HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, sokağa çıkma yasağının sürdüğü Nusaybin'de yıkıntıların üzerine Özel Harekâtçı polislerinin Türk bayrağı asması ve komando marşı okumasına ilişkin, "Bir yıllık AKP - Saray iktidarının 'büyük zaferi'nin, o kazandıklarını iddia ettikleri, büyük zaferin fotoğrafıdır. Bütün Türkiye halklarına yapılmış hakaretten başka bir şey değildir bu." dedi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, 'Ermeni Soykırımı'nı kabul eden Alman Parlamentosu'nda Cem Özdemir için 'kan testi' söylemini de eleştiren Yüksekdağ, "Saray'daki zat, herkesi kendine göre test ediyor. Türkiye'de kadınların nasıl kadın olması gerektiğini test ediyor. Türk'ün nasıl olması gerektiğini anlatıyor, test yapıyor!. TSE yerine Tayyip Standartları Enstitüsü kuracak yakında!

Partisinin Meclis'teki grup toplantısında konuşan Yüksekdağ'ın açıklamalarından satırbaşları şöyle: 

"Bir yıllık AKP Saray iktidarının 'büyük zaferi'nin, o kazandıklarını iddia ettikleri, büyük zaferin fotoğrafıdır bu. Bu fotoğrafta yıkılmış bir kent var, taş üstünde taş kalmamış. Ve enkazın üzerinde asılmış Türk bayraklarının fotoğrafları var. 

AKP iktidarının, gücünün, iktidarının göstergesi olarak servis ediliyor ama bu fotoğrafta acizlik var, taş üstüne taş koymayan yıkan, taş koymayan bir iktidarın resmi var. Bakın bu yıkılmış binaların üstünde bayrak asmışlar. Ve bunlar da bayrağa hakaretten herhangi bir soruşturma, kovuşturma yok.

Bayrağın kutsallığı, ulviliği, sembolize ettiği değerler, bir halkın idaresinin sembolü olması üzerine laf bırakmazlar, böyle çirkin bir görüntünün üstüne bayrağa hakaret edenler de bu iktidarın anlayışıdır.

Bütün Türkiye halklarına, bu bayrağı tanımadan, sahiplenen hakaretin fotoğrafıdır bu. Bir iktidar kendi şehrini yıkacak, taş üstünde taş bırakmayacak, sonra o şehirlerdeki sorunu çözdüm diye, "Devletin egemenliğini tesis ettim" diye bayrak açacak. Bütün Türkiye halklarına yapılmış hakaretten başka bir şey değildir bu.

Bundan başka icra göremezsiniz, taş üstüne taş koyduklarını, ürettiklerini göremezsiniz. Türkiye'yi sorun yumağı, gerilim yumağı haline getirdiler. Şimdi eserleriyle övünüyorlar, yazıktır, ayıptır, utançtır bu fotoğraflar. Yüzlerce insanımız bu kentlerde yaşamını kaybetti.

Sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan hemen sonra kente girdim. Duyduklarım, gördüklerim dehşet vericiydi. Yıkım hareketi, çatışma olmadığı 40 gün boyunca gerçekleştirilmiş. Kent, tek taraflı olarak yıkılmış, yağmalanmış. O gün sordum cevap yok, bugün yine soruyorum. 40 gün boyunca o evleri neden yıktınız? O evler neden yağmalandı? PÖH'ün, JÖH'ün olduğunu biliyoruz. Bunların hiçbirisini cevaplamıyor hükümet elleri. Çünkü kendilerini sorumluluk sahibi görmüyorlar. Saray şak diye söylüyor onlar tak diye yapıyor. Bugün tam anlamıyla hiçbir şekilde sorumluluk üstlenmeyen kukla bir hükümetle karşı karşıyayız.

Sıkıyönetimde OHAL uygulamasını bütün Türkiye'de uygulanacak hale getirmeye çalışıyorlar. Bütün Türkiye'de, sadece Kürt illeri değil. Bütün Türkiye, İstanbul, İzmir savaş ve darbe hukukuyla yönetilecek. Güvenlik Kurulu kararıyla tüm pazarlıklar yapıldı bitti, bütün Türkiye şuan bir savaş organizasyonu tarafından idare ediliyor. Hükümet, uygulayıcı emir eli pozisyonunda. Meclis, Saray-Genelkurmay yapısının noterliğine dönüşmüş durumda. Yasalar hazırlanıyor, Meclis'e geliyor, zaten hazır tutulan milletvekilleri, daha doğrusu eller kollar var milletvekilleri var. Sadece eller kollar rakamlar var. El kaldırıyorlar, indiriyorlar. Bunların karşısında direnen tek demokratik parti, Halkların Demokratik Partisi var. Bakın bizlerin dokunulmazlıklarını kaldıran yasanın onaylandığı gün eş zamanlı olarak güvenlik güçlerine, askerine sınırsız dokunulmazlık getiren bir yasa teklifi meclis gündemine taşındı. Türkiye'de, kendisi ve suç ortakları dışında kalan herkesin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Bakın buna biz faşizm diyoruz, neden faşizm diyorsunuz diyorlar. Faşizm budur işte. Askeri kurumların, militarist kurumların dokunulmazlığı varsa, sonuna kadar suç işleme özgürlükleri var demektir. 

Bugün, bu koşullarda işlenen savaş suçlarının yargılanmamasını güvence altına almaya çalışıyorlar. Geride bıraktığımız 8-9 ay boyunca işlenen savaş suçları karşısında evet o savaş suçlarından yargılanmayacaksınız, korkmayın diyorlar. Bu memlekette keser döner, sap döner. Bugün bunların yapanların da hesabı dönecek. Savaş suçu işleyenlere yargılanmama güvencesi verenler de, bu suçu işleyenler de yargılanacaklar. Bu halkın karşısında yargılanacaklar. Çünkü bizler bu savaş suçlarını asla unutmayacağız, affetmeyeceğiz. Hesap sorma kararlılığından vazgeçmeyeceğiz.

