yapıyoruz. Özgürlüklerle güvenlik arasında bir denge kurmak zorunda değiliz” dedik. Ve bununla yıllarca iftihar ettik. Her iki alanda birden ilerledik Türkiye’de. Sorunların daha fazla demokrasiyle çözüleceğine inandık ve bunu da gerçekleştirdik. Yapmamız gereken o ruhu yeniden yakalamak. Bu konuda da yeniden düşünülmüş stratejilere ihtiyaç var. Burada iyi bir strateji çalışmasına ihtiyaç var. Kürt sorunu şu anda bizim en önemli çalışma alanlarımızdan biri.

Taşgetiren: Burada neyin problem olduğunu düşünüyorsunuz, problemli alan ne?

Öncelikle Türkiye’de büyük bir terör sorunu olduğunu, bir özgürlük sorunu olduğunu, bir hukuk sorunu olduğunu, bir demokrasi sorunu olduğunu, bir ekonomi sorunu olduğunu kabul etmemiz lazım. Sorunları çözmek için önce o sorunların varlığını kabul etmek lazım. Sorunları inkar ettiğinizde çözüme nereden başlayabilirsiniz ki? Bizim Kürt vatandaşlarımızın da, Alevi vatandaşlarımızın da, başka farklı grupların da sorunları var. Bunlardan kaçamayız. Samimi bir çabayla bu sorunların üzerine gitmemiz gerekiyor.

Taşgetiren: Şu anda HDP diye bir olgu var. Yüzde 10-13 civarında oy olarak Meclis’e geliyor. Şu anda devletin HDP’ye karşı bir tavrı sözkonusu. Neredeyse muhatap alınmıyor. Gerekçe olarak da Kandil ile ilişkisi deniliyor. Ama bu sorunu çözmüyor. HDP bir olgu olarak devam ediyor. Nasıl görünüyor sizin açısından?

Babacan: Daha önce de söyledim. Her konuda yeniden üretilmiş stratejilere ihtiyaç var. Her konuda sıfırdan çalışmalar yapmak gerekiyor. Bu sorunun bütün boyutuyla açık yüreklilikle ortaya konulması gerekiyor. Siyasi boyutuyla, güvenlik boyutuyla, sosyal boyutuyla, ekonomik boyutuyla, uluslararası boyutuyla.

"SEÇİLMİŞLERİ SADECE BAĞIMSIZ YARGI GÖREVDEN ALABİLİR"

Oğur: Bu konuda en güncel mesele en son HDP’li üç büyükşehir belediyesine kayyımların atanması. Kayyım kararlarına ne diyorsunuz?

Babacan: Bu konuda eğer sadece yazılı kanun metinlerine bakarsanız farklı bir değerlendirme yapabilirsiniz ama bir de çok önemli demokratik prensipler var: Seçilmiş bir insanı görevinden alabilecek bir gücün sadece ve sadece hukuktan güç alan bağımsız yargıda olması lazım. Çünkü halkın iradesi demokrasilerdeki en önemli güç. Seçilmiş bir insandan bahsediyorsunuz. Seçilmiş bir insan orada sadece bir fert değil. Onun arkasında ona oy veren bazen on binler, bazen yüzbinler bazen milyonlar var. Seçmenin iradesine saygı göstermek gerekiyor. Aksi takdirde demokrasinin tam da özüne zarar vermiş oluyorsunuz. Halkın iradesini dengeleyebilecek güç ancak bağımsız yargı olabilir. Yoksa vicdanlarda derin yaralar açılır. Bir de burada tabi güvenilir ve bağımsız bir yargı gerekiyor. Demokrasi önemli ama hukuk da çok önemli. Demokrasilerde hukuku göz ardı ederseniz, demokrasi bir süre sonra otokrasiye dönüşebilir.

"BİZ ÜMİT SİYASETİ YAPACAĞIZ, KORKU SİYASETİ YAPMAYACAĞIZ"

Taşgetiren: Sizin hareketinizin oluşum seyrinde İstanbul seçimleri ya da genel manada yerel seçimlerde mesela büyükşehirlerin AK Parti’nin kaybı etkili oldu mu?

Babacan: Hayır. Tam tarih söyleyeyim, biz 19 Şubat'ta bu çalışmayı başlatma kararı aldık. Bu yılın başında. Tabii ondan önce de çok geniş çevrelerle istişare ettik. Toplumsal trendlere baktık. Tamam sorunlar var ama insanlar bu sorunları görüyor mu, doğru teşhis edebiliyor mu? Ya da bu sorunları insanlar görüyor ama yeni bir siyasi partiye ihtiyaç var mı Türkiye’de, o da önemliydi. Farklı kesimlerle yaptığımız istişarelerde de bu ihtiyacın artık geniş kesimler tarafından açıkça hissedildiğini gördük. İnsanlarda oy verirken en önemli faktör şu anda korku. Elindekini kaybetmekten korktuğu için insanlar gidiyorlar bir partiye oy veriyorlar. Ya da bir partiye ya da o partinin liderine çok kızdıkları için gidip başka partiye oy veriyorlar. Kimisi de kimlik meselesi yapıyor bunu. Gelecek ümidiyle oy vermek, yani ‘ben bu partiye o vereyim Türkiye’yi daha güzel bir geleceğe götürelim’ duygusu halkımızda azaldı maalesef. Bu çok önemli bir problem. Ümit siyaseti artık yapılmıyor Türkiye'de. Türkiye'de korku siyaseti yapılıyor. Epeyce de kimlik siyaseti yapılıyor. Türkiye'nin ihtiyacı bu değil. Türkiye buradan düzlüğe çıkamaz. Türkiye'nin geleceği için yeniden samimi bir şekilde çalışmaya ihtiyaç var. İnsanların geleceğe ümitle bakabilmesi lazım. Biz ümit siyaseti yapacağız, korku siyaseti yapmayacağız.

