2002 yılında İngiliz çöpçü Michael Carrol’u gazeteler, İngiltere’nin ‘en talihli’ adamı olarak duyuruyordu. Çünkü Carrol, piyangonun 15 milyon dolar değerindeki ‘’büyük ikramiye’’sini kazanmıştı. Çöpçü Carrol, talihinin döndüğü ve hayatının bir daha asla o anki sefalette olmayacağını düşündüğü ikramiye teslim töreninde şampanya kadehini kaldırıyordu. Gözleri hayatı boyunca aradığı ‘’mutluluk’’la doluydu. Her şeye hazırdı. Sonraki 8 yıl boyunca başına gelecekler hariç...

Carrol, piyangodan gelen milyonları kısa sürede, kumara, sekse ve çılgın partilere harcadı. Piyangoyu kazandıktan sonraki bir yılda her gün 5 bin dolara yakın parayı kokaine ve fahişelere harcıyordu. At ve köpek yarışlarında 8 yılda 2 milyon dolara yakın para kaybetti. Emlakta, arabada, yatırım yaptığı her şeyde büyük paralar batırdı. Skandal hayatına dayanamayan karısı, çocuğunu da alarak evi terketti.

Aradan geçen yıllardan sonra Carrol beş parasız, fakir ve sefil bir hayat yaşıyor ve şu hayattaki en büyük ideali, piyangoyu kazanmadan önceki işine çöpçülüğe yeniden başlayabilmek. Konuştuğu gazeteye, ‘’Günde 42 sterlin’e yaşamak milyonlarca sterlinle yaşamaktan daha kolay’’ diyecekti.

Carrol’un parayı har vurup harman savurmasına ve anti-sosyal eğilimlerine bakarak istisna olduğu akla gelebilir. Ancak bütün davranışlarına rağmen, Carrol, piyangoda ‘’büyük ikramiye’’ kazananların akıbetiyle ilgili istatistiki normlara bire bir uyan bir örnek. Geçmişte Türkiye’de ve dünyada büyük ikramiye kazananlar ile ilgili bütün araştırmalar da, büyük ikramiye ‘talihlilerinin’ neredeyse tamamına yakınının sefalet ya da başka ciddi sorunlar içinde olduğunu tespit ediyor.

2002 yılında 315 milyon dolarlık ikramiye kazanan Jack Whittaker’ın eski eşi, kızlarını ve torunlarını uyuşturucudan kaybettikten sonra, günümüzde beş parasız sefil bir hayat içinde debelenirken medyaya, ‘’eğer bunları yaşayacağımı bilseydim, o bileti yakardım’’ diyerek ‘talihini’ özetleyecekti. 43 yaşındaki Floridalı tır şoförü Abraham Shakespeare’in, 30 milyon dolarlık Florida piyangosunu kazandıktan 3 yıl sonra, iş ortağı tarafından öldürülmeden bir süre önce en yakın arkadaşına, ‘’Keşke hep fakir kalsaydım’’ dediği ortaya çıktı. 1988 yılında 16.2 milyon dolar kazanan William “Bud” Post, piyangodan önce sahip olduğu herşeyin elinden uçup gidişini seyretti. 18 yıl sonra kendisini fakirlik içinde bulan Washington Post gazetesine, ‘’Piyango parasından önce çok mutluydum’’ diye konuşacaktı. 

1997 yılında Texas piyangosunun 31 milyon dolarlık ikramiyesini kazanan Billie Bob Harrell Jr., kazandığını öğrendikten sonra ‘dönen şansını’, karısı ve ergen çocuğu ile birlikte evinin salonunda verdiği bir partiyle kutlayacaktı. O gün etraflarını saranlarca yeryüzünün en şanslı kişileri olarak görülüyorlardı. Arkadaşlarının ve yakınlarının bitmek bilmez borç para taleplerinin ve havadan gelen milyonların getirdiği alt üst oluşların neden olduğu baskıya daha fazla dayanamayan Harrell, 1999 yılında, 2 yıl önce kutlama yaptığı salonda intihar edecekti.

Fakirlik ve borcun ailelere getirdiği yükün boşanmaya neden olduğu söylenegelir hep. Ancak, çok paranın ailelere getirdiği yük de, borç ve fakirliğin getirdiği kadar ağırdır. Birçok evli talihli, ikramiyeden kısa süre sonra kendisini boşanmış, eşinden çocuklarından ayrılmış halde buluyor. Örneğin son olarak 2009 yılında 16.9 milyon dolarlık ikramiyeyi kazanan 76 yaşındaki Lucien Nault, ikramiyeyi kazandıktan sadece aylar sonra on yıllardır evli olduğu eşi ile boşandı ve gelini ve sonra oğlunun, piyango parasıyla bağlantılı sebeplerden öldüğünü gördü.

