Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BBDK) Başkanı Mukim Öztekin, Türk Bankacılık sektörünün 2012 yılında yüzde 12,6 büyüdüğünü ve toplam aktiflerin 1 trilyon 371 milyar lira seviyesine ulaştığını söyledi.
Öztekin, Ekonomi Muhabirleri Derneği'nde (EMD) düzenlediği sohbet toplantısında, bankacılık sektörüne ilişkin 2012 verilerini açıkladı. 2013 yılının, yeni bir büyüme trendinin başlangıcı olmaya aday bir yıl olarak ön plana çıktığını belirten Öztekin, geleceğe ilişkin iyimser olduğunu ifade etti. Öztekin, ''Kendimi iyimser olmaya da mecbur hissediyorum. Çünkü 2013 yılında, Cumhuriyetimizin 100. yılından sadece 10 yıl uzaktayız ve ülkemizin 100. yıla ilişkin büyük beklentileri ve hedefleri var" dedi. Türkiye ekonomisinin 2010-2011 döneminde ortalama yüzde 8,5 ile oldukça hızlı büyüdüğüne işaret eden Öztekin, kredilerin bu dönemde, sadece kriz dönemleri öncesinde görülen ölçüde yüzde 35 oranında artış gösterdiğini ifade etti. Türkiye ekonomisi büyüdükçe ve tüketim arttıkça cari açığın bir risk faktörü olarak görülmeye devam edeceğini kaydeden Öztekin, "Cari açığın büyüme önünde bir engel olmaması için ihracatın uzun dönemli büyüme trendine dönmesi büyük önem taşımaktadır. Merkez Bankası Başkanı Sayın Erdem Başçı'nın 2013 yılı para ve kur politikası sunumunda 'ihracatın artması durumunda iç talebi artıracaklarını' söylemesi, ihracatla büyüme arasındaki ilişkinin Merkez Bankası tarafından da dikkatle izlendiğini göstermektedir. Türkiye 2023 yılında dünyanın ilk 10 ülkesinden birisi olma hedefini yakalayacaksa, bu bütün kurumlarının birlikte, elbirliğiyle hareket etmesiyle gerçekleşecektir ve bugün itibariyle bütün kurumların birlikte ve koordineli biçimde hareket ettiğini görebiliyorum. Önümüzdeki 10 yılın bankacılık sektörünün nitelik değiştirdiği bir dönem olacağına inanıyorum. Sektörün çok hızlı ve istikrarlı büyüme potansiyeli mevcuttur. Sektöre yönelik yabancı ilgisi de bu potansiyeli açıkça yansıtmaktadır. Ancak bu ilgi sadece potansiyeli göstermekle kalmamakta, sektördeki niteliksel değişimin de ipuçlarını vermektedir. 2012 yılının son günlerinden başlayarak önümüzdeki dönemde Türkiye'nin bankacılık sektörüne yönelik yabancı ilgisi bu olguyu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Bugün Türkiye'ye ilgi gösteren bankalar küresel ölçekte çok ciddi rekabet gücü olan bankalardır. Mitsubishi ile başlayan nitelikli, rekabet gücümüze katkıda bulunabilecek bankaların Türkiye'ye ilgisinin 2013 yılı ve sonrasında da devam edeceğine inanıyorum" diye konuştu. Gelecek 10 yıla bakıldığında Türkiye ekonomisinin ciddi bir atılım sürecine girebilecek potansiyeli bulunduğunu gördüğünü ifade eden Öztekin, ''Bankacılık sektörü Türkiye'nin büyüme sürecini destekleyecek her türlü donanıma sahiptir. Sektördeki kurumların karşılıklı anlayış ve işbirliğini geliştirmeleri, bu sürecin sağlıklı biçimde işletilmesinde büyük rol oynayacaktır'' dedi. Türk Bankacılık sektörünün 2012 yılında yüzde 12,6 büyüdüğünü ve toplam aktiflerin 1 trilyon 371 milyar lira seviyesine ulaştığını bildiren Öztekin, bu tutarın Eylül 2012 dönemi gayrisafi yurtiçi hasılasının yüzde 98'ine tekabül ettiğini belirtti. 