Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümü tarafından " Çanakkale'den Zeve'ye Tarihin İzinde" temalı 25-26-27 Nisan tarhlerini kapsayacak konferans ve  fotoğraf sergisi düzenlendi.

YYÜ Edebyat Fakültesi  tarafından bu yıl başlatılan panel, konferans, dinleti gibi etkinliklere yeni bir etkinlik daha eklendi.

Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zeki Taştan tarafından başlatılan ve büyük ilgi gören etekiliklere  Van için büyük önem taşıyan Zeve Şehitliği ve Van'ın tarihi ile ilgili proğram  Pazartsi günü başlayacak. " Çanakkale'den Zeve'ye Tarihin İzinde" proğramını  tarihe saygı anlayışı ile düzenlediklerini belirten Prof Dr. Zeki Taştan  etkinliğin önümüzdeki yıl ve yıllarda  2 Nisan Kurtuluş Haftası kapsamında  geleneksel hale getirileceğini söyledi. Etkinlikler bütün Vanlıları davet eden Taştan, "25 Nisan Pazaretsi günü fakültemizde Zeve ile ilgili fotoğraf sergisinin açılışını yapacağız.26 Nisan Salı günü Milli Eğitim Müdürülüğümüzün iş birliği ile öğrencilerimiz Zeve Şehitliğini ziyaret edecek. Zeve ve Van'ın tarihi hakkında kendilerine  bilgi aktarılacak. 27 Nisan Çarşamba günü değerli Vanlılar, gazilerimiz, şehit aileleri, öğretmenler, öğrencilerin katılımıyla  Çanakkle ruhuyla Zeve'ye yürüyeceğiz. Şehitlerimizi dua ve saygıyla anacağız.  Tarihe anlayarak anlatarak unutmayarak yoculuk yapacağız. Bu anlamlı etkiliklere bütün Vanlı hemşehrilerimizi davet ediyoruz.. Çocuklarııyla bu etklnliğe katılmalarını bekliyoruz" dedi YYÜ Van Valiliği, Gailer Dernerneği, Şehit Aşileleri  Derneği  işbirliği iel düzenlenen " Çanakkale'den Zeve'ye Tarihin İzinde" etkinliğine Vanlıların öğrencilerin büyük ilgi göstermesi bekleniyor.  "Zeve Şehitliği" katliamların en büyük delili Van'da 1915'te Ermeniler tarafından katledilen 2 bin 500 Müslüman anısına oluşturulan Zeve Şehitliği ve "Vay Vay Tarlası", mezalimin en büyük delilleri arasında bulunuyor. Birinci Dünya Savaşı'nda Ermeni çetelerinin yaptığı mezalimin tanıklarının anlatımları, bilinen şehitlikler, çeşitli tarihlerdeki kazılarda ortaya çıkarılan toplu mezarlar ve Genelkurmay Başkanlığının arşivlerindeki belgeler, özellikle Doğu Anadolu'daki katliamları kanıtlıyor. Savaş döneminde eli silah tutan erkek nüfusun cephelere gönderilmesi nedeniyle savunmasız yaşlı, kadın ve çocukların Ermeni çetelerin katliamına maruz kaldığı 1915-1918 yıllarını, en acı şekilde yaşayan illerden biri de Van oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan olaylar ve Ermenilerin yürüttüğü faaliyetlerle ilgili araştırmalarda bulunan Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdülaziz Kardaş, AA muhabirine, olayların aslında 19. yüzyılda başladığını, asıl sebebinin büyük devletlerin Doğu Anadolu'yla ilgili politikaları olduğunu söyledi. O tarihlerde Osmanlı Devleti'nin "yumuşak karnı" gibi görülen Ermeniler üzerinde çok yoğun propagandalara girişildiğini aktaran Kardaş, 19. yüzyıl sonlarından itibaren bölgeye gelen misyoner, arkeolog ve birtakım siyasi düşüncedeki insanların yürüttüğü faaliyetlerle Ermeni olaylarının başladığını anlattı. Kardaş, Osmanlı Devleti'nin II. Abdülhamit ve Meşrutiyet dönemlerinde olayları belli noktaya kadar dizginlendiğini ancak Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesiyle daha önce örgütlenmelerini tamamlayan Ermenilerin, özellikle Hınçak ve Taşnak Cemiyetleri vasıtasıyla cephe gerisinde kalan Osmanlı vatandaşlarını katletmeye başladığını kaydetti. Osmanlı'nın cephede savaşan ordularının moralinin bozulduğunu ve Ermenilerin çıkardıkları isyanlarla Rusların kolay şekilde Doğu Anadolu'yu işgaline zemin hazırladığı bilgisini veren Kardaş, şunları dile getirdi:

