Suriye krizindeki üç önemli ülkenin Türkiye, Rusya ve İran’ın Dışişleri Bakanları Salı günü Moskova’da bir araya geliyor. Ülkelerin öncelikleri farklı olsa da bakanların, Halep’in büyük bir kısmının rejim ve rejime bağlı Şii milislerin eline geçmesinden sonra krizin geldiği noktayı bütün yönleriyle ele almaları bekleniyor.

Türkiye, Rusya ve İran arasındaki üçlü toplantı, Suriye krizine doğrudan müdahil olan bu ülkelerin kendi aralarında bir araya gelerek yaptığı ilk toplantı olacak.

Toplantı tarihi 27 Aralık olarak belirlenmişti fakat Rusya’nın isteği üzerine toplantı öne alındı. 

Siyasi çözüm arayışları gündemde

Bu üç ülke arasında özellikle Halep’in tahliyesine yönelik olarak ikili düzeyde yoğun bir telefon diplomasisi gerçekleşiyordu. Ancak Moskova’daki toplantının gündemi tahliye konusunu aşacak bir kapsamda gibi görünüyor. Moskova, Ankara ve Tahran, Suriye krizinde çözüm yolunda mutabakat imkanlarına bakacaklar.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Sputnik haber ajansına göre toplantının öne alındığını doğrularken, “Üçlü bir formatta öncelikle Suriye ve çevresindeki konuları, durumu görüşmek lâzım” dedi. Bogdanov Suriye’de tarafların ateşkesin sağlanması, insani durumun ele alınması ve siyasi çözüme ulaşılmasında anlaşmaya varması gerektiğini söyledi.

Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, geçen hafta, "Ülke genelinde ateşkesin sağlanması ve siyasi çözüm konusunda müzakerelerin başlaması için bir taraftan gayret sarf ediyoruz. Önümüzdeki süreçte bu çabalarımız devam edecek” demiş bu çerçevede üçlü görüşmenin yapılacağını söylemişti. 

Rusya Devlet Başkanı Putin, geçen hafta, Suriye’de rejimle muhalif gruplar arasında yeni siyasi çözüm arayışları başlatmak için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile mutabık kaldıklarını söylemişti. Putin’e göre bu yeni görüşmelerin adresi Kazakistan’ın başkenti Astana olacak ve Birleşmiş Milletler nezdinde Cenevre’de yürütülen görüşmelere tamamlayıcı nitelikte olacak.

Trump belirsizliği gölgesinde üçlü toplantı

Suriye krizinin geleceğinin gündeme geleceği bu üçlü toplantı da Amerika yok. Toplantı ABD’nin Yeni Başkanı Donald Trump’ın görevi devralmasından hemen önce gerçekleşiyor. Trump’ın Suriye konusunda nasıl bir politika izleyeceği tam olarak netlik kazanmamış olmakla birlikte, yeni yönetimin Rusya ile yakınlaşma ve İran karşıtı politikalar izlemesi bekleniyor.

Obama yönetiminin aksine Trump, Suriye’de Türkiye’nin krizin başından beri kurulmasını istediği güvenli bölgelere sıcak bakıyor. Başkanlık seçimleri öncesinde, “Suriye’de güvenli bölgeler oluşturmalıyız ve insanlara orada bakmalıyız. Bunun parasını Körfez ülkelerine ödetmeliyiz” demişti. Geçen hafta Halep krizinin derinleşmesinden sonra bu görüşünü tekrarladı. Ancak Trump’ın Obama döneminde başlatılan PKK’nın Suriye kolu PYD’yi desteklemesi politikasını devam ettirip ettirmeyeceği ya da bu politikayla ilgili olarak ne gibi değişiklikler yapacağı henüz açıklığa kavuşmadı.

Moskova’daki üçlü toplantı ABD’nin Suriye ve Ortadoğu’da nasıl bir politika izleyeceğinin belirginleşmediği bir dönemde, bölgenin iki başat gücü İran ve Türkiye ile Ortadoğu’daki varlığını kalıcı hâle getirmeyi hedefleyen Rusya arasında yapılıyor. Bu çerçevede, toplantı da yalnızca Suriye krizinin değil, başta Irak olmak üzere Suriye krizi ile bağlantılı diğer sorunların da ele alınması bekleniyor.

“Türkiye’yi iknâ etme toplantısı”

İstanbul Teknik Üniversitesinden Rusya uzmanı Doç. Dr. Fatih Özbay’a göre, Moskova’daki üçlü toplantı Rusya ve İran’ın, Türkiye’yi iknâ etmeye çalışma toplantısı:

“Rusya ve İran, Türkiye’ye ‘Suriye’de rejim güçlendi ve kalıcı. Bunu kabul et, karşılığında Kuzey Suriye’de ilerlemeye devam edebilirsin, zorluk çıkarmayız’ diyeceklerdir. İknâ etmeye çalıştıkları bu.”

Özbay, aslında Türkiye’nin Halep’ten eski adıyla Nusra Cephesi’nin yani Şam’ın Fethi Cephesi’nin çıkartılması için Rusya ile Ekim ayında mutabakata vardığını hatırlattı ve Türkiye’nin iknâ edilmesinin o dönemde başladığını da söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 19 Ekim 2016 tarihinde Rusya’nın Halep’e yönelik o dönemdeki bombardımanının durduğunu söylemiş ve şöyle devam etmişti:

“El Nusra'nın orayı terk etmesi noktasında kendilerinin [Putin’in] ricaları oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik, onlar da bu çalışmayı yapmak suretiyle, 'El Nusra'yı Halep'ten çıkarmak ve Halep halkının bu noktadaki huzurunu sağlamak için bir çalışmanın içerisinde olalım' diye aramızda böyle bir mutabakatı görüştük.”

