Dr. Fevzi Özgönül, “Son zamanlarda dünya üzerinde yaşanan virüs salgını yüzünden bağışıklık sisteminin önemi bir kez daha anlaşılmıştır. Belirtilen istatistiklere göre yaş ilerledikçe vaka sayısı da ve buna bağlı kayıplarda artmaktadır. Bu noktada bağışıklık sisteminin önemi devreye giriyor. Çünkü bu hastalığın henüz bilinen bir tedavisi yok. Hem antiviral etkisi güçlü olan hem de bağışıklık sistemini güçlendiren besinlere yer vermemiz bu noktada çok önemli” dedi.

Probiyotiklerin, bağırsaklarda doğal olarak bulunması gereken, sindirime yardımcı olan, bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı kişinin direnci artıran, toksik maddelerin ve zararlı mikropların bağırsaklardan kana geçmesini engelleyen, vücudu kansere, besin alerjilerine karşı koruyan, bazı vitaminlerin sentezine yardımcı olan, kronik iltahaplı hastalıkları engellemeye yardımcı olan, depresyon ve benzeri psikolojik hastalıklara karşı da vücudun direncini arttıran dost bakteriler olduğunu ifade eden Dr. Özgönül, “Bu dost bakteriler, normal doğum sırasında genellikle anneden bebeğe geçerek bebekte üremeye ve onu korumaya başlar. Anne sütü almak ve uzun süre emmek de bebeğin bağırsağında bulunan faydalı bakterilerin artmasında çok önemli rol oynar. Bu nedenle anne sütü bebeği sadece beslemez, aynı zamanda daha sağlıklı bir birey olmasına da yardımcı olur. Zamanla düzenli beslenme, doğal probiyotik içeren ( Ev yoğurdu, peynir, turşu vb.) gıdalar ile bu durum düzeltilebildiği gibi günümüzde, probiyotik içeren bebek mamaları ile veya dışarıdan probiyotik içeren destekler ile de düzeltilebilir. Bakterinin iyisi kötüsü yoktur dengesi çok önemlidir. Bu dengeye mikrobiyata denir. Mikrobiyata bağırsak sağlığımızı ve bizim sağlığımızı doğrudan etkiler. Mikrobiyatayı en çok etkileyen gıdalar, rafine şeker ve ekmek, kurabiye, kek ve benzeri unlu mamüller ve özellikle gece aşırı meyve tüketimidir. Bu tür gıdalar çok daha kolay şekere dönüşüp enerji verdiği için sindirim sistemi ve mikrobiyata üzerinde kötü etki oluşturarak tembelleşmesini sağlar. Rafine şekerler ve işlenmiş ve unlu gıdalar en büyük zararı mikrobiyata da oluşturur. Uzun süre bu tür gıdalarla beslenen kişinin mikrobiyatasında bu gıdaları parçalayan bakterilerin sayısı artar. Bu durumda bir bakmışsınız ekmeksiz doymamaya başlamış, ne kadar tok olursanız olun canınız tatlı istemeye başlamış olur” diye konuştu.

Mikrobiyatanın daha kolay dengelenmesi için değişik probiyotik takviyelerin de kullanılabileceğini belirten Dr. Fevzi Özgönül Probiyotik takviye alırken dikkat edilmesi gerekenleri de şöyle açıkladı:

“1- İçeriğinde değişik bakterileri içeriyor olması çok önemli. Bir iki bakteri içeren takviyeler çok uzun kullanımda bir çeşidin hakimiyetini sağladığı için zarar verebilir.

2- Bağırsak floranızda olmaz ise olmaz bakteri çeşitlerini mutlaka içermeli. Hem bifido kakterileri, hem laktobasilleri, hem streptocuccusları hem de prebiyotikleri (inülin) içermeli.

3- Takviyeler kapsül, tablet formunda olmamalı. Siz doğanın işine ne kadar çok karışırsanız, o kadar zarar verebilirsiniz yada faydasını bilmeden azaltırsınız.

4- Ya sıvı yada toz şeklinde olmalı, üstelik prebiyotik kısmı ne kadar az işlenmişse sıvıya eklediğinizde o kadara zor erir. Suya attığınızda hemen efervesan gibi erimemesi gerekir. Böylece bakterinin canlılığı daha uzun süre muhafaza edilebilir.”İHA

Kaynak: iha