Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Avukat Ahsen Coşar, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
TBB yönetim kurulu üyeleri ile birlikte düzenlediği basın toplantısında 2012 yılındaki gelişmeleri değerlendiren Coşar, kanunların acele çıkartıldığını savunarak, "Bu hızlı yasalaşma sürecine bağlı olarak biz hukukçuların dahi takip etmekte ve bağlantılarını kavramakta zorlandığımız bir mevzuat yığını oluşmuştur. Kanunları bilmemenin mazeret sayılmadığı dikkate alındığında, yurttaşların hak aramada, adalete erişmede ciddi sıkıntılar yaşadığını söylemek herhalde yanlış olmayacaktır" diye konuştu.
Kamuoyunda 'torba yasa' olarak bilinen kanunları ve yargı paketlerini eleştiren Coşar, "Kamuoyuyla paylaşılmadan, yeterli hazırlık ve istişare yapılmadan, üzerinde toplumsal bir mutabakat sağlanmadan ve alelacele çıkarılan kanunlara örnek olarak, kamuoyunda 'torba kanun' olarak isimlendirilen, aslında torba değil çuval haline gelen kanunları, kanun değişikliklerini, bugüne kadar üç tanesi yasalaşan, dördüncüsü de hazırlanmakta olan yargı paketlerini, 2012 Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporunda da vurgu yapılan yeni eğitim kanununu, sezaryenle doğuma ilişkin kanunu, Anayasa Mahkemesi tarafından açılan iptal davası her ne kadar ret edilmiş ve dolayısıyla Anayasa aykırılığı hukuken tartışmasız olan Başbakanlık makamı tarafından özel görevlere atanan istihbarat ve diğer kamu görevlilerine yargı denetiminde dokunulmazlık sağlayan kanunu, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılmasına ilişkin kanunu verebiliriz" dedi. Ahsen Coşar şöyle devam etti:
"Bu kadar çok yasal düzenleme yapılmış olmasına rağmen, 2012 Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporunda eksikliğine ve ihtiyacına vurgu yapılan seçim sistemine ilişkin olarak yasal bir düzenleme yapılmamış, bu bağlamda temsilde adalet ve demokratik meşruiyet ilkelerine aykırı olan ve Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında en yüksek orana sahip bulunan yüzde 10'luk seçim barajının indirilmemiş olması, demokrasimiz yönünden ciddi bir zaaf ve eksikliktir. Aynı şekilde siyasi partilerin kapatılmasına, siyasi parti ve seçim kampanyalarının finansmanına ilişkin kanunların Avrupa standartlarıyla uyumlaştırılmasında herhangi bir ilerleme kaydedilmemiş, bu çerçevede TBMM'nin yürütmenin denetimi dahil, diğer başkaca asli görevlerini yerine getirebilmesini sağlamak için gerekli olan yasal düzenlemelerin yapılmamış olması, 2012 Avrupa Komisyonu Türkiye İlerleme Raporu'nda da eleştiri konusu yapılan önemli bir demokrasi açığıdır."

"ESKİ ALIŞKANLIKLAR DEVAM EDİYOR"
Olumlu değişikliklerin yargısal kararlara aynı şekilde yansımadığını savunan Coşar, "Bu bağlamda işaret etmek gerekir ki, tutuklama kurumunun uygulanmasında ve adli kontrol enstrümanlarının kullanılmasında hâlâ eski uygulama ve alışkanlıklar devam etmektedir. Yargılama öncesi tutukluluk süreleri son derece uzundur. Bazı iddianameler, iddianame hazırlama tekniğine aykırı biçimde son derece uzun ve çok kapsamlıdır. Bir kısım savcılar soruşturma evresini fiilen polise devir etmiş durumdadır. Yine polis fezlekeleri iddianame haline getirilmekte, kimi davalarda deliller kanuna aykırı biçimde toplanmakta, yasa dışı dinlemelere, yalnızca polis tarafından toplanan veya gizli tanıklar tarafından sağlanan kanıtlara itibar edilerek hüküm kurulmaktadır. Bütün bunlar hukuk devletine ve Türkiye'ye yakışan uygulamalar değildir" ifadelerini kullandı.

