Psikiyatrist Dr. Sümer Öztanrıöver, organik bir nedene bağlı olmayan obezitenin temelinde, fazla kalori alımı ile birlikte genellikle hareket azlığının yattığını söyledi.
Öztanrıöver, yaptığı açıklamada, harcanılandan fazla besin alımında, o fazlalığın yağ hücrelerine dönüşerek depolandığını ve vücut ağırlığında artışa yol açtığını belirtti. Çözümün mantıken çok basit olduğuna dikkat çeken Öztanrıöver, "Daha az yemek yenilip, daha fazla hareket edilmesi gerekir. Ancak pratikte, mantıkla hareket etmek demek olan irade, mağlup olur. Kişi, fazladan yediği pasta-böreğin kilo almasına neden olacağını bilir. Ama yerken öyle bir haz duygusu içindedir ki her şeyi unutur. Böyle biri aslında psikolojik açlığını yemek yoluyla doyurmaya çalışmaktadır. Tıpkı aç bir bebeğin anne memesine duyduğu ihtiyaç gibi yiyeceklerden vazgeçememektedir" dedi.
Kalori kısıtlaması ile kilo vermenin çok kolay olduğunu vurgulayan Öztanrıöver, "Ancak diyet yapanların çok iyi bildiği gibi, diyet sona erdiğinde kaybedilen kilolar fazlasıyla geri alınır. Zihin ve bedenin birbirinden ayrıymış gibi düşünülmesi nedeniyle, diyetler başarısızlığa uğramaktadır. Bu durumu; bedeni otobüse, şoförü de zihne benzetirsek, otobüsümüzün bakımını ihmal etmeyebilir, en yeni donanımları ekleyebiliriz ama şoföre araç kullanmayı öğretmezsek otobüsümüz bütünlüğünü koruyamayacaktır" diye konuştu.
Karşılanmamış istek ve ihtiyaçların duygusal açlığa yol açtığını belirten Öztanrıöver, şöyle devam etti:
"Acıkınca yemek, haz veren bir durumdur. Doyurulmamış ihtiyaçların baskısında olan beden, yeme yoluyla geçici bir doyuma ulaşır. Bu doyumu sürekli kılmak için, yeme miktarında artış ve sürekli yemeği düşünme davranışı ortaya çıkabilir. Kalori kısıtlaması yapılan diyetler, kişide yoksun kalma hissiyle birlikte duygusal açlığı daha da artırmaktadırlar. Kişi iradesine geçici bir süre için hakim olmanın karşılığında, nasılsa kilo da verdiği için ödül olarak eskisinden de fazla yemektedir. Bin bir zahmetle verilen kilolar, o kadar kısa sürede faiziyle geri alınır ki kişi, bir süre sonra uğraşmaktan tümüyle vazgeçer. Ama bu bir kabulleniş değildir, kendine kızarak ve küçük görerek çekilen bir teslim bayrağıdır. Azalan özsaygıyla; bazıları depresyona girerken, bazıları da bu durumdan kurtulmak için hayatında başarılı olduğu diğer alanlara yönelip kendini geliştirerek baş etme çabasına girebilir."
Kalıcı olarak kilo vermek için duygusal açlığı gidermenin ve özsaygıyı artırmanın temel kural olduğuna dikkat çeken Öztanrıöver, "Bunun için ilk adım; olumsuz, yargılayıcı, aşağılayıcı iç konuşmaları avlamak ve sonra onları olumluyla değiştirmektir. Kişi herhangi bir hata yaptığında ki ne olursa olsun asla kendine kızmamalı, aşağılamamalı, kendini bağışladığını söylemeli. Çünkü kendine kızma, aynı hatanın tekrarlanmasına yol açar. Olumlu bir iç konuşma ve kişinin kendine karşı daha hoşgörülü olması, duygusal açlığın bir kısmını giderecektir. İkinci adım ise kişinin çevresiyle etkileşiminde dürüst olması; yani duygu ve düşüncelerini saklamak yerine ifade etmesi gerekir. Ayrıca başkalarının istek ve beklentilerine göre hareket etmeyi bırakıp kendi isteklerine göre hayatını sürdürmesi, yani hayatında kendini birinci plana alması gerekir" şeklinde konuştu.
Tatminkar bir yaşamın, duygusal tokluk demek olduğunu ifade eden Öztanrıöver, "Bu durum yiyeceklerle olan ilişkinin niteliğini değiştirecektir. Bundan sonra kalori kısıtlama diyetlerine gerek yoktur. Sağlıklı beslenmeye zahmetsizce geçilecek ve kilo verme, kendiliğinden gerçekleşecektir. Terapi gören fazla kilolu bireylerin, özsaygıları arttıkça diyet yapmadan kilo verdikleri ve 'kilolarım psikolojikmiş' diye düşünmeleri sık karşılaşılan bir durumdur" dedi.
(ADN-Y)

09.12.2012 11:14:24 TSI

Editör: Wan Haber