Hurşit Külter

Bakın Şırnak'ta bir siyasetçi, Hürşit Külter’in, 27 Mayıs'tan bu yana kayıp. Gözaltına alındığı, askeri araca bindirildiği ifade ediliyor. JÖH hesabından bir paylaşım yapılıyor, kısa süre geçtikten sonra geri çekiliyor. Bu kayıtlar da belgelenmiş olarak var. Genelkurmay Karargâhı’nda tutulduğuna dair görgü tanıkları da var. Hurşit Kütler'in nerede olduğunu açıklayın diyoruz, Emniyet gözaltına değil diyor. Hurşit Kütler şu an kaybedilme tehlikesiyle karşı karşıya. 90'lardaki uygulamaların hepsini 2 misliyle 3 misliyle her gün Kürt kentlerinde uyguluyorlar. Buna bir de kaybetme eklendi.

Bugün Genelkurmaya soruyoruz, genelkurmay hiçbirine cevap vermiyor. Ve AKP iktidarı, bu savaş suçunu işleyenlere diyor ki dokunulmazlık yasasını Meclis'e getirerek: "İstediğiniz zaman öldürebilirdiniz, işkence yapabilirsiniz, kaybedebilirsiniz. Bakın Meclis'e yasayı getirdim, size dokunulmazlık zırhı getireceğim" diyor. Türkiye'de faşizmi, askeri vesayeti aşması gereken siyaset kurumu bugün faşizmi restore eden, bu faşist uygulamalara güvence kazandıran bir pozisyona gelmiştir. AKP Saray iktidarının en büyük başarısı budur. Türkiye'deki insanlara çağ atlatamadın, ileri bir yaşam standarttı kuramadın. Ama faşizmi ilerletti, faşizme çağ atlattı en büyük başarısı budur. Savaş-ölüm yağısıyla iktidarda kalacaklarını sanıyorlar, yanılıyorlar, gidecekler. Kendilerinden öncekiler gibi gidecekler. Yargılanacaklar. Bakın bütün yargı mekanizmasını ele geçirdiler, dosyaları tasnif ettiler, öncelikle HDP Milletvekillerinin, bugün adaletin olmadığı yargı kurumlarında gündeme alacaklar. Bizde adaletin olmadığın yargı uygulamalarını meşru görmüyoruz. Saray tarafından belirlenmiş hâkimler, savcılar tarafından yürütülecek bu operasyon bir darbe hareketidir. Ve yakın zamanda ataması yapılan, bizleri yargılamak için talimat verilen yargıçlar, savcılar şunu çok iyi bilsinler. Bugün bizi yargılayanlar, yarın yargılanacaklar. Bu haksız, hukukun, anayasanın katledildiği operasyona suç ortaklığı yapanlar kendileri yargılanacak, hesap verecekler. Saray darbesine ortak olan, tetikçilik yapan herkes bunun bedelini ağır ödeyecek.

Bakın kısa bir süre önce Alman Parlamentosu'nda Ermeni Soykırımı tanıyacak bir tasarı kabul edildi. Çok büyük bir nefret siyaseti başlatıldı Saray tarafından. Irkçılık, kafatasçılık, kan üzerinden siyaset yapma ve nefret kışkırtma hareketi geliştirildi. Siyasi iktidarın geldiği en korkunç noktadır bu. Bu zamana kadar baskı, zulüm, anti demokratik uygulamalarda hiçbir sınır tanımadıklarını gösterdiler. Ancak bugün nefret suçu istiyorlar ve bunu uluslararası bir alana taşıdılar. Bugüne kadar kadınlara karşı, Kürtlere karşı, farklı inançlardaki kişilere karşı birçok kez nefret suçu işlediler. Ama bugün, bunu uluslararası alana taşıdılar.

Erdoğan 2013: "Millet ve milliyetçilik kavramları asla ırkların üstünlüğü olarak kullanmadık ve asla böyle bir şey yapmayız... İfade şu Türk kafalarının zaiye kıymetleri üzerinde tetkikler. Şimdi soruyorum, bizim millet tarihimizde bu olabilir mi? Kendi ırkının, kendi soyunun diğerlerinden üstün olduğunu iddia eden şüphesiz şeytanın izindedir"

Böyle bir anlayışın dinimizde yeri yoktur diyerek devam ediyor Erdoğan...
"Oradan çıkıyor bir ukala bir şey hazırlıyor sunuyor. Birileri de diyor ki Türk. Ne Türk'ü be, bunların kanının laboratuvar testinden geçmesi lazım"

İşte arkadaşlar, nereden nereye... "Biz yaratılanı yaratandan ötürü severiz" diyen biri, Alman Parlamentosundaki bir parlamenterden kan testi istiyor. Ne yazık ki bunlar vicdani infiale sebep olmuyor. Bakın 2013 yılında yaptığı konuşmadır. Kafatası üzerinden siyaset yapılır mı? Diyor. Eleştiriyor, kınıyor, ama dün birileri kınamak için söyledikleri sözlerin aynısını kendisi tekrar ediyor. Aslına dönüyor aslında. Saray'daki zat, herkesi kendine göre test ediyor. Türkiye'de kadınların nasıl kadın olması gerektiğini test ediyor. Türk'ün nasıl olması gerektiğini anlatıyor, test yapıyor! TSE yerine Tayyip Standartları Enstitüsü kuracak yakında!

Editör: Wan Haber