Röportaj: Uğur Tunçdemir / WanHaber.com ÖZEL - Diyarbakır

 

 

 

Kemal AKTAŞ kimdir?

 

Öncelikle wanhaber.com olarak böyle bir röportaj olanağı bana verdiğiniz için sizlere ve tüm wanhaber.com çalışanlarına teşekkürlerimi sunuyorum.

 

 1958 yılında Urfa'nın Suruç (Pirsus) İlçesi Sewrimezin Köyü'nde doğdum, ilk okulu 1968-1972 yılları arasında Urfa'nın Akçakale İlçesi Fişenge Yatılı Bölge Okulu'nda, ortaokulu 1973-1975 yılları arasında Antep'in Kilis İlçesi Yatılı Bölge Okulu'nda, liseyi ise 1973-1979 yılları arasında Urfa EML Elektrik bölümünde okudum. 1977 yılında siyasetle tanışan Aktaş tanışmasını, "Bütün gençler gibi o zamanlar ben de bir arayış içindeydim. Çevremde olup bitenler beni de etkiliyordu. Kendime bir yön bulmaya çalışıyordum. Sosyal kesim olarak ezilen, sömürülen taraftaydım. Topraksız yoksul bir ailenin mensubuydum. Toprak ağalarının yanında yarıcılık yaparak yaşayan ailenin ferdiydim. Bu yüzden baskıya, sömürüye, zulme ve haksızlığa karşı mücadele eden çağrılar, sloganlar, sözler bana daha gerçekçi, daha sıcak, daha cezp edici, geliyordu. Dolayısıyla sosyalizme emeğin kurtuluşuna daha bir sempatiyle bakıyordum. Urfa'da Devrimci Demokratik Kültür Derneği'nde verilen bir seminerden sonra o zamanlar 'Apocular' olarak adlandırılan gruptaki arkadaşlarla tanıştım ve her geçen gün siyasal çalışmalarımı genişleterek devam ettim" sözleriyle özetliyor.

1980 yılında tutuklanan Aktaş, 12 Eylül'ün ürünü olan Askeri Mahkemelerde yargılanıp PKK ana davasından idam cezasına çarptırılır. 7 yıl Diyarbakır 5 Nolu, 2 yıla yakın Eskişehir Özel Tip Cezaevi, 9 yıl Aydın E Tipi Cezaevi, 4 yıl Konya E Tipi Kapalı Cezaevi olmak üzere toplamda 22 yıl cezaevinde kalır. 2001'in sonlarında cezasının infazını tamamlayan Aktaş, Konya E tipi Cezaevi'nden çıktı. 

 

Tahliye olduktan sonra özgürlük ve adalete dair politik çalışmalarına devam eder. 2002’den itibaren DEHAP’ta çalışmaya başlar. Urfa il yöneticiliği yapar. 2004 yılından itibaren DEHAP Yerel Yönetimler Komisyonu’nda çalışır. Aynı dönemde kuruluş çalışmaları başlayan DTP içinde Kurucular Kurulu’nda yer alır. 3 dönem DTP  PM ve MYK üyeliği yapar. Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevinde  bulunur. 2006 yılından tutuklandığı güne kadar DTP Yerel Yönetimler Komisyonu bünyesinde çalışır. 14 Nisan’da(2009) AKP’nin Kürtlere karşı KCK adı altında başlattığı siyasi soykırım operasyonları kapsamında Diyarbakır’da gözaltına alınır, tutuklanır.12 Haziran 2011 genel seçimlerinde Van’da Emek, Barış Özgürlük Bloğunun bağımsız  milletvekili adayı olarak gösterildi. 65.500 yurttaşın oyunu alarak milletvekili seçildi. Üstelik seçim kampanyasını bile kendisi yürütemedi tutuklu olduğu için.  Halen örgüt yöneticiliği iddiasıyla yargılanmaktadır. Anadil yasağından dolayı savunması alınmadan içeride tutulmaktadır. İyi düzeyde Kürtçe bilmektedir. Bekardır.