‘Talihli’lerin en sık yaşadığı gerçek ise iflas. Deve yüküyle para kazananların iflası tezat gibi görünebilir. Ancak milyonlarca dolar kazanan birçok talihli, bugün, bileti kazanmadan önceki hayatlarından bile daha fakir halde yaşam mücadelesi veriyorlar. Kazandığı büyük ikramiye ile kendisine saygın bir hayat kurabilmiş, toplumda işadamı/işkadını statüsünde tek bir örnek bile yok nerdeyse.

Piyangonun büyük ikramiye ‘talihlileri’nin çoğunun hayatındaki bu dramatik alt üst oluşlar, ’piyangonun laneti’ iddiası çok konuşulur olmasına yol açıyor. Her hangi bir arama motoruna, ‘’curse of the lottery’’ ya da ‘’lanet piyango’’ yazarak bu konuda sayısız dramatik gazete haberine ve belgesele ulaşabilirsiniz.

Piyango kelimesinin kökeni 

Aylardan ‘piyango’dayız yine. Yılbaşı nedeniyle birçok ülkede özel çekilişlerle tam bir piyango çılgınlığı yaşanıyor. Aslında bu çekilişin teknik adı ‘loto’. Batı dillerindeki ‘lotto’nun kaynağı hakkında rivayet muhtelif. Cermen dillerinde ‘ödül, pay’ anlamına gelen ‘hlot’tan(lot) geldiğini savunanların yanı sıra, İtalyanca kısmet anlamına gelen ‘lotteria’dan geldiğini savunan da var. Eski Hollandaca’da şans oyunu anlamına gelen ‘loterije’den geldiğini savunan da… Bizim dilimize, iki İtalyanca loto türü ile iz bırakmış. Birincisi, 19’ncu yüzyıl sonunda oynanan bir İtalyan lotaryası türü olan ‘tombola’dan gelen tombala. İtalyanca ‘tombolare’, ‘alt – üst etmek’ demek. Diğer loto türü ise İtalyanca beyaz anlamına gelen ‘bianco’. İşte bu bizim ‘piyango’ kelimesinin isim babası. Eski çekilişlerde, talihli olmayan biletler beyaz ve yazısız olurdu. Beyazı(bianco) çekene birşey çıkmazdı. Günümüzde ise, kazanana ‘piyango vurdu’ diyoruz. 

Piyango aslında gönüllü ödediğimiz bir devlet vergisi

Peki, kazanana faydası olmayan bir kumar olmasına rağmen neden piyangolar dünyada bu kadar yaygın ve yasal? Aslında piyangodan kimse kazanmıyor denemez. Bütün kumar türlerinde olduğu gibi, gerçek talihlisi onu oynatandır. Çağımızın piyangolarında ise bu çoğunlukla devlet. 20’nci yüzyılın neredeyse ortalarına kadar birçok ülkede yasak olan piyangonun, son 60 yılda dünyada bu şekilde popüler hale gelmesinin ana nedeni de, devletlerin, piyangonun aslında bir gizli vergi olduğunu keşfetmeleriyle mümkün oldu. Birçok ekonomist, piyangoyu, ‘’regressive tax (azalan oranlı vergi)’’ olarak tanımlıyor. Yani, gelir durumu yüksek kesimlere çıktıkça oranı azalan bir vergi. Fakirden aldığı pay çok daha büyük çünkü. Piyangonun vergiden tek farkı ise ‘gönüllü’ olması.

Para kazanmak için piyango oynamak akıldışı bir yatırım

2012 itibarı ile ABD’deki piyango sektörünün büyüklüğü tam 56 milyar dolar. Bu muazzam büyüklük, eyalet yönetimlerini yeni piyangolar oluşturmaya teşvik ediyor.

Kimse fakirlerin kafasına bu vergiyi ödemeleri için silah dayamıyor. Kendilerine bir ‘hayal’ koklatılıyor ve fakirler gönüllü olarak gelip ödüyor. Ekonominin krizde olduğu dönemlerde ise bu çok daha fazla yaşanıyor. Örneğin, Indiana Üniversitesi’nin 1994 yılında yaptığı bir araştırma, 1983 – 1991 yılları arasında piyango satışlarının, işsizliğin yükselişiyle yükselip düşüşüyle azaldığını ortaya çıkarmıştı.

Fakirler, piyangoyu, ‘heyecan olsun’ diye oynayan zenginlerden farklı olarak ‘eğlence için değil para kazanmak için’ oynuyor. ‘Para kazanmak’ ise, piyango oynama gerekçeleri arasındaki en akıl dışı olanı. Çünkü piyangodan para kazanan oranı, oynayan sayısı ile kıyaslandığında sıfıra yakındır. Öte yandan piyangonun sadece para değil mutluluk kazandırma ihtimali de sıfıra yakın.