2011 yılı ikinci yarısında BDDK tarafından gerçekleştirilen kredi maliyetini arttırıcı düzenleme değişikliklerinin yanı sıra Merkez Bankası'nın parasal sıkılaştırma önlemleri çerçevesinde faiz koridorunu genişletmesi ve repo fonlamasını azaltmasının 2012 yılının ilk yarısına kadar etkili olduğunu belirten Öztekin, bunun sonucunda amaçlandığı gibi fonlama maliyetlerinde artış ve devamında kredi artış hızında ve sektörün büyüme trendinde ılımlı bir yavaşlama gerçekleştiğini dile getirdi. Öztekin, bir başka ifadeyle, atılan adımların hedeflenen sonuca ulaşmada başarılı olduğunu söyledi. 2012 yılı ortasından itibaren cari açık ve ekonomideki olumlu gelişmelerin fonlama maliyetlerinin azalmasında etkili olduğunu kaydeden Öztekin, özellikle yılın son çeyreğinde Rezerv Opsiyonu Mekanizması'nın da etkisiyle faiz koridorunun üst sınırının kademeli olarak gerilediğini ve likidite artışı ile piyasa faizlerinin koridorun alt sınırına yakın seyrettiğini ifade etti.. Öztekin, ayrıca, gerek Avro alanındaki olumsuz havanın dağılması gerek ABD ve Çin ekonomilerindeki göstergelerin olumlu seyretmesi gerekse Türkiye ekonomisindeki olumlu gidişatın sürmesi ve Türkiye'ye yönelik risk algılarının iyileşmesinin, sermaye girişlerinin hızlanmasına katkı sağladığını bildirdi. Faiz oranlarındaki düşüş trendi devam ederken ekonomik büyüme potansiyeline paralel olarak yılın son çeyreğinde kredilerin tekrar ivmelenme eğilimine girerek sektördeki büyümeyi tetiklediğine vurgu yapan Öztekin, ''Söz konusu gelişmelerin etkisiyle 2012 yılının ilk yarısında yüzde 4,6 olan sektördeki büyüme, yılın ikinci yarısında, özellikle yılın son çeyreğindeki artışa bağlı olarak yüzde 7,6 olarak gerçekleşmiştir'' dedi.

"2012 YILINDA KREDİLER YILLIK YÜZDE 18,6, MEVDUAT İSE YÜZDE 13,9 ORANINDA ARTIŞ GÖSTERMİŞTİR"
Öztekin, bankacılık sektörünün, 2012 yılında da temel olarak krediler ve zorunlu karşılıklardan kaynaklanan aktif büyüme, mevduat, özkaynaklar, ihraç edilen menkul kıymetler ve bankalara borçlardaki artış ile fonlandığının altını çizerek, kamunun borçlanma gereğindeki azalışın, bankaların topladıkları fonları devlete değil, reel sektöre ve hanehalkına aktarabilmelerine olanak sağladığını ifade etti. Bu sayede menkul değerlerin toplam aktif içindeki payının belki de ilk defa bu kadar düşük bir seviyeye gerilediğine dikkati çeken Öztekin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"2012 yılında krediler yüzde 16,4 oranında artarken, menkul değerler portföyü yüzde 5,3 oranında azalmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak, kredilerin toplam aktifler içindeki payı Aralık 2011'deki yüzde 56,1 düzeyinden yüzde 58 düzeyine yükselmiş, menkul değerler portföyünün toplam aktif içindeki payı ise yüzde 23,4 seviyesinden yüzde 19,7 seviyesine gerilemiş, sektörün plasman yapısında kredilerin menkul değerler karşısındaki ağırlığı artmaya devam etmiştir. 2012 yılında kur ve parite etkisinden arındırılmış olarak krediler yıllık yüzde 18,6, mevduat ise yüzde 13,9 oranında artış göstermiştir. Kredilerin yıllık artış hızı özellikle 2011 yılının Haziran ayından itibaren azalma eğilimine girmiş, 2012 yılında da azalış trendini sürdürmüş, ancak yılın sonlarına doğru artmaya başlamıştır. Kasım 2012'de uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings tarafından ülke notunda yapılan artış ile TCMB tarafından faiz koridorunun üst sınırının düşürülmesinin, özellikle şirketler kesimine kullandırılan krediler ile konut kredilerinin büyüme oranlarında yükselişe yol açtığı gözlenmiştir. Mevduattaki yıllık artış hızı ise 2012 yılında, son 5 yılın en düşük seviyelerinde seyretmekle birlikte, 2012 yılının son çeyreğinde yükselmeye başlamıştır.