 

Tutukluluk sürecinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tutukluluk sürecimin baştan aşağı hukuk dışı bir uygulama olduğunu belirtmek istiyorum. Göz altına alınıp tutuklandıktan aylar sonra iddianamelerimiz hazırlandı. Ben 2009 yılında DTP ( Demokratik Toplum Partisi) yerel yönetimler komisyonu üyesi iken; kamuoyunun yakinen bildiği ve sayıları şimdilerde on binlerle ifade edilen KCK tutuklamalarının ilk grubunda bulunuyorduk. Hakkımızda hazırlanan iddianamelerin içeriğine baktığımızda suç sayılabilecek bir bilgi belge ve ispata rastlamak mümkün değildir. Adeta savcılıklar önce suçu tarif etmiş sonrada zorlama savlarla bu suça uygun suçlular yaratmıştır. Benim ve arkadaşlarımın çoğunun dosyası günlük telefon konuşmaları; içinde faaliyet gösterdiğimiz siyasi partinin rutin çalışmaları adeta suç kapsamında değerlendirilmiştir. Kürt Demokratik Hareketinin; demokratik legal faaliyetleri siyasi bir linçe tabi tutulmuştur bizlerin şahsında. Artık Türkiye’nin temel sorunlarının başında  Kürt Sorunu geldiğini hemen herkes kabul etmektedir. Ben ve anayasal olarak kurulmuş Kürt siyasi partilerinin temel derdi de bu can yakıcı sorunun demokratik barışçıl yollarla çözümüne bir nebze de olsa katkı sunmaktır. Şimdilerde yine bir diyalog süreci gelişmektedir bu konuda. Bu çabayı ve girişimi öncelikle memnuniyet verici ve önemli bulduğumu yeri gelmişken belirtmek isterim.  Kürt sorununda barışçıl ve siyasal bir çözüme ulaşmak için öncelikle legal Kürt siyasetçilerinin her gün grup grup cezaevlerine atılmalarına son verilmelidir.” Dağdakileri indireceğim “derken ovadakiler içeriye atılmaya devam edilirse bu çözüm arayışı inandırıcı olmaz. Bizim hiç birimiz şiddete başvurduğumuz ya da şiddet içeren bir olaydan dolayı içeride tutulmuyoruz. Bize ithaf edilen suçlamaların tamamı bizim legal demokratik siyasi çalışmalarımızdır.

 

Hükümetin tutuklu milletvekillerine yönelik politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hükümet tutuklu milletvekilleriyle ilgili adeta yargının yerine kendini koyarak anayasa, seçim kanunu vb. rağmen bizlerin yasama çalışmalarına katılmamızı engelleme yönünde iradesini kullanmıştır. Çağdaş demokratik hiçbir ülkede halkın oylarıyla seçilip parlamenter vasfına kavuşan hiç kimse bizim gibi cezaevlerinde tutulmaz. Kaldı ki bizler bize isnat edilen suçlardan yargılanmayalım gibi bir beklenti içinde de değiliz. Yasama çalışmalarımız sürerken yargılamalarımızda devam edebilir. Sayın TBMM Başkanı Cemil ÇİÇEK’in iyi niyetli çabaları defalarca boşa çıkarılmış ve halkın iradesine adeta ipotek konmuştur. Şu an benim dışımda 8 milletvekili daha cezaevindedir. Diyarbakır’da seçilen milletvekili sayın Hatip DİCLE ile ilgili yürütülen süreci tüm kamuoyu ibretle izledi biliyorsunuz. Adeta milletvekilliği gasp edildi.  Cezaevinde tutulan milletvekillerinin parti grupları bildiğiniz gibi TBMM başkanının önerisiyle ortak kanun teklifleri ve yasal değişiklikler konusunda uzlaştı ama hükümet bu konuda da bildiğini okumaya devam etti. Sık sık halkın iradesinden bahseden hükümet yetkilileri içerdeki  milletvekillerinin  durumunu görmezden gelmektedir.

