Türk Mühendis ve Mimarlar Birliği (TMMOB) Maden Mühendisler Odası Yönetim Kurulu'ndan yapılan yazılı açıklamada, "Yine maden kazası, yine sönen ocaklar, yine acı ve gözyaşı" denildi.
Zonguldak'ta yaşanan maden ocağında faciayla ilgili, "7 Ocak 2013'de saat 11.20 sıralarında Türkiye Taşkömürü Kurumu'na (TTK) bağlı Kozlu Müessese Müdürlüğü faaliyet sahası içinde bulunan ve eksi 630 kotunda
açılmakta olan ana kat hazırlık galerisinde meydana gelen iş kazasında 8 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir. TTK Tahlisiye (kurtarma) ekipleri tarafından bir işçi yaralı olarak kurtarılmış, 5 işçinin cenazeleri çıkarılmış, 3 işçiye ise henüz ulaşılamamıştır. Bu kazada hayatını kaybedenlerin ailelerine ve camiamıza başsağlığı diliyoruz" denildi.
Kazayla ilgili olarak yapılan tespitler ise maddeler halinde şu şekilde verildi: "Kaza, TTK Kozlu Müessese Müdürlüğü eksi 630 kotundaki hazırlık galerisinde 08.00-16.00 vardiyasında saat 11.20 civarında meydana gelmiştir. Söz konusu galerinin sürülmesi işi açılması, alt işveren yüklenici firma tarafından yürütülmektedir. Galeri kesiti B 14, 14 metrekaredir. Yüklenici firma, bir inşaat firmasıdır. Kazada yaşamını yitiren işçiler, alt
işverenin (yüklenici firma) işçileridir. Üç vardiya çalışma yapılan iş yerinde, kaza anında TTK'nın 750, alt işverenin (yüklenici firma) 27 işçisi çalışmaktadır. Ocakta çalışan alt işveren işçileri genellikle çevre köylerden sağlanmakta, sendikasız ve düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır. Kaza, milyonlarca yıl önce oluşmuş kömür katmanları içinde bulunan ve kömürleşme esnasında oluşan metan gazının degajı (ani püskürmesi) nedeniyle meydana gelmiştir. Metan degajından 10 dakika önce arında dinamitle patlatma yapıldığı ifade
edilmektedir. Kazanın meydana geldiği ocakta daha önce de metan degajı meydana geldiği, degajın,
çalışanın bulunmadığı vardiya arasında olması nedeniyle kazaya ramak kala kayıpsız
atlatıldığı tespiti yapılmıştır. Ani metan gazı boşalabilecek yerlerde en az 25 metre uzunluğunda kontrol
sondajlarının yapılması gerekliliği maden ve taş ocakları işletmelerinde ve tünel yapımında alınacak işçi sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzüğün 177. maddesinin amir hükmüdür. Kontrol ve degaj sondajlarının yeterli yapılmadığı konusunda yüklenici firma defalarca uyarılmış ve bu durum Sayıştay raporlarına da yansımıştır. Metan gazının degajı (ani boşalması) sonucu, arından geriye doğru galerinin takriben 100 metre uzunluğundaki bölümü yaklaşık 2000 ton ince toz halinde kömürle dolmuştur. Bu durum, ani gaz boşalmasının şiddetini göstermektedir. Metan degajı sonucu, ocağın üst katları yüksek miktarda ve patlama konsantrasyonunda metan gazıyla dolmuştur. Bu durum tüm ocak çalışanları açısından ciddi bir tehlike oluşturmuştur. TTK çalışanı maden mühendislerinin yerinde müdahalesi ile ocaktaki çalışmalar anında durdurularak ocakta çalışanlar hızlıca tahliye edilmiştir. Bunun sonucunda 800 işçinin çalıştığı ocakta çok daha büyük olası bir facianın eşiğinden dönülmüştür. Havza genelinde ve Kozlu Bölgesi ocaklarında, sık sık metan degajları yaşandığı kayıtlardan bilinmektedir. Derin kotlara inildikçe bu riskin daha da arttığı bir
