Toplumların aile yapılarının bağlı bulundukları değerler sistemi veya ideolojileri üzerinden şekillendiğini ifade eden Gülaçar, “Modern döneme kadar dünyanın hemen hemen bütün toplumlarında aileyi belirleyen, onu tanzim eden dinler, gelenek ve görenekler olmuştur. Sahip olduğu felsefi temel gereği modernizmin toplumsal hayata müdahalesi sadece belirli bir alanla sınırlı kalmamış, toplumun yapı taşı olan ailenin şekillenme biçimini de tamamen değiştirmiştir. Batı toplumunda başlayan bu değişim, dünyanın tüm toplumlarına örnek bir prototip gibi ihraç edilmiştir. Peki bu değişim ile Batı veya Doğu toplumlarının elinde nasıl bir aile modeli kalmıştır? Bu aile modelinden başta Batı toplumu olmak üzere memnun olan var mıdır? Sürdürülebilir bir model midir? Bu soruların cevabı artık tartışmaya yer bırakmayacak şekilde tek bir cevaba dönüşmüştür. Hayır. Modern ideolojinin önerdiği aile yapılanması tamamen çökmüştür. Bunu bizler iddia ettiğimizde belki Batının ve Batı taklitçilerinin kabulü mümkün değildi. Ancak Batılı düşünürlerin birçoğu modernizm eleştirisini önce aile üzerinden yaptılar. Bireyciliğin bu kadar merkezi bir yer işgal ettiği bir modelde; ailenin dağılması ve yalnızlık halinin bulaşıcı bir hastalık gibi yayılması, insanların birçoğunun psikolojik bunalımlar yaşaması kaçınılmaz oldu” dedi.

DİZİLERİN AİLE KONUSU TEMASI ALDATMAK

Türkiye toplumunun da Batı’nın bu aile tipi modellenmesinden nasiplendiğini söyleyen Milletvekili Gülaçar, “Milletimizin aile yapısının inşası büyük ölçüde İslam’ın öğretileri ile gelenek ve göreneklerimize dayalıydı. Son iki yüzyıldır tedricen aile yapımızı modernizmin öğretileri üzerine inşa etmeye başladık. Bu değişim önce elit bir sınıfla sınırlıydı. Daha sonra kültürel araçlar ve kitle iletişim araçları ile en ücra köylerimize kadar yeni bir aile modeli yaygınlaştırıldı. Bugün geldiğimiz noktada TV programları, sinema ve diziler sadece aileyi şekillendirmiyor maalesef bu mecralar eliyle dönüşen ailenin hali pür melali ekranlara taşınıyor. Maalesef Türkiye’deki TV programları ve dizilerin birçoğu bugün aile konusunu işlerken en büyük tema ‘Aldatmak’tır. Adam kadını aldatıyor, bunu kabullenmeyen kadın başka bir adamla oluyor. Çocuklar tamamen dağılmış durumda. Gayri meşru ilişkileri, gündelik/gecelik hayat tercihi veya farklı cinsel eğilimlerin bu sektör eliyle normalleştirilmesi son derece bilinçli ve planlı adımlardır. Bunlara müsaade edilmemelidir. Kadınlar bu mecralarda sadece cinsel obje veya şiddet objesi olarak lanse ediliyor. Erkeklerse şehvet sarmalından kurtulamayan saplantılı özneler olarak sunuluyor. Bizim toplumumuza karşı sorumluluğumuz var. Kadının asıl ve yüce kimliği ile ailenin yapı taşı olan anneliği ile kişiliği ve fedakarlığı ile rol model olarak yeni nesillerimize anlatılmalı. Erkek ise değerlerimizin icracısı olarak, babalık sorumluluğunun gerektirdiği ahlaka ve dürüstlüğe, şeref ve haysiyete sahip olan bir rol model olarak anlatılmalı” ifadelerini kullandı.

“SORUMLULUK SADECE DEVLETE DÜŞMEMEKTEDİR"
Ailenin çöküşü toplumun çöküşüyle eş zamanlı olduğuna değinen Milletvekili Gülaçar, “Toplumun çöküşü ise devletin yok olması demektir. Dolayısıyla devletin varlığının temeli değerlerine sahip çıkan aile ile mümkündür. Burada aile kurumunun kendi değerleri içinde yaşamasına olanak sağlayacak sorumluluk elbette devlettedir. Ancak yine Avrupa devletlerinin örnekliği ortadadır. Devlet ailenin her meselesine müdahale eden, ailenin tüm yapısını inşa eden bir mekanizmaya dönüştürülmemeli. Aile devletin biyopolitik malzemesi haline gelmemeli. Devlet ailenin güvenlik, ekonomik ve sağlık ihtiyaçları gibi yaşamasına sebep ihtiyaçları karşılayan bir kurum olmalı. Burada ailenin değerler sistemi içinde yapısını idame ettirmek için sorumluluk kendisiyle birlikte aynı zamanda sivil toplum yapılarına veya yerel dinamiklere de düşmektedir. Aile, akraba, mahalle, çevre veya dahil olunan sivil toplum yapıları mutlaka ailenin yapısını etkilemektedir. Dolayısıyla bu unsurlara da büyük sorumluluk düşmektedir” diye konuştu.

"BATI DEĞERLERİNE GÖRE AİLEYİ DİZAYN ETMEK FELAKETTİR"

Batı toplumunda ailelerin büyük oranda bireyselleşme girdabında tamamen dağılma durumuna geldiğini söyleyen Gülaçar, “Önce aile çekirdek formata dönüşmüş, dolayısıyla ailenin içinden yaşlı bireyler kopartılmış, huzur evlerine veya yalnız bir yaşama terk edilmiştir. Şimdi ise kontrol mekanizmalarının temel nesnesi çocuklar olmuştur. Avrupa ülkelerinde devlet mekanizmaları günden güne sınırları genişleyen bir müdahale biçiminde, çocuklar anne babalarından alınıp başka inanç veya kültürde insanların yanına yerleştirilebiliyor. Avrupa normlarına göre, batılı değerlere göre aileyi dizayn etmek bize felaketten başka bir şey getirmeyecektir. Bizim kendi değer sistemimiz kendi aile yapılarımızı korumak ve idame ettirmek için yeterli kaynaklardır. Bu konuda çok daha geç olmadan değerler sistemimiz üzerinden ailenin yeniden inşasını ele alıp bunun imkanlarını oluşturmak durumundayız” ifadelerinde bulundu.

"AİLE YAPIMIZI YENİDEN İNŞA ETMELİYİZ"
Ailenin yeniden inşasının ne köksüz bir benzeşme ile ne de salt batı karşıtlığı üzerinden bir inşa ile gerçekleşmemesi gerektiğini ifade eden Gülaçar, “Köklerimizde var olan değerler sistemi üzerinden bir eğitimin sonucunda hayat tarzlarımız belirlenmeli, aile ilişkilerimiz bu minvalde yeniden inşa edilmelidir. Ailenin değeri hiçbirimiz için bir eleştiri konusu değil, bir özeleştiri meselesidir. Hele ki ailesine az bir vakit ayırmak durumunda kalan biz siyasetçiler için. Tehlikenin farkında olalım. Önlemlerimizi geç olmadan alalım. Aile kaybettiğimizde telafisi mümkün olmayan yegâne sermayemizdir” şeklinde konuştu.İHA

Editör: Wan Haber