2012 yılında başta sermaye yeterlilik oranı olmak üzere sektörün temel seçilmiş rasyolarının olumlu yönde geliştiği görülmektedir. Sektörün takibe dönüşüm oranı ise 0,2 puan gibi düşük bir artış göstermiştir. Diğer taraftan, sektörün kaldıraç oranının Aralık 2012 itibarıyla yüzde 8,3 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Gelişmiş ülkeler ortalamasına göre düşük olarak değerlendirilen ve mevcut sermayeye göre sınırlı bir varlık büyüklüğü ortaya koyan söz konusu oran, bankacılık sektörünün büyüme potansiyelini de işaret etmektedir.''

"BANKALARIN PORTFÖYLERİNDE BULUNAN MENKUL DEĞERLERİN ARALIK 2012 İTİBARIYLA YÜZDE 96,7'SİNİN KAMU BORÇLANMA SENETLERİNDEN OLUŞUYOR"
BDDK Başkanı Öztekin, bankaların en önemli plasman kalemlerinden ikincisi olan menkul değerlerin gelişimine bakıldığında, azalış trendinin 2012 yılında da devam ettiğini, menkul değerlerin yılın son çeyreğinde 7,9 milyar lira (yüzde 2,9), yılın tamamında ise 15 milyar lira (yüzde 5,3) azalarak 270 milyar lira düzeyine gerilediğini belirtti. İlk defa 2011 yılının son ayında negatif olarak gerçekleşen menkul değerler portföyündeki 12 aylık değişim oranının, 2012 yılının ilk yarısında sıfıra yakın bir düzeyde kaldıktan sonra yılın ikinci yarısında güçlenen bir negatif trend izlediğini ifade eden Öztekin, söz konusu gelişmede temel nedenin bankaların daha karlı gördükleri kredilere yatırım yapma isteği olduğunu söyledi.
Öztekin, bunun yanı sıra yılın ikinci yarısında uygulanmaya başlanan Basel II düzenlemeleri sonrası, özellikle yabancı para menkul değerlerini azaltmak istemelerinin de belirleyici olduğunu vurgulayarak, ''Bilindiği üzere SYR hesaplamasında Hazine'ce ihraç edilen TL menkul değerler yüzde 0 risk ağırlığına sahipken, Eurobondlar ülke notunun yatırım yapılabilir düzeyin altında olması nedeniyle yüzde 100 risk ağırlığına tabi tutulmaktaydı. Ancak, Kasım ayı başındaki ülkemiz not artışına paralel olarak söz konusu Eurobondların risk ağırlığı yüzde 50 olarak uygulanabilmektedir'' diye konuştu.
Bankaların portföylerinde bulunan menkul değerlerin Aralık 2012 itibarıyla yüzde 96,7'sinin kamu borçlanma senetlerinden oluştuğuna işaret eden Öztekin, yabancı ülke devlet tahvillerine 379 milyon lira yatırım yapıldığını, bunun toplam menkul değerler içindeki payının ise yüzde 0,1 olduğunu söyledi. Türkiye'nin ve bankacılık sektörünün küresel krizden olumsuz etkilenmemesinin en önemli nedenlerinden birinin bu durum olduğunu belirten Öztekin, ''Riskli ülke, banka veya özel sektör tahvillerine yatırım yapmamış olmaları, bankalarımızın krizden doğrudan etkilenmelerini önlemiştir'' dedi.