Piyango mutluluğu ev kuşu gibi

Peki bu kadar büyük para neden ‘talihlilerin’ hayatına o hep bekledikleri sonsuz mutluluğu getirmiyor? Bir fakir tesellisi sanılan bilimsel gerçekten dolayı: ‘para ile mutluluk olmuyor’ da ondan… 1978 yılında yapılan ve piyango talihlileri ile kaza kurbanlarının, hayatlarındaki dönüm noktasından (kaza / kazanma) sonraki psikolojilerini ve hayattan duydukları tatminin seviyesini inceleyen bir araştırma, dikkat çekici sonuçlara varmıştı. ‘’Lottery winners and accident victims: Is happiness relative? (Piyango talihlileri ve kaza kurbanları: Mutluluk göreceli mi?) başlıklı bilimsel raporda, piyango kazananların, kazanmayanlardan daha mutlu olmadığı, ciddi bir kaza ile bir organını kaybedenlerin de sağlam fiziğe sahip insanlardan daha az mutlu olmadığı onlarca örneğiyle gösteriliyor.

Raporu hazırlayan bilimadamları, piyango ile gelen mutluluğu ‘ev kuşu’na benzetiyor. Kısa sürede uçtuğunuz yere geri gelir konarsınız. Piyango kazananlar da, en fazla birkaç ay süren neşeden sonra, başlangıçtaki mutluluk seviyelerine geri gelir.

Psikologlar buna ‘hedonik adaptasyon’ diyor. Aslında ‘hedonik çark’ diyenler de var. Çarkta dönen hamster gibi arıyoruz mutluluğu. Müthiş çaba harcıyoruz, mutluluk getireceğini sandığımız şeyler için ama hep aynı yerdeyiz. Hiçbir yere varmıyoruz. İki psikoloji uzmanı Philip Brickman ve Donald Campbell, insanın yanlış yollardaki bu nafile mutluluk arayışını şu şekilde özetliyor:

Dış dünyada mutluluk ve haz arayışına çıktığımız her zaman aslında hamster çarkına girmiş oluyoruz. Sahip olduğumuz birşeyin, örneğin para ya da makam, daha fazlasını elde ettiğimiz zaman, önce kendimizi mutlu hissediyoruz. Ancak çok kısa süre sonra, elde ettiğimize alışmaya başlıyoruz. Önceden ‘talih’ olarak gördüğümüz şimdiki seviyemiz yeniden ‘yetersiz’ gelmeye başlıyor. Ve, tattığımız mutluluk hissini sürdürebilmek veya yeniden kazanabilmek için yeniden bu kez daha fazlasının peşine düşüyoruz. Alıştığımız için, artık mutluluk içn çok daha fazla şeye ihtiyaç duyar hale geliyoruz.

Bu aslında sadece piyango ikramiyesi ile geleni için değil maddiyat kökenli mutlulukların tamamı için geçerli. Birçoğumuz, büyük bir yanılgı ile, hayatımızda, sonrasında çok mutlu olacağımızı sandığımız bir eşik olduğu yanılgısı yaşarız. O eşiğe varınca sonsuz mutluluk bizim olacak zehabına kapılırız. Bu, çok istediğimiz bir iş, eş, eşya, sosyal konum ya da egomuzu okşayacak başka birşey de olabilir. ‘Şu arabayı alsam başka birşey istemem’, ‘şu kişi benimle evlense başka birşey istemem’ gibi yanılgılar dünyasında yaşarız. Rasyonel olarak harici dünyada bu mutluluğu ne kadar gerçekleşebilir bulsak da, psikoloji diyor ki, insanın iç dünyasında bunun gerçekleşmesi imkansızdır. Yeni evinize taşındığınız ilk günleri, yeni tablet bilgisayarınızı ya da yeni otomobilinizi aldığınız ilk günleri ya da eşinizle yeni evlendiğiniz ‘cicim aylarını’ bir düşünün. Tatminsizlik kuşu, gelir yuvasına geri konar. 

Piyangodan 45 trilyonu kazansanız, ilk birkaç gün ya da hafta hariç, bugünkünden daha mutlu olmayacaksınız. Dahası, bu para, hayatınıza, aklınıza bile gelmeyecek yığınla yeni sorunla birlikte gelecek.

Piyango kazanananlara ‘talihli’ denmesi ironiktir. Çünkü istatistikler piyangodan büyük ikramiye vurmasının aslında çoğunlukla yüksek profilli bir talihsizlik olduğunu gösteriyor. İlk bakışta kulağa hoş gelmeyecek biliyorum ama umuyorum piyangonun ‘vurmadığı’ talihlilerden olursunuz.