Kendi ülkemizi, kendi vatanımızı, kendi topraklarımızı korumak için savaşmışız” dedi.
Türk Tarih Kurumu’nca düzenlenen "Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler" konulu sempozyum, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Prof. Dr. Cengiz Andiç Kültür Merkezi’nde yapıldı. 1915 olaylarının yıl dönümü olarak kabul edilen 24 Nisan’da başlayan ve iki gün sürecek olan sempozyuma Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Metin Hülagü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal ve Atatürk Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Ethem Atnur katıldı.


Burada konuşan YYÜ Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal, Osmanlı’nın tarihinde kesinlikle asimilasyon olmadığını belirterek, “Osmanlı Devleti’nin o dönemde güçlü ve adil duruşunu bilen diğer ülkeler de zaman zaman Osmanlı’dan yardım istemiş. Bu yardım için Osmanlı oraya gitmiş, oradaki sorunu çözüp geri gelmiştir. Bu asimilasyonu yapan ülkeleri de görüyoruz. Bunu tarih görüyor, hepimiz görüyoruz. Bugün kalkmış Osmanlı’ya bu şekilde yaklaşan bu ülkelerin geçmişte hangi ülkeye nasıl bir asimilasyon yaptığını da görüyoruz. Osmanlı’nın eğer öyle bir zihniyeti olsaydı, gittiği yere kendi kültürünü rahat rahat götürürdü, her şeyini götürürdü, orada baskıcı bir unsur olarak kalırdı. Ben kendi köyümden biliyorum, bu Tehcir Kanunu’yla beraber nasıl bir soykırım ki, alıyorlar Ermeni çocuğu bizim insanımız muhafaza ediyor. Soykırım olsa öldürürdü, yani niye onu muhafaza etsin? Ve bizim komşumuzdu. Ne din açısından ne Ermeni vatandaşı olma hususunda zerre kadar endişe duymaksızın bizim köyde uzun süre yaşıyor, çocukların halen evleri ve arsaları duruyor” şeklinde konuştu.


Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Metin Hülagü ise sempozyumun Van’da yapmalarının sebeplerini anlatarak, “Van’ın önemli bir şehir olması, birinci Dünya Savaşı’nda yaşanan olaylar, gerçekleşen hadiseler, çatışmalar ve Van’ın yakılması ve tarihe mal olması nedeniyle burayı seçtik. Van'a baktığımız zaman yeni kurulan bir şehri görüyoruz. Kalenin bu tarafıyla iki öbür tarafı iki farklı Van’ı yansıtıyor. Bu tarafından yeni bir Van var ama öbür tarafına baktığınız zaman yanmış, yıkılmış sadece iki tane restore edilmiş camisinden ibaret eski Van var. Dolayısıyla eski Van, yani Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler ve Ruslar tarafından kuşatılan ve içindeki halkı ile birlikte, çoluk çocuğuyla birlikte, yakılıp yıkılan bu eski Van’ı da yerinde görmek, savaşa şahitlik etmiş bu şehir üzerinde bu sempozyumu yapmak istedik. Dolayısıyla Van’da yaşananlar, Birinci Dünya Savaşı’nda yaşananlar, tehcir hadisesi, tehcirin gerekliliği, gereksizliği veya hangi şartlarda gerçekleşmiş olduğunu bugün bu sempozyumda masaya yatıracağız. Tabii bunu da belirtmek gerekiyor, savaş bir yıkımdır. İster kazanın ister kaybedin neticede bir yıkımdır, bir felakettir çünkü her iki taraftan da ölen olacaktır, mazlum insanlar arada öleceklerdir. O yüzden hiç savaşı tasvip etmiyoruz ama yaşanan bir savaş var. Bizim için farklı bir savaştır. Kendi ülkemizi, kendi vatanımızı, kendi topraklarımızı korumak için savaşmışız. İngilizlere, Fransızlara, Ruslara karşı mücadele etmişiz ama bu arada Ermenileri de karşımızda bulmuşuz. Her ne kadar biz Ermenilere karşı bir savaş ilan etmemiş isek de Fransız ve İngilizlerle iş birliği yapan, Ruslarla birlikte Van’ı kuşatan ve Van’ı yakıp yıkan, insanları katleden, Ermeni vatandaşlarımızla da savaşmak zorunda kalmışız. Hiç kimsenin savaşta veya sulh döneminde ölmesinden yana değiliz ama kaçınılmaz olunca da yapacak çok bir şey kalmıyor. Biz Türk Tarih Kurumu olarak her zaman, her yerde Ermeni akademisyenlerle, tarihçilerle bir araya gelmekten yanayız. Aramızdaki problemin konuşularak, müzakere edilerek ortak sempozyumlar, paneller, konferanslar düzenleyerek ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Sadece parlamentolar üzerinden, sadece iddialarla hareket edilmesinin, sadece tek taraflı konuşulmasının bu problemin çözümüne katkı sağlamayacağını düşünüyoruz çünkü ortada bir problem varsa, bir mesele varsa, tarafların belgeleriyle, bilgileriyle, tarafların bir yuvarlak masa etrafında toplanması ve orada tartışarak, konuşarak, müzakere ederek bir sonuca varması gerektiğine inanıyoruz” dedi.
Açılış konuşmalarının ardından, sempozyum değişik oturumlarla devam etti.

Editör: Wan Haber