Bankacılık sektörünün toplam kredilerinin yılın üçüncü çeyreğinde gözlenen yavaşlamanın ardından son çeyrekte yüzde 5,2 artış göstererek tekrar ivme kazandığını ve Aralık 2012 itibarıyla 794,8 milyar lira seviyesine ulaştığını kaydeden Öztekin, 2011 yıl sonuna göre toplam 111,9 milyar lira artan kredilerin yıllık artış oranının 2011 yılının oldukça altında olduğunu, yüzde 16,4 gibi ılımlı bir düzeyde gerçekleştiğini söyledi. Kredilerde enflasyondan arındırılmış yıllık reel artışın ise yüzde 13,6 düzeyinde gerçekleştiğini ifade eden Öztekin, Haziran 2011'de Kurum tarafından yapılan ve genel kredi karşılıklarında artışa yol açan mevzuat değişikliğinin etkisinin 2011 yılının üçüncü çeyreğinde görülmeye başladığına dikkati çekti. Öztekin, izleyen dönemde belirgin bir yavaşlama görülen kredilerin artış hızının geçen yıl genel olarak önceki yılın altında gerçekleştiğini belirterek, "2011 yıl sonuyla karşılaştırıldığında Türk parası kredilerinde yüzde 21,4 yani 103,5 milyar lira, yabancı para kredilerinde ise dolar bazında yüzde 10,7 yani 11,3 milyar dolar artış yaşanmıştır'' diye konuştu. Önceki yıl sonuna göre kurlardaki gerileme dolayısıyla 2012 yılında yabancı para kredilerinin sektörün toplam kredi tutarındaki artışa katkısının oldukça düşük düzeyde olduğunu belirten Öztekin, yılın son çeyreğinde ise yabancı para kredilerinin dolar bazında yüzde 4,3 ile en yüksek artışını, Türk parası kredilerinin ise yüzde 5,6 ile ikinci çeyrekteki artıştan sonra en yüksek artışını sergilediklerine dikkati çekti.

"TAKİPTEKİ ALACAKLARDA EN FAZLA ARTIŞ KURUMSAL-TİCARİ KREDİLERDE'
Aralık 2012 itibarıyla bankacılık sektörünün toplam kredilerinin yüzde 41,7'sinin kurumsal-ticari kredilerden, yüzde 33,5'inin bireysel kredilerden, yüzde 24,9'unun ise KOBİ kredilerinden oluştuğunu belirten Öztekin, şunları söyledi: "2011 yıl sonuyla karşılaştırıldığında kurumsal/ticari kredilerin toplam krediler içindeki payı 1,7 puan azalırken, KOBİ kredilerinin payı 1,1 puan, bireysel kredilerin payı ise 0,7 puan artmıştır. 2012 yılında kredi hacminde gözlenen toplam 111,9 milyar liralık artışın 42 milyar lirası (yüzde 37,6) bireysel kredilerden, 35 milyar lirası (yüzde 31,3) kurumsal/ticari kredilerden, 34,8 milyar lirası (yüzde 31,1) ise KOBİ'lere kullandırılan kredilerden kaynaklanmaktadır. Görüldüğü üzere kredilerde ve kredi artışında nispeten dengeli bir dağılım söz konusudur. Bu durum kredi talebinin ve kredi büyümesinin sağlıklı bir yapıda olduğunu göstermektedir.''
