Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), 2014 yılı İnsan Hakları Raporu’nda günümüzde işkencenin yöntem değiştirerek devam ettiğini vurguladı. 1990’lı yıllarda işkencenin adresi olarak bilinen polis karakolları ya da emniyet müdürlüklerinin yerini sokaklar, eylem alanları ya bu alanlara yakın kayıt dışı yerler ile araç içlerinin aldığına dikkat çekildi. TİHV raporunda, “1990’dan bugüne işkencenin devam ettiğini ve işkencenin iz bırakmayacak veya faili belirsizleştirecek şekilde sokağa taştığını ifade edebiliriz” dedi.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)’nın son açıklanan 2014 yılı İnsan Hakları Raporu’nun ” Kişi Güvenliği” başlıklı bölümü şöyle:


YILLAR İÇİNDE DEĞİŞEN TEK ŞEY İŞKENCENİN YÖNTEMİ
TİHV olarak 24 yıldır işkence görenlere fiziksel ve ruhsal tedavi hizmeti veriyoruz. Bu faa-liyetimizin kurulduğumuz yıldan bu yana devam etmesinin tek bir nedeni vardır: Türkiye’de işkencenin varlığı. 1990’dan bu yana iktidara gelen/hükümeti oluşturan tüm siyasi partiler işken-cenin yaygın ve sistematik halde var olduğunu reddetme yoluna gitmişlerdir. Oysa hem TİHV’e yapılan başvurular hem yerel ya da uluslararası kurumların tespitleri hem de AİHM kararları gösteriyor ki, Türkiye’de işkence vardır. Yıllar içinde değişen tek şey işkencenin yöntemidir.
 

GÜNÜMÜZDE KABA DAYAK, GÖZ YAŞARTICI KİMYASAL AJANLAR
Kısa bir örnek vermek gerekirse 1990’lı yıllarda işkenceyi raporlayanlar elektrik, askı, fala-ka gibi yöntemleri sıralarken günümüzde kaba dayak, göz yaşartıcı kimyasal ajanları daha sıklıkla sıralamaktayız.
 

1990’lı yıllarda işkence gördüğünü belirten kişilerin götürüldükleri yer olarak polis kara-kolları veya emniyet müdürlüklerini belirtirken, bugün sokaklar, eylem alanlarını veya bu alanla-ra yakın kayıt dışı kapalı yerler ile araç içlerini ifade etmekteyiz. Şu halde 1990’dan bugüne işken-cenin devam ettiğini ve işkencenin iz bırakmayacak veya faili belirsizleştirecek şekilde sokağa taştığını ifade edebiliriz.
 

Bu durum işkenceye karşı mücadele edenlerin işini daha da zorlaştırmakta ve çalışmalarını rahatlatacak yeni araçlara gereksinim duyurmaktadır. Bu nedenle TİHV olarak uzun yıllar işken-cenin gerçekleşmeden önlenmesinin elzem olduğunu ve buna olanak sağlayacak İşkenceye Karşı Sözleşmeye Ek İhtiyari Protokol’ün (OPCAT) onay sürecinin tamamlanarak bu işlevi üstlenecek Ulusal Önleme Mekanizması’nın bir an önce kurulmasını talep ettik.
 

Gerçekleşmesi halinde özgürlüğünden zorla alıkonan her bireye insan hakları savunucula-rının ulaşması ve işkenceyi tespit etmelerinin önü açılmış olacaktı. Gözaltı merkezlerinin, cezaev-lerinin, çocuk yuvalarının, yaşlı bakımevlerinin, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinin, sığınma-cıların tutulduğu çadır kentlerin, geri gönderme merkezlerinin bağımsız ve konunun uzmanı bir kurum tarafından izlenmesinin imkânı OPCAT sürecinin sağlıklı bir şekilde tamamlanmasıyla mümkün olacaktı. Fakat olmadı. Müzakere sürecine sokulmadan çıkarılan Bakanlar Kurulu ka-rarnamesiyle bu işlev Türkiye İnsan Hakları Kurumu adlı devlet yapılanmasına verildi. (ZETE)

Editör: Wan Haber