Türk sinemasının unutulmaz ismi Belgin Doruk ölümünün 26. yılında anıldı. Güzelliğiyle Yeşilçam’a damgasını vuran usta isim için Zeki Müren'in "Burnunun ucundan, kirpiğinin gölgesine kadar güzeldi" sözlerini kullanmıştı.

Türk sinemasının benli güzeli Belgin Doruk, 28 Haziran 1936 yılında Ankara'da dünyaya geldi. Sinema tutkunu Refet Hanım ve Ziraat mühendisi Hasan Bey'in kızı olarak dünyaya gelen güzel yıldız, henüz çocukken babasının tayini nedeniyle İstanbul'a taşındı.

1952'de henüz bir ortaokul öğrencisiyken Yıldız Dergisi ve İstanbul Film'in açtığı yarışmayı kazanarak sinemaya adım attı. Aynı yarışmayı Doruk'un uzun yıllar rol arkadaşlığı yaptığı Ayhan Işık ve Mahir Özerdem de kazanmıştı.

Zaten Belgin Doruk da kendisi gibi yarışmayla sinemaya adım atan Aylan Işık'la kamera karşısında iyi bir ikili oluşturdu. Birlikte çevirdikleri 'Küçük Hanımefendi' serisi çok tutuldu. Melodramların ve duygusal güldürülerin değişmez oyuncusu oldu.

Doruk, 1970'te yapılan 2. Adana Film Festivali'nde 'Yuvanın Bekçileri' filmiyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. Neriman Köksal, Kenan Pars, Muzaffer Tema ve Aziz Basmacı ile 1955'te "Ölüm Korkusu" filminde oynayan sanatçı, Zeki Müren'le başrolü paylaştığı "Son Beste", 1957'de ise Turan Seyfioğlu ile başrol oynadığı "Çölde Bir İstanbul Kızı" filmlerinde rol aldı. Son Beste sinemada inanılmaz bir ilgi gördü.

Başarılı oyuncu, Nejat Saydam'ın yönettiği, sinemanın unutulmazları arasında yer alan 1961 yapımı "Küçük Hanımefendi" filminde başrolleri Ayhan Işık ve Sadri Alışık ile paylaştı. Film, yılın en çok izlenen ve en beğenilen yapımlarından biri olup, çok olumlu eleştiriler alınca, aynı kadroyla 1962'de "Küçük Hanım Avrupa'da", "Küçük Hanımın Kısmeti" ve 1970'te "Küçük Hanımın Şoförü" adlı devam filmleri çekildi.

Unutulmaz filimler

Usta sanatçı Zeki Müren ile de birçok filmde rol alan Doruk, 1959'da "Kırık Plak", 1961'de "Hep O Şarkı", 1962'de "Bahçevan", 1963'te "İstanbul Kaldırımları", 1964'te ise "Hayat Bazen Tatlıdır" adlı yapımlarda oynadı.

Çalkantılı bir özel hayat sürdürdü Doruk. Önce kendisinden 30 yaş büyük bir adama, ilk eşi Faruk Kenç'e aşık olup evlendi Doruk. Bu evlilikten bir kızı oldu. Sonra da ikinci evliliğini Özdemir Birsel ile 1961'de yaptı. Oğlu Aydın, 1967'de dünyaya geldi. İkinci eşinde de aradığı mutluluğu yakalayamadı Belgin Doruk.

Eşinin iş gereği sık sık seyahate çıkması yüzünden kendisini kopkoyu bir yalnızlığın içinde buldu. Doruk 1970'li yılların başında dönemin en ünlü gazinosu Çakıl'da sahneye çıkmaya da hazırlanmış. Ama söyleyeceği şarkının sözlerini unutunca bu hayali de suya düştü.9

Ruh sağlığı bozuldu

Yaşadığı sıkıntılar hem sağlığını bozdu hem de kilo almasına neden oldu. Cumhuriyet gazetesinde 1972'de yayımlanan haberde sanatçının Ortaköy Şifa Yurdu'nda tedavi gördüğü belirtilerek, şu ifadelere yer verilmişti:

"Kilosuyla beraber sinirlerin de erimeye başlaması, Belgin Doruk üzerinde garip alışkanlıklar yaratıyor, şüpheci, kuşkulu, sabit fikirli bir hasta haline getiriyordu. Saplantılara kapılıyor, uyuyamıyor, saatlerce okuyor ve eski Türk kumaş desenleri çiziyordu. Günde ancak iki saat gözlerini kapayabilen sanatçı, kimseyle konuşmak istemiyor, eşine, çocuklarına karşı düzenli bir tutumu da görülmüyordu. Önce Dr. Faruk Bayülken'in başlattığı tedavi düzenini, sonradan psikanalist ve sinir hastalıkları mütehassısı Dr. Kemal Keskinel sürdürmeye başlamıştı

Birkaç testten sonra zayıflatma haplarını yasaklatan doktor, hastasını, kesin dinlenme zorunluğunda olduğu için hastaneye yatırıyordu. İşte haziran başında Ortaköy Şifa Yurdu'nda tedaviye alınan Belgin Doruk'ta kısa sürede rahatlık haline dönüş başlamış, bazı sözcükleri hatırlayamaz hali, ağır konuşma düzeninde düzelmeye yüz tutmuştu."

Yalnızlık oldu dostum

Yaşadığı güçlüklerin etkisiyle aldığı fazla kilolardan kurtulmak için anfetaminli ilaçlar kullandı. Ama bu ilaçlar sinir sistemini alt üst etti. Daha fazla kilo almaya başladı. Sonradan "dostum oldu" dediği yalnızlığı fazla uzun sürmedi Doruk'un.

Belgin Doruk bir süre de yaşadığı ruhsal sorunlar yüzünden ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde tedavi görmüştü. Dört kez intihara teşebbüs eden Doruk, yine aynı kitapta hayatının o dönemi hakkında şunları söylemişti:14

Titriyordum, ağlıyordum, hıçkırıyordum. Beni beyaz, geniş, kolalı şapkalı hemşireler alıp uzun taş koridorlardan geçirdiler. Soğuk bir odaya koydular. Kimsenin beni buraya kilitlemeye hakkı yoktu. Ancak hemşire arkasına dönüp bakmadı bile. Bir süre sonra sesim oradaki öteki seslere, çığlıklara karıştı. Hiç unutmuyorum, bir keresinde kolumda uzun demir serum çubuğu ile ayağımı sürüye sürüye tuvalete gittim Tuvaletten dönerken serumum kolumdan çıkmış ve kanım yerlere saçılmıştı. Hemşireden dikkatli olmadığım ve yerleri kirlettiğim için inanılmaz bir fırça yedim. Bunu sineye çekemeyip ağlama krizine tutuldum. O ilk gece nasıl geçti, inanamıyorum. Korkunçtu

Editör: Wan Haber