Öztekin, Aralık 2012 itibarıyla 265,9 milyar lira seviyesine ulaşan bireysel kredilerin, yüzde 26,9'una karşılık gelen 71,6 milyar lirasının kredi kartı alacaklarından, yüzde 73,1'ine denk gelen 194,3 milyar lirasının ise tüketici kredilerinden oluştuğunu belirtti. Kredi kartı alacaklarının artış hızının, 2012 yılının son çeyreğinde tüketici kredilerinin altında gerçekleştiğini ifade eden Öztekin, "Tüketici kredilerinin artış hızının görece yüksek gerçekleşmesinde TCMB faiz indirimlerinin kredi faiz oranlarına yansımasının etkili olduğu değerlendirilmektedir. 2012 yılında tüketici kredileri içinde en hızlı artan kredi segmenti yüzde 15,9 ile ihtiyaç ve diğer tüketici kredileri olurken, konut kredileri de yüzde 15,4 artışla hemen onu takip etmiştir. Anılan dönemde tüketici kredilerinde gözlenen 25,9 milyar liralık artışın, yüzde 53,2'sine karşılık gelen 13,8 milyar lirası 'ihtiyaç ve diğer tüketici kredileri'nden kaynaklanmaktadır."
Öztekin, BDDK ve TCMB tarafından uygulanan maliyet arttırıcı politikalar neticesinde kredi faiz oranlarında 2011 yılının ikinci yarısından itibaren belirgin yükselişler yaşandığını belirterek, ilerleyen dönemde ticari kredilerle konut, taşıt ve ihtiyaç kredilerinin faiz oranlarının TCMB faiz indirimlerinin yansımasıyla özellikle 2012 yılının son çeyreğinde belirgin bir düşüş gösterdiğini söyledi.
2011 yıl sonuyla karşılaştırıldığında ticari kredilerin ortalama yıllık faiz oranının 3 puan, konut kredilerinin faiz oranının 4,6 puan, ihtiyaç kredilerinin faiz oranının 5,6 puan ve taşıt kredilerinin faiz oranının 0,7 puan azalış gösterdiğini belirten Öztekin, ''2011 yıl sonunda yüzde 71 olan Türk parası kredilerinin toplam krediler içindeki payı, kurlardaki azalışın da etkisiyle üç puan artarak, Aralık 2012 itibarıyla yüzde 74'e yükselmiştir. Anılan dönemde yabancı para kredilerinin, dolar bazında yüzde 10,7 artarak 116,1 milyar dolar seviyesinde oluşmuştur. 2012 yılında kurumsal/ticari krediler içinde yabancı para kredilerinin payı yüzde 55,2'den yüzde 53'e, KOBİ kredilerinde ise yüzde 21,1'den yüzde 15,5'e gerilemiştir. KOBİ kredilerinde daha da belirgin olmak üzere 2012 yılında yabancı para kredi artışının sınırlı düzeyde olması ve KOBİ'lere kullandırılan kredilerin düşük bir oranının yabancı para cinsinden olması bankaların maruz kaldıkları dolaylı kur riski açısından olumlu değerlendirilmektedir" dedi.
BDDK Başkanı Öztekin, sektörün aktif kalitesine ilişkin önemli bir göstergenin de takipteki alacaklar ve kredilerin takibe dönüşüm oranları olduğuna dikkati çekti. Takipteki alacakların, 2011 yıl sonuna göre 4,4 milyar lira yani yüzde 23,4 artarak Aralık 2012 itibarıyla 23,4 milyar lira seviyesine yükseldiğini kaydeden Öztekin, takipteki alacaklardaki artışta esas itibarıyla 2010 ve 2011 yıllarında çok güçlü artış gösteren kredilerin yaşlanmasının etkili olduğunun değerlendirildiğini ifade etti. Canlı kredilerden, izleyen çeyrekte takibe intikal edenlerin oranında 2012 yılında dramatik bir artış gözlenmediğine işaret eden Öztekin, önceki yıl sonuyla karşılaştırıldığında takipteki alacaklarda en fazla artışın 1,7 milyar lira ile kurumsal-ticari kredilerde gözlendiğini, anılan dönemde takipteki bireysel kredilerin 1,4 milyar lira, takipteki KOBİ kredilerinin ise 1,3 milyar lira artış gösterdiğini kaydetti. Takipteki bireysel krediler içerisinde ise en yüksek artışların 981 milyon lira ile ihtiyaç ve diğer tüketici kredilerinde ve 401 milyon lira ile kredi kartı alacaklarında görüldüğünü belirten Öztekin, "Küresel krizin etkisi ile Ekim 2009'da yüzde 5,4'e kadar yükselen takibe dönüşüm oranında özellikle 2010 ve 2011 yıllarında yüksek kredi artışı, sorunlu alacak tahsilatları ve takipteki alacak oluşumunun yavaşlamasıyla azalma görülmüştür. 2011 yılının son çeyreğinden itibaren yatay bir seyir izlemeye başlayan oran, 2012 yılının üçüncü çeyreğinde yükselmeye başlamış ve Aralık 2012 itibarıyla yüzde 2,9 seviyesinde gerçekleşmiştir'' diye konuştu.

