‘Çok tatlı bir gezi olacak’ demişti, bundan tam bir hafta önce İbrahim Çelik…

Hani şu Van’ın en meşhur ve eşraf esnaflarından Merhum Ahmet Çelik’in oğlu…

Eski Ankara Milletvekili Zeki Çelik, İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Sabri Çelik, Eski Van Hayvan Sağlığı Şube Müdürü İsmail Çelik’in kardeşi…

İbrahim Çelik’i yıllardır tanırım. Konuşurken en fazla kullandığı kelimedir ‘tatlı’ kelimesi…

Hayata hep ‘tatlı’ gözlerle bakıyor zira…

Ben de ‘Tamam öyleyse. Pazar günü Tillo’ya gidelim’ demiştim.

Ülkenin gezmediğim şehri neredeyse kalmamıştı; ama ‘Evliyalar Diyarı’ olarak bilinen Tillo’ya gitmemek, büyük bir eksiklikti.

Organizatörlük ırak değildi bana. Birkaç telefon, 10-20 mesaj ile Tillo gezisinin duyurusunu yaparak, 13-15 kişi ayarlamıştım.

31 Mart Pazar sabahı 05:00’te belirlenen adreste buluşmuştuk. Şefik dostumuzun kaptanlığında yola çıkmıştık. Ekibimizde; başta İbrahim Çelik ile kankası Davut ağabey, Yüzüncü Yıl Üniversitesi hocalarımızdan Abdurrahim Tufantoz, eşi ve dört öğrencisi, İskele Öğretmenevi Müdürü olan ve yıllardır yanımızda bulunan Cihat Aras, İhtiyar delikanlımız Ekrem Babier ve Telekomdan emekli Mustafa Ağabey vardı.

Bitlis’i geçtikten sonra Buzlupınar Dinlenme Tesisleri’nde kahvaltı yapmıştık. Best Van Firması Sahibi İşadamı Arslan Bayram’ın tanıdıkları olduğumuzu söylemenin torpili, kahvaltıyı biraz daha ‘tatlı’ kılmıştı.

Yolculuğumuz oldukça ‘tatlı’ geçiyordu; zira ben minibüste güzel gördüğüm her şeyi ‘tatlı’ diye nitelendirerek, bir yandan İbrahim ağabeyin taklidini yapıyor, öte yandan yolculuğumuzda tebessümlerin eksik olmamasına vesile olmaya çalışıyordum.

Siirt’in Baykan İlçesi’nin Ziyaret Beldesi’nde, Mübarek Zat Hz. Veysel Karani’nin Türbesi’ni ziyaret ediyor, alnımızı secdeye götürüyor, ellerimizi Yaradan’a açıyorduk: Yüreğimizdeki yalnızlığı bilen bir Rahman’a durumumuzu izah etmeye gerek yoktu zira… Dudaklarımızı oynatmasak bile O her şeyi biliyordu.

Siirt’te Abdulhekim Sancak Camii’nin hemen aşağısında bizleri İbrahim Çelik’in oğlu Yusuf karşılıyor. Yusuf, Siirt Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak çalışıyor. Daha sonra İbrahim ağabeyin Kayınbiraderi ve aynı zamanda Siirt Devlet Hastanesi Müdür Yardımcısı A.Baki Sancar ile tanışıyoruz.

Siirt’in güzel bir kahvehanesinde çaylar yudumlanıyor, sıcak sohbetler ediliyor. Daha sonra çarşı merkezini geziyor, alışverişler yapıyoruz. Öğle yemeğindeki mönümüz belli: Siirt ve Bitlis arasında yıllardır kavga nedeni olan büryan…

Aramızda sadece bir kişi büryan yememişti, o da Tufantoz Hocamızın eşi…

Ekmek arası soğan yiyen Semra Hanıma soruyordum: Tadı nasıl?

Espriyi basıyordu: Çok ‘tatlı’ çok…

Kısa bir çarşı gezisinin ardından; Tillo’ya gitmek için yeniden bir araya toplanıyoruz.

Siirt’e defalarca gitmeme rağmen, hemen yanı başındaki -kimilerine göre 15 bin, kimilerine göre 20 bin evliyanın yaşadığı toprakları- Tillo’yu ilk kez ziyaret edecek olmanın heyecanını yaşıyorum.

Yeni ismi her ne kadar Aydınlar olsa da, tek bir kişinin bu ifadeyi kullandığına şahit olmadım. Demek ki neymiş efendim, kalıcı isimler, kolay kolay değişmezmiş.

Her tarafta türbeler, evliyaların mezarlıkları, camiler, medreseler…

Tek katlı, iki katlı ve en fazla üç katlı evlerin olduğu bir ilçe Tillo. Yoksulluk hemen göze çarpıyor. Çocuk yaşta dilenciler yanımıza sokuluyor para istiyor.

İlk önce Yeşil Su Kuyusu’na gitmek için daracık yolları arşınlıyoruz. Tüm sokaklar birbirine benziyor. Küçücük bir yerde yolumuzu kaybediyoruz. Oyun oynayan üç küçük kız çocuğundan kılavuzluk yardımı alıyor, verdiğimiz küçük bahşişlerle, bugüne dek yaptığımız duaların kabul olması için kapı aralıyoruz.

Tillo dendiğinde akla gelen en büyük Din Âlimi Hz. İsmail Fakirullah’ın düştüğü Yeşil Su Kuyusu’nu görüyor, hikâyesini dinliyoruz: Hz. İsmail Fakirullah 48 yaşlarındayken, bir Kadir Gecesi susuz olan bu kuyuya düşüyor. Burada Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV) ile buluşulduğu söyleniyor. Peygamber Efendimiz, kendisine Osmanlı Devleti’nin üç şeyden (Kadın, İçki ve Tiryak) sakınması gerektiğini tebliğ etmesini söylüyor. O da bunları tebliğ ediyor. Hikâyenin bir bölümünü anlatan İbrahim Abi de Osmanlının çöküşünde bu unsurların da olduğunu belirtiyor.

Daha sonra Hz. İsmail Fakirullah ile öğrencisi İbrahim Hakkı Hazretleri’nin türbesini ziyaret ediyoruz. Hani şu meşhur ‘Mevlam görelim neyler/Neylerse güzel eyler’ sözünün sahibi…

Burada, -daha önce duyduğumuz, ancak tam manasıyla idrak edemediğimiz- ‘Işık Hadisesi’ni öğreniyoruz. Türbenin karşısında iki-üç kilometre uzakta Tillo’yu tepeden gören kale gösteriliyor bize. Güneş, her yıl iki kez (21 Mart-23 Eylül) kalenin üstünde sur olarak inşa edilen bir bölümden Türbenin zirvesindeki küçük bir bölmeye, oradan da yansıyarak Hz. İsmail Fakirullah’ın başucuna vuruyor.

Bu kutlu mekânda namaza duruyor, ellerimizi semaya kaldırıyoruz. Bir kez daha, biz susuyoruz; yüreğimiz konuşuyor.

Tillo Kalesi’ne çıkıyor, sırtımızı Alkumru Barajı’na vererek, objektiflere poz veriyoruz.

Tillo’nun kaçak çaylarını yudumladıktan sonra Van’a dönüş yapıyoruz.

Minibüste telefon trafiği yaşayan İbrahim Çelik, aradığı veya kendisini arayanlara gezinin çok ‘tatlı’ geçtiğini söylüyor.

Dedim ya, bana bundan tam bir hafta önce söylemişti: ‘Çok tatlı bir gezi olacak’

Editör: Wan Haber