Karanlık çökmek üzereydi.
Hava iyiden iyiye soğuyordu.
Artık geri dönüyorduk.
Birkaç saate kalmaz, sıcak yuvamıza ulaşacak ve sevdiklerimizle yastığa kafayı koyup uyuyacağız.
Ya peki geride biraktıklarımız!
Mengene sıradağlarının yamacında taş üstünde taş kalmayan köyde kalanların hali ne olacaktı?
Ya peki üç çocuğu ve eşini kaybeden Nebahat Fırat Ana ne yapacaktı?
İçinde bir iki bisküvi ve kekin olduğu poşeti elinde tutan, evi yıkılan Necla ve babası ne yapacaktı?
Bu soğukların üstesinde nasıl geleceklerdi?
Onlar için bir çadır kurulacak mıydı?
Sabaha kavuşabilme ihtimalleri var mıydı?
Aracımız Van'a doğru yol alırken hep bu sorularla cebelleşıyordum.
Depremin vurduğu Elbés (Özpınar) köyü ve köyde yaşanan acılar cidden kurdu kuşu tövbeye getirten cinstendi.
Sabah saatlerinde, haberi alır almaz yola koyulmuştuk.
Van Elbak Derneği yönetimindeki arkadaşları götüren araçta bir kişilik yer vardı.
Sağolsunlar beni de yanlarına aldılar.
Dernek Başkanı Recep Ayhan, Yönetim Kurulu Üyeleri Muhsin Furat, Yılmaz Dicle ve araç kaptanımız Fırat Dicle.
Olay yerine vardığımızda saat 14:00 sıralarıydı.. 

'OY HAWAR' FERYATLARI DAGLARI İNLETİYORDU

Abartısız, kifayetsiz köyün durumu depremin acımasızlığını, vatandaşın durumu da yoksulluğun çaresizliğini açık net ortaya koyuyordu.
Yıkılan evlerin %95'i hali vakti yerinde olmayan garibanların evleriydi.
Anlayacağınız yoksulluk, Elbés dağ köyünü esir almış, deprem de tetiği çekmişti.
Köye vardığımızda daha enkaz altında olan cesetler vardı.
Ambulanslar durmadan yaralı taşıyordu.
Enkaz yığınları arasında yükselen anaların ağıtları yürek dağılıyordu.
Çökmüş bir duvarın dibine çömelen genc kızlar, gizli-saklı ağlıyorlardı.
Hayatta kalmayı başaran bebelerin elinde, bir bisküvi, bir pet su, donuk bakışlarla olup bitenleri izliyorlardı.
Mahşer gibiydi Elbés.
Savaş alanı gibi.
Kan, ölüm, gözyaşı birlikte harmanlanmış
'Ey xwuda ' Oy Hawar' sesleri mengene sıradağlarının yamaçlarında çığ düşürüyordu.
Bu çığlıkları duyan gelmişti Elbés'e..
Başkale halkı sel olup akmıştı.
Siyasetçiler de gelmişti, kimi STK temsilcileri de .
Van Sevdalısı merhametli şahsiyetlerde ordaydı.
UMKE,KIZILAY ,SIVIL YARDIM inisiyatifleri hepsi ordaydı.
Doğru olanı yazmak lazım.
Başkale (Elbak) derneği yöneticilerinin çabası takdire şayan bir çabaydı.
Enkazlar arasında dolaşırken, İş İnsanı Zahir Bey'le karşılaştım.
Adamcağız bir saniye dahi tereddüt etmeden çıkıp gelmişti.
Alkışlanacak bir birlik ve beraberlik ruhu vardı.
Herkes "Acaba bu acılı insanlara nasıl bir yardımım dokunabilir?" diye daha sola koşuşturuyordu.

BU YARALAR NE ZAMAN SARILACAK?
Evet...evet...hepimiz oradaydık .
Ama bu yeter mi?
Elbette yetmez.
Yaraların bir an evvel sarılması lazım.
Dedim ya o köye yardımların, çadırların geldiğini gördüm.
Ama bu sabah öğrendim ki çadırlar henüz kurulmamış.
Insanlar (çocuklar, kadınlar, yaşlilar) geceyi dışarıda geçirmiş.
Zarife Ana geceyi dışarıda geçirmiş.
İrec Aslan ve babası, ot yığınları arasına sokularak soğuktan korunmuş.
Yedi yaşındaki Zeynep, sağ kalan koyunlarına sarılarak vücut ısısını korumuş.
Ne bir eksik ne bir fazla yazıyorum.
Elbés köylülerinin ahvali bu minvalde.
Oturmamalıyız, yatmamalıyız.
Bildiğimiz, tanıdığımız iş insanlarına çağrıda bulunmalıyız.
Vakıflarimizi, derneklerimızı harekete geçirmeliyiz.
Yardim kuruluşlarına sesimizi duyurmalıyız.
Bir an önce bu acılı insanların yaralarını sarmalıyız.
Cidden durum fazla vahim. 
LÜTFEN ANLAYIN ....

Editör: Wan Haber