'TOPLAM HARCAMALARIN YÜZDE 35'İ KREDİ KARTI İLE YAPILIYOR'
Mukim Öztekin, Aralık 2012 itibarıyla en yüksek takibe dönüşüm oranının yüzde 3,2 ile KOBİ kredilerine aitken, bunu yüzde 2,9 ile bireysel krediler, yüzde 2,6 ile kurumsal/ticari kredilerin izlediğini belirtti.
Bir yıllık dönemde dikkat çekici düşüşler gözlenmekle birlikte kredi kartlarının, tüm kredi türleri içinde en yüksek takibe dönüşüm oranına sahip olma özelliğini koruduğunu kaydeden Öztekin, ''2012 yılında takibe dönüşüm oranı kredi kartı alacaklarında yüzde 5,8'den yüzde 5,1'e, konut kredilerinde yüzde 0,9'dan yüzde 0,8'e, taşıt kredilerinde yüzde 3,3'ten yüzde 3,1'e gerilerken, ihtiyaç ve diğer tüketici kredilerinde ise yüzde 2,6'dan yüzde 3,2'ye yükselmiştir. Sonuç olarak, Türk bankacılık sektöründe takipteki alacaklar konjonktürel etkiler ve baz etkisiyle bir miktar artmış olsa da genel olarak makul seviyelerdedir. Buna bağlı olarak kredilerin takibe dönüşüm oranları da birçok ülkeye kıyasla oldukça düşük seviyelerde olup aktif kalitesine ilişkin olumsuz bir gösterge olmaktan uzaktır'' değerlendirmesinde bulundu. Öztekin, Türk bankacılık sektörünün pasifleri içinde yüzde 56,3 ile en fazla paya sahip olan mevduatın, diğer fon kaynaklarına göre daha istikrarlı bir fon kaynağı olduğuna dikkati çekerek, Aralık 2012 itibarıyla sektörün toplam mevduat-katılım fonu tutarının 771,8 milyar lira düzeyine ulaştığını söyledi. Ekonomideki ılımlı yavaşlamaya paralel olarak bankacılık sektörünün toplam pasiflerinin 2012 yılında yüzde 12,6 ile sınırlı bir artış gösterirken, mevduat artış hızının da aynı dönemde yüzde 11 düzeyinde kaldığını anlatan Öztekin, mevduatın payının 2009 yılından itibaren azalmasında, yurt içi tasarruf artış hızının azalmasının yanı sıra bankaların yurt dışı piyasalar ve repo imkanlarını kullanması ve menkul kıymet ihraçları gibi alternatif kaynaklara başvurmasının da etkili olduğunu belirtti. Öztekin, 2012 yılında toplam mevduat büyümesinin kur ve parite etkisinden arındırıldığında yüzde 13,4 düzeyinde olduğunu ifade ederek, toplam mevduatın çeyreklik artış hızının son çeyrekte yüzde 2,7'den yüzde 4,6'ya yükseldiğini söyledi.