"EN KOLAY EKONOMİ TOPARLANIR"

Oğur: Türkiye uzun bir süre düzelmez artık diyerek çok fazla insan yurt dışına gitti. Özellikle eğitimli insanlar bunlar. Türkiye kısa vadede toparlanabilir mi?

Babacan: Açıkçası ne kadar insanlar başka ülkelere gitse, ne kadar da belki geçici bir nefes alma ihtiyacı da hissetse şu var, herkesin gönlü burada. Onları anlıyoruz çünkü münferiden bir şey yapamıyorsa hiç olmazsa bir süre şöyle bir nefes alma ihtiyacı oluyor. Bunu da çok yadırgamamak lazım. Bizim gideceğimiz bir yer yok. Bir buradayız. Çünkü üzerimizde farklı bir sorumluluk var. Türkiye'nin aşamayacağı hiçbir sorun yok. İyi dönemleri yaşadık. Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu taşımak bir itibardı. Almanya'da gençler ay yıldızlı kırmızı tişörtlerle sokaklarda dolaşıyordu. Dolayısıyla çabuk toparlanır. Hele ekonomi en kolay kısmı. İki kere iki dörttür diyebildikten sonra, rasyonalite olduktan sonra çok kolay toparlanır. Ama diğer alanların üzerine çok yoğunlaşmamız gerekiyor. Toplumsal hasarı tamir etmemiz gerekiyor. Popülizmin etkilediği kitleler var. Yani yanlış kanaatler oluşabiliyor. O doğruları insanlara anlatmak gerekiyor. Gerçekleri görmeleri gerekiyor. Bunlar tabi biraz zaman alacak ve daha zorlu konular.

"İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN OLMADIĞI BİR ÜLKEDE SORUNLAR KONUŞULMAZ"

Oğur: Türkiye'de şu anda çok sert siyaset yapılıyor. Hala hapiste olan siyasetçiler, gazeteciler, sivil toplumcular var. Hukuki olarak çok da güvende olunmayan bir dönem. Muhalefet etmek de o kadar dolay değil. Bu sert mücadeleye hazır mısınız? Sizin için konforlu, risk almaz türü değerlendirmeler yapılıyor çünkü.

Taşgetiren: Naif bir insan olarak görülüyorsunuz. Ben tabii buradaki konuşmamızda daha farklı gördüm.

Babacan: Biliyoruz ki, sadece eleştirel yazdıkları için işini kaybeden çok sayıda gazeteci var maalesef. Çok üzücü bir durum. Bu ülkeye yazık. Öte yandan, sivil toplum temsilcilerinin, aydınların, akademisyenlerin, gazetecilerin ve siyasetçilerin sadece düşündüklerini ifade ettikleri için özgürlüklerinin kısıtlanması kabul edilebilir bir şey değil. Gerektiğinde, tutuksuz yargılanma diye bir yöntem de vardır. Bu konular ülkenin itibarına büyük zarar veriyor. Ülke için bir yüktür, demokrasi için bir yaradır. Basın özgürlüğünün, düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede sorunlar açıkça konuşulamaz. Konuşulamayan sorunlar da çözülemez. Ekonomi de bu ortamdan olumsuz etkilenir. Bu konularda kıstas bellidir. AİHM kararları ve içtihatlarıdır.

AK Parti kurulurken de yakın ve uzak çevremizden çok uyarı aldım. Bana ‘sen ne yapıyorsun, işin var gücün var’ dediler. 28 Şubat'ın iklimi vardı. ‘Nasıl göze aldın’ diyorlardı. O günleri unutuyoruz bugün. Biz o zaman her şeyi göze aldık açıkçası. Memleket için doğru mu doğru. Herşey güllük gülistanlık değildi o zaman, biliyorsunuz, unutuluyor o dönem. Tamam işimiz gücümüz var ama  memleketin durumu kötüydü. Davet vardı, öyle bir karar aldık. Aslında o günleri bugünlere çok benzetiyorum. Bugün yine belki riskler var. Baskıların niteliği değişti. O gün de özgürlük sorunları vardı. Bugün de var ama farklı kesimler üzerinde ve farklı nitelikte özgürlük sorunları var. Çok da birbirinden farklı ortamlar değil doğrusu.

Burada önemli olan iyi niyet ve kararlılık. İnanıyoruz ki Allah doğrunun yardımcısıdır. Arkadaşlarımızla beraber bu kararı aldık. Bir kere karar aldıktan sonra bu yoldan geri dönüş yok artık.

Kaynak: Karar

Editör: Wan Haber