 

Tutuklu bulunduğunuz süre içinde Meclis çalışmalarına katılımınız ne şekilde oluyor? Hangi konularda önergeler verdiniz?

Bildiğiniz gibi Mart 2012 tarihine kadar hem özlük haklarımız konusunda hem de yasama faaliyetlerimiz konusunda kısıtlı durumdaydık. 2012 Mart ayında yapılan bir düzenlemeyle hem milletvekili özlük haklarını hem de danışmanlarım aracılığı ile yasama faaliyetlerine katılma hakkını kısmen kullanır durumdayım. Meclis içtüzüğü ve Anayasanın öngördüğü çerçevede tüm haklarımı zaten bu koşullarda kullanma şansım yok. Örneğin oy kullanma, kanun teklifi verme vb. ile meclis kürsünde konuşma şansım yok.  Faili meçhullerle ilgili, bilgi edinme kanunun uygulanması ile ilgili, cezaevlerine sokulmayan gazetelerle ilgili, özellikle Van ilimizin sınırlarında meydana gelen sınır ölümleriyle ilgili, Van da çalışırken ayrıldığı erkek arkadaşı tarafından Konya da öldürülen Gülşah AKTÜRK adlı öğretmenin ölümüyle ilgili, Başkale ilçemizden nakledilen tutukluların devrilen araçlarıyla ilgili, ve Anadilde eğitim talep edip cezaevlerine konulan öğrencilerle ilgili grup başkan vekillerimizin imzasıyla ve danışmanlarım aracılığıyla belirttiğim önergeleri verdim.

 

Van ilindeki sorunlardan nasıl haberdar oluyorsunuz? Sorunlarla ilgili çözüm yolunu nasıl izliyorsunuz?

Van ilimizdeki sorunlardan basın aracılığı ile haberdar oluyorum büyük ölçüde. Ayrıca danışmanlarımı belli aralıklarla gönderiyorum. Onların aracılığıyla sorunları anlamaya ve tespit etmeye çalışıyorum. Belirli periyotlarla Van ilimizde yayınlanan yerel gazeteleri temin etmeye çalışıyorum. Bu şekilde Van ilimizde olup bitenleri öğrenmeye çalışıyorum. Ayrıca bana özel olarak sorunlarını ve taleplerini iletmek isteyen vatandaşlar hem TBMM ‘ki büroma hem de doğrudan bana yazabilirler.

 

Tahliye olmayı bekliyor musunuz?

Tabi ki her tutuklu gibi ben de en kısa sürede tahliye olmayı ve oylarıyla beni TBMM’ye gönderen insanlar adına siyaset yapmayı bekliyorum. Yukarda da belirttiğim gibi hakkımda hazırlanan savcılık iddianamesi zorlama bir iddianamedir. Ben  şahsım olarak 22 yıl 12 eylül sürecindeki tutuklanmam sürecinde cezaevinde kaldım. Son olarak da yaklaşık 4 yıldır tutukluyum. Toplamda 26 yılını cezaevinde geçirmiş bir siyasetçiyim. Savunduğumuz siyasi taleplerin önemli bir kısmı bu gün herkesin kabullendiği doğal talepler olarak görülmektedir. Ama biz o talepler uğruna yıllarımızı cezaevlerinde geçirmek zorunda kaldık.  Binlerce genç  yaşamını  yitirdi. Çok önemli toplumsal, sosyal ve ekolojik tahribatlar yaşandı. Mesela anadilde eğitim talebi, Kürt halkının demokratik ve kültürel haklarının tanınması gibi talepler geçmişte şiddetle cezalandırılmaktaydı. Bu gün bu konular kolaylıkla konuşulmakta hatta bazı konularda yasal düzenlemeler bile yapılmakta ama biz bu hakların kullanılmasını istediğimizde yine zorluklarla karşılaşmaktayız. Okullarda Kürtçeyi seçmeli ders haline getirerek bu konuda ileri adım attığını söyleyen hükümet 4 yıldır anadilimizde kendimizi savunacağımızı söylediğimiz için savunmalarımızı dahi almadan bizleri cezaevinde tutmaya devam etmektedir. Anlaşıldığı üzere Kürt Sorunuyla ilgili çözümlerin basit faydacı yaklaşımlarla mümkün olmadığı görülmektedir. Samimi anayasal ve hukuksal güvenceye dayalı adımlar atılmadığı müddetçe bu temel sorunla ilgili yol almak mümkün görünmemektedir.