"ÖZEL YETKİLİ MAHKEME SORUNU ÇÖZÜLMEDİ"
Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin acil olarak kaldırılması gerektiğini öne süren Coşar, "Özel Yetkili Mahkemelerin yasal dayanağını oluşturan CMK'nın 250-251 ve 252. maddeleri her ne kadar kaldırılmış ise de, bu madde metinlerin esası korunarak Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi içerisine konulmuş olması, bu konudaki sorunu çözmemiştir. Yine geçici madde ile devam eden davalar yönünden özel yetkili mahkemelerin, o davaların kesin hükümle sonuçlanmasına kadar görev yapmalarının öngörülmüş olması, 'özel yetkili mahkeme' sorununun çözülmediğinin göstergesidir. Özel soruşturma ve yargılama usulleriyle, savunma hakkının kısıtlanması niteliğindeki gizlilik kararlarıyla, siyasi tehdit aracı gibi çalışan tarzlarıyla hiç de demokratik olmayan, mahkemeden daha çok devletin ideolojik aygıtı ve hatta devrim mahkemeleri gibi çalışan, normal zamanların normal mahkemeleri olmayan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin ivedi olarak kaldırılması, ihtisas mahkemesi olarak görev yapmak üzere devamında yarar görülüyor ise, diğer ceza mahkemelerinde uygulanmakta olan usul hükümlerine göre yargılama yapmalarının sağlanması gerekir" dedi.

"İDDİANAMELER TEKNİĞİNE UYGUN HAZIRLANMADI"
Güncel davalar değinen Coşar, "Başta kamuoyunda 'Ergenekon', 'Balyoz', 'KCK', 'ODA TV' olarak bilinen davalara esas olan iddianameler olmak üzere, örgütlü olarak işlendiği ileri sürülen suçlara konu diğer pek çok davanın dayanağı olan iddianameler, iddianame tekniğine uygun olarak hazırlanmadığı gibi, bu iddianameler öncesinde yürütülen soruşturmalarda da ceza hukukunun temel ve evrensel ilkeleri olan 'hukukilik, ölçülülük ve orantılılık ilkelerine, insan onurunun dokunulmazlığı ve dürüst işlem' ilkelerine uyulmamıştır" diye konuştu.

"ADALET BAKANI VE MÜSTEŞARI KURULDA YER ALMAMALI"
"Açıklanan bütün bu nedenler ile kuvvetler ayrılığı ilkesine üzerinde çalışılan yeni anayasa taslağında yer verilmemesi yönündeki düşünce, görüş ve önerilere Türkiye Barolar Birliği olarak karşı olduğumuzun özellikle bilinmesini isteriz" diyen Coşar, "Gerek Avrupa Birliği kurum ve komisyonlarının Türkiye ile ilgili olarak hazırladıkları ilerleme ve istişari ziyaret raporlarında, gerekse Avrupa Yargıçları Danışma Konseyi'nin ve yine bir kısım hukukçularımızın ve siyasilerimizin görüş ve düşüncelerinde; bu modelin terk edilmesinin yanı sıra Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, yürütme erkinden bağımsızlığını güvence altına alacak, yargı bağımsızlığı ile tarafsızlığını etkileyecek ve engelleyecek her türden olumsuzluktan uzak olacak biçimde oluşması gerektiği belirtilmekte ve bütün bunların sağlanabilmesi için de, sistem için bir tehdit niteliği taşıyan Adalet Bakanlığı'nın sistem içindeki etki ve işlevinin ortadan kaldırılması, bu bağlamda Hakimlerin Bağımsızlığına Dair Avrupa Konseyi Tavsiyesi'nin (2) (c) ilkesi gereğince Adalet Bakanı ve Müsteşarı'nın kurulda yer almamalarını sağlayacak yönde düzenleme yapılması, Cumhurbaşkanı'na kurula üye atama yetkisinin verilmemesi tavsiye edilmektedir. Bu tavsiyelerin yeni anayasanın yapımında dikkate alınması gerekir" ifadelerini kullandı.

"AVUKATLARA HER İKİ KURULDA YER VERİLSİN"
Anayasa Mahkemesi'ne üye seçmek konusunda Cumhurbaşkanı'na tanınan doğrudan ve dolaylı yetkinin de yeni anayasada çok fazla geniş tutulmaması gerektiğini savunan Coşar, şu ifadeleri kullandı:
"Bilindiği üzere hakimlik ve savcılık meslekleri, birbirlerinden farklı mesleklerdir. Bu yön dikkate alınarak, her iki mesleğin özlük işleri ile ilgili kurullarının iki ayrı yapıda örgütlenmesi gerekir. Esasen 'silahların eşitliği', yani iddia ve savunma makamlarının eşit konumda bulunmaları ilkesi de bunu gerektirir. Buna göre yeni anayasada Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, Hakimler Yüksek Kurulu ve Savcılar Yüksek Kurulu biçiminde iki ayrı yapıda düzenlenmesi, Hakimler Yüksek Kurulu Başkanlığının Yargıtay Birinci Başkanı'na, Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığı'nın ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na tevdi edilmesi, yargının kurucu unsuru olan savunmanın temsilcisi avukatlara her iki kurulda da yer verilmesi gerekir."
(DY-OK-Y)

19.01.2013 13:33:50 TSI

Editör: Wan Haber