"Nisan 1915'ten itibaren Van'da çok yoğun Ermeni isyanının başladığını ve Rusların işini kolaylaştırdığını görüyoruz. Ermeniler ve Ruslar, 20 Mayıs 1915'ten itibaren Van'ı tamamen işgal ediyor. Bu sırada Ermeni çetelerin katliamlarından, Ermenilere hedef olmadan köylerini terk eden Hakis, Derebey, Göllü, Gülsünler gibi köylerde yaşayan 2 binin üzerindeki kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan halk, Van'a sığınmaya çalışıyor.

Van'a doğru hareket ettiklerinde şehrin işgal edildiğini, Ermeniler ve Ruslar tarafından yakıldığını öğreniyorlar. Van'daki Müslümanların büyük bir katliama maruz kaldıklarını, canını kurtarabilenlerin Bitlis'e, batıya kaçtıklarını duyduktan sonra geri çekiliyorlar. Eski adı Zaviye olan Zeve köyüne geliyorlar. Bu 8 köy halkı, köylerini savunmaya karar veriyorlar." "Zeve'de 2 bin 500 şehit yatıyor" Kardaş, halkın ellerindeki imkanlarla gölden Zeve köyüne kadar olan "U" şeklindeki alanda siperler kazdığını ve müdafaaya karar verdiklerine dikkati çekti. 20-25 Mayıs 1915'te Ermeni çetelerinin köyün olduğu bölgeye saldırılar düzenlediğini ifade eden Kardaş, erkeklerin seferberlik emriyle cephelerde savaştığını, bu nedenle halkın savunma güçlerinin yeterli olmadığını vurguladı. Kardaş, şöyle konuştu: "Dolayısıyla kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan köylüler de kendini savunabilecek silah ve erkek nüfustan yoksundu ama savunma kararı alan halk, Ermenilerle yoğun çatışmaya giriyor. Zeve köyünde toplanan halk, mühimmatları bitince ellerindeki balta gibi kesici, delici aletlerle mücadeleye devam ediyorlar. Tam kesin tarihini veremiyoruz ama 25 Mayıs 1915'te Ermeni çeteleri köyün tümünü ele geçiriyor. Onların silah ve asker sayısı bakımından da büyük bir üstünlüğü vardı. Gerek Osmanlı ordusundan çaldıkları silahlar, gerekse Rusya'dan kaçak yollarla aldıkları silahları, bu zavallı ve savunmasız halkı katletmek için kullanmışlardır. Ermeniler, çok büyük bir kıyım yapmışlardır. Burada 2 bin-2 bin 500 kişi kadar insan hayatını kaybetmiştir. Kurtulanlar da çok az sayıdadır.