gerçektir. Bu durumda; çalışmaların çok daha dikkatli yapılması gerekirken, iş güvenliği önlemlerinin alınmadığı, tehlike oluşturan yüksek basınç altındaki metan gazının kontrollü boşaltılmasını sağlayan kontrol sondajlarının miktar ve uzunluk olarak yeterli olmadığı tespit edilmiştir. Bu kazanın en önemli nedeni, kontrol ve
degaj sondajlarının galeri ilerlemesini aksatacak olması nedeniyle yeterince yapılmamasıdır. Kurum ve ilgili Bakanlıklar tarafından yapılması gereken denetimlerin yeterli olmadığı gözlemlenmiştir. Madencilik sektörü, doğası gereği özellik arz eden ve bu nedenle bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Maden kazaları incelendiğinde olayın; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama ve
denetim sorunları gibi pek çok nedeni olduğu görülmektedir. Ülkemiz, iş kazalarında dünyada üst sıralarda yer almaktadır. Maden kazaları son yıllarda belirgin olarak artmaktadır. Odamız kayıtlarına göre; 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirmişken, 2009 yılında bu sayı 92'ye çıkmıştır. 2010 yılında 105 işçi, 2011 yılında 77 işçi, 2012 yılında 61 işçi maden kazalarında yaşamını yitirmiştir. Ancak bu sayının daha yüksek olduğu tahmin edilmekte ve hayatını kaybedenler içerisinde maden mühendisi meslektaşlarımız da
bulunmaktadır. Özellikle yeraltı kömür madenciliği, işçi sayısı başına düşen kaza ve ölüm sıralamasında bütün sektörlerin başında yer almaktadır. Özellikle 80'li yılların başından itibaren uygulamaya konulan özelleştirme,
taşeronlaşma, rodövans (kiralama) gibi yanlış uygulamalar; kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimini dağıtmıştır. Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve alt yapı olarak yetersiz,
deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır. Yaşadığımız son olay bunu bize bir kez daha göstermiştir. Taşkömürü Havzası, 2004 yılında Maden Kanunu Kapsamına alınarak yeni bir süreç
başlamıştır. Bu süreçle birlikte Kurumun uzmanlaştığı hazırlık, üretim ve yıkama gibi "asli işleriyle" birlikte tüm hizmetlerin özel sektör marifetiyle yapılmasının ve bir anlamda Kurumun tasfiye edilecek duruma gelmesinin önü açılmıştır. O güne kadar uygulanamayan özelleştirme projeleri birer birer hayata geçirilmiş ve bu
aşamada hazırlık işleri ihale yoluyla özel sektöre devredilmiştir. Ancak bugüne kadar yapılan uygulamalara bakıldığında tam bir başarısızlık yaşandığı apaçık ortaya çıkmıştır. Odamız, özünde ülkemizin ve emekçilerin yararına görmediği özelleştirme ve bunun bir uygulaması olan taşeronlaşma ile ilgili olarak defalarca uyarılarda
bulunmuştur. Kurumun hazırlık ve üretim ekipleriyle iç içe yapılacak işlerde taşeron hizmeti alınmasının, iş güvenliği ve denetim açısından ciddi sorunlar yaratacağı kamuoyuyla paylaşılmış ve sonuçta bugünlere gelinmiştir. Halkın alın teri ile kurulan ve ülkemizin kalkınmasında önemli işlevler gören kamu
kuruluşlarımızda özellikle son dönemde yönetici kademelerine yapılan atamalarda;bilgi, beceri ve liyakat aranmasından vazgeçilmiştir. Artık, atamalarda geçerli olan ölçüt, sadece "cemaatten olmak, kendileri gibi düşünmek ya da kendilerinden olmak"tır. Bu şekilde, yetersiz kişilerin uzmanlık gerektiren makamlara
getirilmesinin önü açılmış, dolayısıyla kurumlardaki çalışma barışı ortadan kaldırılmış, çalışanlar arasında haksız rekabet oluşturularak yozlaşma hızlandırılmıştır. Her dönemde belirli ölçülerde yaşanan kadrolaşma, son dönemde kuşatma şekline dönüşmüş ve tüm işyerlerinde iş barışını ve iş güvenliğini tehdit
eder hale gelmiştir."