 

Van halkına ve kamuoyuna mesajınız nedir?

Öncelikle Van halkı bizler cezaevindeyken büyük bir doğal afet, büyük bir deprem yaşadı. Kış aylarına denk gelmesi acıları daha da büyüttü. Bu depremde yakınlarını kaybeden tüm yurttaşlarımıza bir kez daha taziyelerimi iletiyorum. Hayatını kaybedenlere Allahtan rahmet yakınlarına sabır ve sebat diliyorum. Tabi depremin yol açtığı tahribatların giderilmesi ile ilgili de basından izlediğim kadarıyla depremzedelerin bir kez daha mağdur edildiğini tespit ettim. Halen de deprem mağdurlarının sorunlarının devam ettiğini gözlemekteyim.  Öte yandan en az deprem kadar yıkıcı olan bir diğer konuda depremin yaralarını sarma da ilk elden yardımları sevk ve idare edebilecek yerel yöneticilerin belediye başkanlarının tam da depremin yaşandığı günlerde gözaltına alınmış olmalarıdır.

 

Depreme doğal afet denir de bu olaya ne denir. Adeta Vanlı yurttaşlar kışın ortasında doğanın ve siyasetin acımazsızlığıyla yüz yüze kaldılar. Tabi tüm bunları ne Van halkının ne de bizim onaylamamız ve unutmamız mümkün değildir. Deprem sonrası yapılan konutlarla ilgili hem ihale süreçleri hem de konutların hak sahiplerine verilmeleri süreçleriyle ilgili ciddi şaibeli durumların olduğu basında yer almaktadır. Deyim yerindeyse devlet TOKİ aracılığı ile mağdurlara ev yapıp satarak depremi ticari ranta çevirmiştir. Herhangi bir konutu olmayan kiracı durumda olan yurttaşların yaşadığı mağduriyetler daha da can acıtıcıdır. Van ilimizin özellikle benimde seçim bölgem içinde bulunan Başkale, Saray, Özalp ilçeleri olmak üzere; Van genelinde halkımızın önemli bir kesimi geçimini sınır ticareti diye tabir edilen  bir uğraşla temin etmektedir. Bu şekilde geçimini sağlayan yurttaşlarımızın önemli bir kesimi hem Türkiye tarafından hem de komşu ülke tarafından çeşitli gerekçelerle silahla vurularak öldürülmekte ve yaralanmaktadırlar. Bu durum beni çok üzmektedir. Bu konu ile ilgili TBMM soru önergeleri verdim. Bu yurttaşlarımızın mağduriyetlerinin giderilmesi ile gelecekte de ilgilenmeye devam edeceğim.

 

 Son olarak tabi ki en kısa sürede özgürlüğüme kavuşarak öncelikle beni bir kez bile olsa görmeden bana güvenerek oylarıyla beni TBMM’ye gönderen seçmenlerimle kucaklaşmak istiyorum. Başta Van halkımızın yaşadığı doğal ve siyasi afetlerin yol açtığı yaraları yerinde görmek ve bu konularla ilgili onlarla dayanışma içinde olmak ve elimden geldiği kadar onlara yardımcı olmak istiyorum.

 

 Tekrardan sizlerin aracılığıyla tüm seçmenlerime Van halkına ve tüm yurttaşlarımıza selam ve sevgilerimi iletiyorum. Barış dolu günlerde buluşmak dileğiyle. Size de tekrardan teşekkürlerimi iletiyorum.

 

(Kemal Aktaş'ın danışmanı Hüseyin Küçükbalaban'a teşekkürler.)

Editör: Wan Haber