Roboski’de meydana gelen olayın esasında Zilan deresinde, Dersim’de ve Ağrı’da ve hatta Enfal’de, Halepçe’de yaşanan olaylardan bir farkı yoktur. Aslında bu söylendiği zaman olayın biraz abartılı dile getirildiği düşünülür. Oysa olayı enine boyuna irdelediğiniz zaman öz itibariyle bütün bu olayların sebebinin aynı olduğunu görmek zor değil. Neden?

Dersim, Zilan ve Halepçe operasyonları esasında bir katliam yapmaktan ziyade ya da Kürtleri öldürerek bitirmekten ziyade bir te’dip ve diz çöktürme operasyonlarıydı. Devlet böylece başkaldıran, isyan eden, itiraz eden Kürtlerin hem bu isyanını bastırıyordu hem de geriye kalanlara bir mesaj veriyordu. O mesaj şuydu: Türk devletinin ya da Arap devletinin egemenliğini kabul edin! Bizim istediğimiz şartlarda ve bizim koyduğumuz ölçüler içinde kalın! Verilmek istenen mesaj buydu. Bu bir egemenlik sorunudur. Ancak sözünü ettiğimiz bu egemenlik sorunu tek boyutlu değil. Bunun başka boyutları da bulunmakta. Bu yüzden Roboski olayını iyi anlamak iyi kavramak gerekir.

Ancak bu mesajın yanında egemenlik sorununun başka yönleri de var. Şimdi Roboski ile ilgili toplumda şöyle bir bakış açısı da var. Deniliyor ki bu katliam eski bildiğiniz katliamlar gibi değil. Yani tedip ve dize getirme amacı yoktu. Olay devlet içindeki bir gücün hükümeti zorda bırakmak için yanlış istihbarat vermesi üzerine gerçekleştirildi. Olayın şeklen gelişiminin bu şekilde olduğunu bir an için kabul etsek bile sonradan yaşananlar bu iddianın doğru olmadığını gösteriyor. Asıl mesele yanlış istihbarat sonrası 34 insanın katledilmesi olayı değildir. Asıl mesele bu olayın gerektiği gibi ve gerektiği şekilde soruşturulmamasıdır. Yani gerçekten de devlet içindeki bir gücün yanlış istihbarat vermesi sonucu sivil insanlar bombalanmış olabilir. Ancak asıl mesele bundan sonra ne yapıldığıdır. Çünkü sonrasında yapılanlara bakarak Kürtlerin devlet için ne anlama geldiği konusunda bir fikir sahibi olabiliriz. Eğer bu olay gerektiği gibi soruşturulsa ve olayın failleri ortaya çıkarılmış olsaydı bu olayın belki bu kadar üzerinde durmayacaktık. İştir olur, dünya halidir, zaten failler de cezalandırıldı diyerek bu olayın siyasi bir boyutunun olmadığını düşünebilirdik. Ancak olayın soruşturulmaması işin niteliğini ciddi bir şekilde değiştiriyor.