Açıklamanın devamında ise şu görüşlere yer verildi: "Bu değerlendirmeler ışığında görüş ve önerilerimiz aşağıda sunulmuştur. Özelleştirmeler durdurulmalı, taşeronlaşma uygulamaları acilen iptal edilmelidir. Ucuz işgücüne dayalı ve örgütlenmeyi engelleyen çalışma anlayışı terk edilmelidir. Ülkemizde; yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan, mühendislik bilim ve tekniğinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda çalışan pek çok maden işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerde her an
kaza olma olasılığı mevcuttur. Teknik nezaretçi ve iş güvenliğinden sorumlu olan mühendis ücretini, denetlemek durumunda olduğu işyeri sahibinden almakta olup bu durum mühendisin işletme ile ilgili kararlarında özgür davranmasını engellemektedir. Bu açıdan, teknik nezaretçinin ve iş güvenliğinden sorumlu mühendisin özgürce karar verebilmesi ve görevini layıkıyla yerine getirebilmesi amacıyla, ücretini oluşturulacak bir fondan
alması için gerekli yasal düzenlemeler acilen yapılmalıdır. Kazaların önlenebilmesi için bilimsel ve teknik yatırımların yanı sıra, örgütlenmenin ve sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması, çalışma yaşamı
ile birlikte çalışanların sosyal ve ekonomik yaşamlarının da iyileştirilmesi zorunludur. İşçi sağlığı ve iş güvenliği yatırımları teşvik edilerek desteklenmelidir. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği denetiminden birinci derecede sorumlu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, yaşanan iş
kazalarının önlenebilmesi için görevlerini tam olarak yerine getirmelidir. Yasal mevzuatlarda yapılacak düzenlemelerle denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekirken, çıkarılan iş güvenliği uzmanlığı, iş sağlığı hizmetleri yönetmelikleri gibi yönetmelikleri ile denetimin özelleştirildiği ve ticarileştirildiği, meslek
odalarının görüşlerinin dikkate alınmadığı görülmektedir. Mevcut iş güvenliği mevzuatı madencilik sektöründe sorunların çözümü için yetersiz ve ciddi sakıncalar içermektedir. Yürürlüğe yeni girmiş olan 6331 sayılı yasa ile
ilgili olarak belirtilen sorunlar derhal giderilmeli ve bu yasaya göre yeniden düzenlenecek olan yönetmelikler sektörün özellik arz eden sorunları göz önüne alınarak iş güvenliği kültürünü geliştirecek şekilde düzenlenmelidir. Tüm maden işletmelerinde maden üretimi, mutlaka yeterli sayıda maden mühendisi
nezaretinde yapılmalıdır. İşyerin de her vardiyada daimi olarak maden mühendisi bulundurmayan işletmelere üretim izni verilmemelidir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, denetim elemanı olarak yararlanacağı maden
mühendisi kadrolarını çoğaltarak denetimlerini artırmalıdır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın madencilikten sorumlu birimi olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü'ne, yasa ile "madencilik faaliyetlerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etme" görevi de verilmiştir. Bu kuruluş, madencilik sektörünün ihtiyaçlarına yönelik olarak yeniden yapılandırılarak taşra teşkilatını kurmalı, iş güvenliği ile ilgili denetim birimini oluşturmalı, personel kadrosu gerek nicelik gerekse nitelik bakımından geliştirilmelidir. Maden Mühendisleri Odası'nın görevi ve yasal hakkı olan mesleki denetimin engellenerek üye denetimini yeterince yapamaması da sorunların çözümünü zorlaştırmaktadır. Bu çerçevede gereken yasal düzenlemeler zaman geçirilmeden yapılmalıdır. Yapısal eksikliklerin özellikle madencilik sektöründe çok önemli olduğu
bilinmektedir. Taşeronlaşma ve özelleştirme uygulamalarının sonuçları olan iş kazalarının nedenlerini sadece "kişilerin kusuruna" bağlamak doğru değildir. Metan gazı barındıran kömür damarlarının önceden bilinmesine karşın yeterli sayıda kontrol ve drenaj sondajlarının yapılarak gazın boşaltılmaması, çalışanların deneyimsiz ve
örgütsüz oluşu, denetimin yetersiz oluşu vb. gibi hayati sayılan noksanlıklar kazanın ana nedenleridir. Tüm bunlar görmezden gelinerek bireysel kusurların gereğinden fazla öne çıkarılması ve olayın tüm sorumluluğunu bazı kişilere yükleyerek gerçek sorumluların gizlenmesine izin vermeyeceğimizin bilinmesini
isteriz. Bundan önce olduğu gibi "gerekenler yapılacaktır" gerekçesinin arkasına sığınılmadan
gerçek sorumlular belirlenmeli, maden mühendisleri, teknik nezaretçi ve bazı çalışanlar günah keçisi olarak seçilmemelidir."
(SA-SA)

11.01.2013 12:22:42 TSI

Editör: Wan Haber