Bu olaydan sonra 1990'lı yıllara kadar yaşayan tek kişi bulunuyordu. O da 'İbrahim Sargın' adlı vatandaştı. Dolayısıyla Van'daki Ermenilerin yaptığı Zeve katliamı, tarihin çok büyük bir kırımıdır. Bu, aynı zamanda Ermeni çetelerin barbarlığını, vahşiliğini ortaya koyan çok büyük bir delildir." Molakasım katliamına "Vay Vay Tarlası" tanıklık etti       Van merkeze bağlı köyler başta olmak üzere birçok bölgede, Osmanlı ordusundan çalınan ve Rusya'dan alınan silahlarla Müslümanları katleden Ermeni çeteleri, olaylara tanık olan veya tanıkların anlattıklarıyla acılarını taze tutan çocuklarını gözyaşlarına boğuyor. Katliamlardan nasibini alan Molakasım Mahallesi'nde de 100 yıl geçmesine rağmen kaybettikleri insanların acısını yaşayanlar, özellikle Ermenilerin eline esir düştükten sonra tarlada kurşuna dizilen erkekleri için halen ağıtlar yakıyor.  Babası Ahmet Çinkılıç ve köydeki arkadaşlarının 7-8 yaşlarında tanık oldukları katliamı, 20'li yaşlarına geldiğinde kendisine anlattıklarını belirten Sülhattin Çinkılıç (58), katliam öncesi köy büyüklerinin, Ermenilerin barış yöntemi "tuz ve ekmeği", bir elçiyle Ermenilere gönderdiğini söyledi. Ermenilerin, tuz ve ekmeği götüren elçiyi öldürdüğünü belirten Çinkılıç, konuşmasını şöyle sürdürdü: "O dönemki köy büyükleri, 'herkes, başının çaresine baksın, kaçın' diyorlar. Bir kısmı kaçarken, bir kısmı ise savaşıyor. En sonunda köyü çembere alıp, herkesi esir alıyorlar. Sonunda erkekleri tarlaya getiriyorlar ve kurşuna diziyorlar. Bu sırada erkeklerin kurşuna dizildiğini gören kadınlar, 'vay vay' diye ağıt yakıyorlar. O dönemden sonra bu tarlanın ismi 'Vay Vay Tarlası' oluyor. Genç erkekleri tarlada, yaşlıları ise buldukları yerlerde öldürüyorlar. Kadınlar ve çocuklarını Alaköy'e götürüyorlar. Burada çay kenarında bulunan derin bir samanlık vardı. Samanlığa doldurduktan sonra çayı samanlığa yönlendiriyorlar.

Samanlık su ile doluyor ve kadınların boyunu aştığı sırada, kadınlar çocuklarını boğulmasınlar diye başlarının üstüne kaldırıyor. Bu sırada Allah'ın hikmeti samanlık kapısı açılıyor. Kadınlar, çocuklarını alarak kaçmaya başlıyor. Köyümüzde sağ kalanlar ondan sonra gizlenmeye başlıyor." Türk askeri bölgeye gelmesine kadar köylülerin bir kısmının göç ettiğini, bir kısmının da civardaki mağaralarda saklandığına işaret eden Çinkılıç, "Askerimizin bölgeyi geri aldığı haberini alanlar, köye geri dönüyor ama hiçbir şeyin eskisi olamayacağını görüyorlar" dedi. Babasının, sağ kurtulan annesini alarak köydeki evlerine geldiğini, bu sırada annesinin su istemesi üzerine bardak bulamayan babasının lastik ayakkabısıyla su getirdiğine değinen Çinkılıç, şunları dile getirdi:

"Lastik ayakkabısını çıkarıp, su doldurup annesine getiriyor. Suyu getirdiğinde annesinin de hayatını kaybettiğini görüyor. Köyde annesini defnedecek güçte kimse olmadığı için bulduğu üç yaşlı ile cenazenin yanına geliyor. Mezar kazamadan arpa kuyusu olarak kullanılan çukura yıkayamadan gömüyorlar. Babam 7-8 yaşlarından itibaren geriye kalan yaşıtları ve yaşlı kadınlarla yaşamaya başlıyor. Yaşlı kadınlar, katliamdan kurtulan çocuklara sahip çıkıp, bakıyorlar. Bizler katliama uğradık ve çok büyük zarar gördük. Bütün sülalemizi burada öldürdüler. Köyde şu an yaşayanların hepsi, 7-8 yaşlarındayken katliamdan sağ kurtulan çocukların nesli. O dönem sadece 15-20 çocuk sağ kurtulmuş."  

Kaynak: Van Sesi Gazetesi

 

 

Editör: Wan Haber