Tasarruf oranının düşüklüğünün Türkiye'nin uzun geçmişi olan bir sorunu olmakla beraber son yıllarda oldukça düşük seviyelerine indiğine işaret eden Öztekin, ''Ülkelerin gelir düzeylerine ve bölgelere göre baktığımızda Türkiye'de yüzde 14,1 olan tasarruf oranının; OECD üyesi ülkelerde yüzde 17,3, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde yüzde 19,2, Euro bölgesi ülkelerinde yüzde 20,1 olduğu, tüm gelir grupları ayrımına göre bakıldığında da hepsinden düşük olduğu görülmektedir. Bu olgu, hepimizin geleceği bakımından çok önemli ve üzerinde durulması gereken bir husus olarak önümüzde durmaktadır. Bununla birlikte, 2012 yılının son çeyreğindeki gelişmeler mevduatın göreceli olarak tekrar yüksek oranlarda artması, tasarruf oranının yeniden bir miktar artabileceğini göstermektedir. Ülkemizde mevduatın yüzde 87'si vadesiz ve üç aya kadar vadede toplanmış durumdadır. Bununla birlikte bu mevduatın önemli bir kısmının vadesinde yenilendiği, kriz dönemlerinde dahi ciddi çıkış olmadığı hususları göz önünde bulundurulduğunda, mevduatın kısa vadeli yapısına rağmen aslında istikrarlı bir kaynak olduğunu ifade edebiliriz" diye konuştu.
Öztekin, toplantıda soruları da yanıtladı. Bir soru üzerine Türkiye'de harcamaların yüzde 35'nin kredi kartı ile yapıldığını belirten Öztekin, "Vatandaşlarımız kredi kartını kullanmayı seviyor. Sağladığı imkanlara bakıldığında 12-24 ay taksit imkanı vermesi bonus vermesi..." dedi.
Bir gazetecinin 'Takipte olan kredi miktarında yüzde 24.3 artış sizi korkutuyor mu?' yönündeki soruya Öztekin, "2010-2011 yılında hem ekonomimiz hemde krediler hızlı büyüdü. 2012 yılına geldiğimizde ekonomideki yavaşlama sektörümüz için çok önemli bir sıkıntı oluşturmamıştır.Sektörün aktif kalitesinde herhangi bir olumsuzluk söz konusu değildir" yanıtı verdi.
Bankaların kart aidatı, komisyon ücretinin yüksek olması gibi şikayetlerin anımsatılması üzerine Öztekin, her hizmetin bir bedeli olduğunu söyledi. Bir gazetecinin 'Bazen bankalar tüketiciyi kandırıyor' yönündeki sözleri üzerine Öztekin, "Biz hiçbir zaman hiç kimsenin aldatılmasının yanında olmayız. Sektör güven üzerine çalışıyor. Kimse kimseye zorla kredi kartı kullanın demiyor. Bizim burada asıl arzumuz tüketicinin bilinçlendirilmesi. Kredi kartlarının birçok imkanı olduğunu biliyoruz. Bir ay içinde 26 gün faizsiz para kullanılması taksit imkanı veriyor. Komisyon sadece normal kredilerde değil, kurumsal kredilerden de alınmaktadır. Bu şikayetlerin artmasının nedeni bankacılık sektörü ile tanışmayan insanımızın bankacılık sektörü ile de tanışmış olması. Bir hizmet sunuluyorsa bunun bedeli vardır ama herkesin de bunu bilmeye hakkı vardır. Alıp almamakta kişinin hakkıdır" dedi.
Merkez Bankası ile yaşanan polemiğin anımsatılması üzerine Öztekin, bu konuda Erdem Başçı ile ortak bir açıklama yaptıklarını anımsattı. Öztekin Merkez Bankası ile her konuyu müzakere ettiklerini belirterek, Merkez Bankası'nın sadece yapmak istediğini kaldıraça karşılık bir enstrümanı kullanmak olduğunu, banka şubeleri açma, kredi verme ve kaldıraç konusunun kendilerinin konusunun kendilerini konusu olduğunu ifade etti. Öztekin zaman zaman Sermaye Piyasası Kurumu (SPK) ile de çakışan görev alanlarının olduğunu belirterek, "Kurumlar arası fikirlerimizi birbirimize söylüyoruz" dedi.
Bir soru üzerine tebliğ değişikliğine gideceklerini ve tüketici hakem heyetlerini güçlendireceklerini söyledi.
(EDA-YHY-Y)

13.02.2013 13:25:44 TSI

Editör: Wan Haber