Bir otelde düzenlenen toplantının açılış konuşmasını yapan Orman Su İşleri 14. Bölge Müdürü Faruk Özbek, biyo çeşitliliğinin korunması ve nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan bitki ve hayvan türlerinin nesillerinin devamlılığının sağlanması amacıyla böyle bir toplantının düzenlendiğini söyledi. Biyolojik çeşitliliğin tüm dünyanın ortak zenginliği olduğunu vurgulayan Özbek, “Biyolojik çeşitlilik, belirli bir bölge veya alandaki bitki, hayvan veya diğer canlıların çeşitliliği anlamına gelmektedir. En genel kavramı ile biyolojik çeşitlilik, belirli bir coğrafya üzerinden genlerin, türlerin, eko sistemlerin ve ekoloji ile olayların oluşturduğu bir bütündür. Van ilimiz sınırları içerisindeki biyo çeşitliliğimizin tespiti envanteri ve izlenmesi projesine 2013 yılında başlanmış olup 2014 yılı Aralık ayında bitirilecektir. Hayatımızın bağlı olduğu hayvansal ve bitkisel temel gıda kaynaklarının kökeni tabiatta ki yabani türlerdir. Biyo çeşitliliği oluşturan bitki ve hayvan türleri; tarım, eczacılık, hayvancılık, temiz su ve temiz havanın sağlanmasında önemli etkenlerindendir. Biyo çeşitlilik; ekosistemi dengede tutar, gezegeni yaşanabilir hale getirir. Biyolojik çeşitlilik tüm dünyanın ortak zenginliğidir” dedi.


Toplantıda biyolojik çeşitliliğin korunması için uluslararası sözleşmelerin yapıldığını belirten Biyoteknoloji Şube Müdürü Hüsniye Kılıçaslan ise, “Biyokaçakçılık, ülkemizden biyo çeşitlilik unsurlarının izin alınmadan yurt dışına çıkartılmasıyla ilgili bir konudur. Uluslararası sözleşmelerde ülkelerin kendi içerisinde üretim kaynaklarının, biyolojik kaynakları o ülkenin hükümranı altında olduğu kabul edilmiş ve sözleşmelerle de koruma altına alınmıştır. Bunun başında biyo çeşitlilik sözleşmesi geliyor. Biyo çeşitlilik sözleşmesi ile kaynaklara erişim ve yerel paylaşımı bu sözleşmenin 3 amacından bir tanesidir. Bütün türleri ve bütün biyo çeşitliliği oluşturan, içine alan ve kapsayan bir sözleşmedir. Bunun yanı sıra daha eski bir sözleşme var. Oda ticaret ile ilgili boyutunu düzenliyor. Bu da, bitkilerin uluslararası ticaretinde bu türlerin istismarı için düzenlenmiş olan bir sözleşmedir” ifadelerine yer verdi.

2-133.jpg

Genetik kaynakların korunmasının güncel haberlerde henüz hak ettiği yerini alamadığını vurgulayan Tuşba Belediye Başkanı Doç. Dr. Fevzi Özgökçe de, bunun yeni bir fikir olmadığını ve tohumların sonraki ekim için toplanması ve saklanmasının en az yazılı tarih kadar eski olduğunu söyledi. M.Ö. 2500’lü yıllarda Sümerlerin gül, incir ve üzüm çeşitlerini toplamak için Anadolu’ya geldiklerini anımsatan Özgökçe, “Bitki genetik kaynakları üzerindeki tehditler, nüfusun artmasıyla başladı ve son yüzyılda ise farklı nedenlerle bu değişikliğin artışında etken oldu. Bunlar, tarımsal çalışmalar (mera alanlarının tarla açmak amacıyla sürülmesi, aşırı otlatma, anızın yakılması, aşırı gübre ve tarımsal ilaç kullanımı, yüksek verimli çeşitlerin yaygınlaşması), şehirleşme, endüstrileşme, yol ve baraj yapımları, doğadan aşırı bitki toplama ve sökümü, kaçakçılık, aşırı orman kesimi ve orman yangınları, ikinci konut edinimi ve turizm sektöründeki hızlı gelişmelerdir” dedi.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda bitki genetik kaynaklarının korunmasına doğrudan değinen bir maddenin bulunmamakla birlikte, 63. Maddede hükümetin tarihi, kültürel ve doğal değerlerin ve kaynakların korunması ile bu konuda halkın bu değerleri koruması yönündeki çabalarının desteklenmesini öngörüldüğünü anlatan Başkan Özgökçe, “Ayrıca 1995 yılında çıkarılıp 2004 yılında güncellenen ‘Doğal Çiçek Soğanlarının Sökümü, Üretimi ve Ticaretine İlişkin Yönetmelik&, yumrulu bitkilerin doğadan sürdürülebilir biçimde toplanmasını düzenleyen önemli bir yasal düzenleme olmuştur. 1992 yılında çıkarılan ‘Bitki Genetik Kaynaklarının Toplanması, Muhafazası ve Kullanılması Hakkında Yönetmelik’ ise bitki genetik kaynakları ile ilgili değişik konularda düzenlemeler getirmektedir. Bunlara ek olarak, ‘Kültürel ve Doğal Varlıkların Korunması Kanunu’, ‘Milli Parklar Kanunu’, doğa ve biyolojik çeşitliliğin korunması ile doğrudan ilişkilidir” şeklinde konuştu.

3-151.jpg


Soğanlı bitkilerin ticareti genellikle Anadolu’nun dağ köylerinde, yöre halkı ve dışarıdan gelen toplayıcılar tarafından arazide bilinçsizce sökülerek aracı firmalara ve oradan da ihracatçılara satılmakta olduğuna değinen Özgökçe, “Her ülke doğal florasının korunması amacıyla doğal geofitlerinin tahrip edilmeden ve özellikle nesilleri tüketilmeden önce tohum, soğan, yumru, rizom ve diğer aksamlarının doğadan toplanması, üretilmesi, depolanması ve ihracatına ait esasları düzenleyerek uygulanan yönetmenlik ve kanunlarla geofit ticaretini düzenlemişlerdir. Doğadan toplamak suretiyle ihraç edilmesi yasak olan bitki soğanları ile kotaya tabi çiçek soğanları türlerinin üretici veya firma tarafından üretilmesi için doğadan materyal toplanması, teknik komite kararı doğrultusunda Bakanlığın iznine tabidir” ifadelerini kullandı.


Bölgedeki bitkilerin en çok kaçırıldığı ülkelerin başında Macaristan, İsrail ve İran’ın geldiğini belirten Özgökçe, “Bu ülkelerin dışında Irak, Suriye, Rusya, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Almanya, Avusturya, İsveç, Hollanda, İspanya ve Güney Kore de bu kaçakçılığı yapan ülkelerdir” dedi.

Yrd. Doç. Dr. Muhabbet Kemal Koçak ve Doç. Dr. Atilla Durmuş’un konuşmaları ile devam eden toplantı, soru-cevap bölümü ile sona erdi.

Editör: Wan Haber