Mardin’deki “Yolsuzluk” operasyonu kapsamında gözaltına alındıktan sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakılan Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım, hakkındaki iddialara cevap verdi.

 

 


18 Kasım’da gözaltına alındığını ve 22 Kasım’da serbest bırakıldığını hatırlatan Yıldırım, medyada ve kamuoyunda bu gözaltıyla ilgili farklı değerlendirme ve algılamaların ardından kamuoyunu bilgilendirmek için toplantı düzenlediğini söyledi. Mardin Artuklu Üniversitesi’nde kameraların karşısına çıkan Yıldırım, tezli ve tezsiz yüksek lisans programlarına başvuran öğrenciden kişi başı 50 liranın geçerliliği olmayan bir makbuz karşılığıyla alındığı ve toplanan paranın Kadri Yıldırım’a teslim edildiği iddiasına ilişkin şunları söyledi:

 

 


"Sekreterim Hanefi Gültekin’in emniyette gece saat 02.00’de verdiği ifade birkaç saat sonra mahalli basında çıkmış ve üzerinden spekülasyonlar yapılarak ulusal basına da servis edilmiştir. İlan metinlerini üniversite yönetiminin onayından geçiriyoruz. İlan maddelerinden bir tanesi de sıvan için müracaat edenlerden 50 liralık katkı payı alınacak. Biz bununla sınav masraflarını karşılıyoruz. Bu parayı Kürdoloji Kütüphanesi’nin kurulmasında, kitaplar alınmasında harcayacağız. Denilebilir ‘Bu makbuzlar geçerli değil.’ Bu fişlerin kanunen pek fazla bir geçerliliği olmadığı da söylenebilir, bir şikayette yapılabilir. Ama bu şikayet kim tarafından başlatılır; okulumun üst amiri tarafından başlatılır."


"GÖZALTINA ALINDIĞINI İNTERNETTEN ÖĞRENDİM"

 


Gözaltına alınmadan önce Türkiye’de ne tür olayların yaşandığını görmek için internette baktığını ifade eden Yıldırım, "İnternette şunu gördüm; Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım ‘Örgüt kurmaktan, örgüte üye olmaktan, ihaleye fesat karıştırmaktan, yolsuzluktan ve zimmetten gözaltına alındı.’ Böylece dünya tarihinde ilk kez bir insan gözaltına alınacağı saatten birkaç saat önce göz altına alınacağını öğreniyor. Bir de diyorlar ki, Türkiye’de teknoloji geridir. Külliyen yalan! Hangi ülkenin teknolojisi bir vatandaşa birkaç saat sonra ne olacağını bildirebilecek kadar ilerlemiş! Hangi ülkenin teknolojisi birkaç saat sonra başlayacak olan bir operasyonda size gözaltına alınacağını haber verebilecek kadar çağını aşabilmiştir" dedi.

 

 


"MERKEZİ AYRI, MERKEZİ ALEYHİMİZE ÇEVİRMEK İSTEYEN KLİKLERİ AYRI TUTMAK LAZIM"

 

 


Cumhurbaşkanı, Başbakan ve İçişleri Bakanını ayrı, durumdan vazife çıkartmak isteyip bazı rapor ve ihbarlarla merkezi aleyhlerine çevirmek isteyen bazı kişileri ayrı tutmak gerektiğine vurgu yapan Yıldırım, "Eş güdüm içerisinde olabilecek bu klikler kimler olabilir? Birincisi üniversitenin içinden bir grup, ikincisi emniyetin içerisinde temizlenmesi gereken bir grup, üçüncüsü Ankara’da emniyet YÖK ve diğer bazı kurumlardaki statükocu bir grup, dördüncüsü de bunların evirip çevirdiklerini sayfalarına taşıyan ve benimle görüşme zahmetine katlanmayan bir iki yerel medya. Bunlar bir takım rapor ve ihbarnamelerle kendi kafalarına göre merkezi etkilemeye çalışıyorlar" diye konuştu.


"BİZİ ELEŞTİRENLER BUNU GELİP YÜZÜMÜZE YAPSINLAR"

 


Kendilerini eleştirenlerin bunu yüzlerine söylemesi gerektiğini ifade eden Yıldırım, "Basın yoluyla bize hakaret etmesinler. Hz. Ömer ücretli bir eleştirmen tutarak kendisini izlemesini ve artılarıyla beraber eksilerini de kaydedip akşamleyin rapor vermesi talimatı vermiştir. Ben de diyorum ki: Ey bir kısım medya, sendika ve dernek mensupları, gelin bu üniversitenin geleceğini birlikte sohbet edelim; eleştirilerinizi çayımı içerek yapın ben de not alayım. Eksikler ancak bu şekilde tamamlanır. Buyurun gelin, bu bir davet ve çağrıdır. Kürdoloji’ye haksız yere adam sokmaya izin vermeyişim, 500 öğrenci için açtığımız programın ilanına başvuran adaylarla ilgili milletvekilleri bana fakslar gönderip isim listelerini verdiler. Aynı siparişleri değişik cemaat, tarikat, sendika ve dernekler de verdiler.

 

 

 

Hesapladım sayı 500’ü aşıyordu. Sınav günü öğrencileri topladım, durumu izah ettim ve bütün o sipariş listelerini yırtıp çöpe attım. Keşke atmayıp bugün size birer belge olarak sunsaydım. Neyse, bu siparişler yerine getirilmediği için saldırıya geçtiler ve benim aldığım 500 kişiden 480 kişinin PKK sempatizanı olduğunu yayıp bu yönde bazı rapor ve ihbarnameleri YÖK’e, MEB’e, İçişleri Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanına ve Başbakana ilettiler. YÖK’ten soruşturmacılar geldi beni sorguya aldılar. Oysa o sıralar çatışmalı bir süreçten geçiyorduk ve BDP çevresi bizim bu programı protesto ediyor ve kendilerine yakın olan elemanlara bu programa müracaat etmemeleri yönünde uyarıyordu. Yani bize liste vermeyen tek taraf BDP çevresiydi. Zaten aldığımız bu elemanlar arasında sınavı başaran her kesimden insanlar vardır. Demek ki mesele farklıdır."

Editör: Wan Haber