Peki bu olayı bu kadar önemli kılan şey nedir? Mesele egemenlik meselesi ve devletin Kürtlere bakış açısıyla alakalıdır. Şimdi sizlere soruyorum. Diyelim ki Edirne’den kaçak mal getirenlere yönelik böyle bir bombalama olsaydı durum böyle mi olurdu sizce? Türk Kürt herkesin “böyle olmazdı” şeklinde düşündüğünü aslında hepimiz biliyoruz. Eğer bu olay Kürdistanda değil de başka bir yerde olsa emin olunuz ki olay gerektiği gibi soruşturulacaktı. O zaman devlet iç çelişkileri bir tarafa bırakacaktı ya da bırakmak zorunda kalacaktı. Çünkü Kürt olmayanlar yani Türkler değerlidir. Hele çoğu reşit bile olmamış gençlerden oluşan bu kadar insan bombalanarak öldürülse Türkiye ayağa kalkardı. Hiçbir hükümet böyle bir baskının altında kalamaz ve olayı ne yapar eder açığa çıkartırdı. Oysa dikkat edin Türk basını bu olayı önce ört bas etmeye çalıştı. Gece saatlerinde sosyal medya üzerinden olayın ayrıntıları bile açığa çıkmasına rağmen eski alışkanlıklar hatırlandı ve isyan eden silahlı Kürtlere yönelik bir eylem olarak verilmek istendi. Sanki Kürdistan’ın asıl sahibi olan Kürtlere karşı böyle bir eylemi yapmak meşruymuş gibi. Bu da ayrı bir meseledir. Ancak ertesi gün öğleden sonra yavaş yavaş olayın sivillere karşı gerçekleştiği kabul edilmeye başlandı. O zaman da olay yine çarpıtılmaya başlandı. Yok, bunların içinde gerilla varmış, yok gerilla katırlarla taşınırmış gibi şeyler söylenmeye başlandı. En sonunda hükümet olayı soruşturup sorumluları açığa çıkarıp yargılamak yerine dosya için çok iyi bildiği bir yöntemi devreye soktu dosyayı askeri mahkemeye havale ettirerek katliamı ört bas etmeyi tercih etti.

Dersim katliamını gerçekleştirenlere hiçbir zaman hesap sorulmadı. Zilan ve Ağrı için de aynı şey oldu. Saddam iktidarda olduğu sürece Halepçe’nin, Enfal’in hesabı sorulmadı. İnanın Roboski’nin hesabı da hiçbir zaman sorulmayacaktır. Çünkü Roboski’de katledilenler önemsiz kişilerdir ve onlardan değildir. Roboski’de katledilenler örneğin iktidardakilerin ya da devletin istihbaratı içindeki diğer güçlerin varlığı kadar önemli değildir. Ama eğer öldürülenler Kürt olmayıp Türk olsaydı inanın hiçbir şeyin önemi olmayacak ve hesap sorulacaktı.

Şimdi bu son 17 Aralık operasyonunda yaşananlar bile bir kıyas yapmamıza imkan verecek düzeydedir. Bu operasyonda yapılan neydi. Hükümet içindeki bazı üst düzey kişilerin yolsuzluk ve rüşvetleri soruşturuluyor. Hükümet ne yapıyor. Kıyameti koparıyor. İddiası nedir? Efendim devlet içindeki bazı güçler paralel devlet oluşturmuşlar ve hükümete operasyon düzenliyorlar. İyi de o zaman neden sesinizi kesip dosyayı mahkemeye, adalete havale etmiyorsunuz? Bunu yapmazlar çünkü operasyon dedikleri şey kendilerini hedef alıyor. Kendileri değerlidir. Kürtler de değerli olsaydı inanın o dosyayı da gerektiği gibi soruşturacaklardı.

Aynı şeyi KCK tutuklamaları için de söyleyebiliriz. KCK tutuklamaları için de aynı şeyi söylediler. Efendim bunu biz yapmadık. Hatta el altından şu bilgiyi bile yaydılar. Efendim bizim iç işleri bakanımız bile operasyon yapıldıktan sonra haberdar oldu. İyi de o zaman gereğini yapsaydınız. Her şey elinizde olan küçük bir yasa değişikliğine bağlı değil mi? Neden yapmadınız. Çünkü Kürtlerin bu şekilde tutuklanması işinize geldi.

Roboski sonrası olan ne ise KCK tutuklamalarında olan da aynı şeydir. Bütün mesele Kürtlerin devlet nezdinde değersiz ve önemsiz olmasıdır. Bütün mesele Kürtlerin egemenlik altında yaşamalarıdır. Bütün mesele Kürtlerin bu egemenliğe artık itiraz etmeleridir. Eğer Kürtler Kürdistan’da egemen olsalardı olay böyle olmayacaktı. Devlet 34 kişiyi bombalayarak öldüremeyecekti. Öldürse bile bunun hesabını verecekti.

Not:  Bu yazı geçtiğimiz Pazar günü Şanlıurfa Mazlumder Şubesinin düzenlediği Roboski konulu panelde yaptığım konuşma metninin yazı formatına sokulmuş halidir.