“Fırat Kalkanı operasyonu devam edecek”

Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da Moskova’daki üçlü toplantının yapılacağını anlatırken, Fırat Kalkanı Operasyonu kapsamında bir daha Türk askerlerine yönelik saldırı olmaması için Türkiye'nin herkese uyarılarını yaptığını, Rusya, ABD ve İran'la görüşüldüğünü belirterek, “Operasyon devam ediyor. Peki El Bab'tan sonra ne olacak? El Bab'tan sonra Münbiç'e doğru yönelinecek” demişti.

Özbay’a göre, toplantının Rusya ve İran açısından başka bir amacı da Türkiye’nin ne yapacağını ve nereye kadar gideceğini görmeye çalışmak. Zira, Türkiye’yi iknâ etme olasılığı olduğunu düşünseler de, Türkiye’den zaman zaman gelen açıklamalar Rusya ve İran’ı şaşırtıyor. Türkiye’nin öngörülemez olduğunu düşündükleri de oluyor. 

İran ve Rusya’nın PYD tavrı

Aslında bu üç ülke de Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana. Dolayısıyla ileride farklı bir biçim kazanabilecek olan PYD’nin Suriye’de tek taraflı ilan ettiği kantonların birleştirilmesine karşı. Ancak bu Türkiye için yakın dönemli bir var oluş tehdidiyken Rusya ve İran şu aşamada Suriye’de rejimin güçlendirilmesini ve kalıcı hâle getirilmesini daha öncelikli olarak görüyor. Ankara'nın bu toplantıdan en somut beklentilerinden biri PKK'nın Suriye'deki kolu PYD'ye ve onun silahlı kanadı YPG'ye karşı Moskova ve Tahran'ın tam destek vermesi.

Özbay’a göre, Rusya günün birinde bir Kürt devleti oluşabileceğini düşünüyor. Bu kartı ileride kullanmak üzere bırakmak istemiyor ancak PYD’nin ABD ile yürüttüğü yoğun işbirliğinden hazzetmiyor. Ayrıca Türkiye ile Moskova arasında başlayan yakınlaşma süreci nedeniyle PYD’ye soğuk bir politika izlemeyi tercih ediyor.

Omran Stratejik Araştırma Merkezi’nden İran uzmanı Arif Keskin de İran’ın son kertede Suriye’de bir Kürt koridoruna karşı olduğunu vurguluyor ancak Türkiye ve İran arasında bir uzlaşma sağlanmadığı sürece PYD’yi ve PKK’yı kullanmayı tercih edeceğine işaret ediyor.

Keskin, üçlü Moskova toplantısını, Halep krizi nedeniyle yoğunlaşan diplomatik trafiğin bir uzantısı olarak görüyor ve Rusya ile İran’ın uluslararası baskı altında olduğuna dikkat çekiyor:

“Batı’dan özellikle Halep’teki insani kriz nedeniyle gelen açıklamalar çok sert. Hem Rusya, hem İran şu aşamada rejimi güçlendirdiklerini düşünseler de bu durumun ne kadar kalıcı olabileceğinden emin değiller. Askeri anlamda kazanım elde etmiş olmaları uzun dönemde bu kazanımı onların istediği bir biçimde istikrara çeviremeyebilir. Hatta Suriye, ekonomik, askeri, siyasi anlamda bir yüke de dönüşebilir. Bu konuda İran’da tartışmalar var. Suriye meselesi, Ortadoğu’daki genel jeo-stratejik sorunun bir parçası. Dolayısıyla Moskova’da özellikle insani krize yönelik minimum bir uzlaşmaya varmanın yolunu arayabilirler.”

Moskova ve Tahran aynı noktada değil

Hem Keskin’in hem de Özbay’ın dikkat çektiği başka bir noktada, başından beri Suriye rejiminin rejimin devamı için uğraşmakla birlikte Tahran ve Moskova’nın arasının çok da iyi olmadığı.

Özbay’a göre, İran’ın keskin kırmızı çizgilerine rağmen Rusya’nın dış politikası çok yönlü. İran’ın itirazlarına rağmen Ortadoğu sorunlarına ilişkin Mısır, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri hatta İsrail ile işbirliği olanaklarını arayan Rusya’yı Suriye rejimi de İran’a tercih ediyor. Zira Rusya’nın uluslararası destek sağlama, ekonomik, askeri ve lojistik katkıda bulunma olanakları İran’a göre daha geniş.

Keskin de Suriye rejiminde ve rejimi destekleyen Suriyelilerde anti-İran bir hava oluşmaya başladığına işaret ediyor:

“Rusya, diplomatik manevralar yapabilir, soruna siyasi çözüm bulunmasını destekleyebilir ama İran’da ihtiraslar ön planda. Oradaki bazı çevreler, ‘Esed yıkılıyordu, kurtardık, Halep gibi Suriye’nin önemli kentlerini ele geçirdik, niye duralım, bizi durduracak ne var?' diye düşünüyor.”

Kaynak: Ayşe Karabat - Al Jazeera

Editör: Wan Haber