VAN BELEDİYESİ CUMHURİYET TARİHİNİN EN BAŞARILI DÖNEMİNİ YAŞIYOR
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Van Milletvekili Nazmi Gür, yaklaşan büyükşehir belediye seçimleri öncesi, gündeme dair soruları yanıtladı. Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile AK Parti Van Milletvekili Mustafa Bilici arasında geçen 'hizmet diyaloğu' atışmasına göndermede bulunarak "AKP'li vekilin Başkan Kaya hakkındaki sözlerini çok önemsemiyorum. Onların bu Van'a borcu var, daha bu borçlarını ödemediler. Belediye seçimlerini kaybedeceklerini bildikleri için karalıyorlar. Şu nu her kes bilsin ki belediyenin bu dönemi Cumhuriyet tarihinin en başarılı belediyecilik dönemidir." Gür; gündeme dair bir çok konuda Adnan Deniz, Necdet Tam ve İshak Kara'ya açıklamalarda bulundu.
 
Röportaj: Adnan DENİZ, Necdet TAM, İshak KARA
 
Orta doğudaki sıcak gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orta doğuda çok ciddi bir değişim ve dönüşüm var. Orta doğunun yüzyıllık statükosu orta doğu halklarının demokrasi özgürlük amacını taşıyamaz duruma gelmişti. Orta doğudaki otoriter ve diktatörel devletler neredeyse orta doğuyu bir halklar hapishanesine çevirmişlerdi. Bununla birlikte 'Arap Baharı' adıyla büyük bir hareketlenme başlamış bunun sonucunda da büyük bir değişim yaşanmıştır. Aslında burada iki tür analiz yapabiliriz.  Birincisi orta doğudaki statükonun kurucuları güçler bunun böyle sürmeyeceğini bizatihi iyi biliyorlardı, Orta doğuyu kendi çıkarlarına göre dizayn ediyorlardı. Ya da dizayn etmeye çalışıyorlardı... İşte birinci ve ikinci körfez savaşı, Saddam'ın yıkılışı Suriye'deki durum ve nihayetinde Mısır darbesi... 
 
ORTA DOĞUDAKİ HALKLAR BASKICI REJİMDEN KURTULMAK, DEMOKRASİYİ TATMAK İSTİYORLARDI...
 
Öte yandan, orta doğu halklarının özgürleşme mücadelesi... Başta Kürt halkı olmak üzere diğer halklar özgürlük istiyorlardı.  Askeri ülkelerin baskıcı rejimlerinden kurtulmak, demokrasiyi tatmak istiyorlardı. Süreç dediğimiz şey Türkiye de başlayan olgu ise tam da böyle tarihsel bir arka planın içinde gelişiyor. Bölge devleti olan Türkiye'nin bu değişim ve dönüşümden orta doğudaki bu özgürleşme hareketinden şöyle bir durum içerisinde etkilenmemesinin imkanı yoktu. İşte hemen yanı başımızda neredeyse iki yıldır sürmekte olan Suriye iç savaşının Türkiye'yi nasıl etkilediğinin canlı tanığıyız hepimiz. İkincisi ve önemli olan, sürmekte olan otuz yıllık bir çatışma sürecinin durdurulması, silah yerine siyasetin devreye girmesi sürecidir... Biz buna barış ve demokratik çözüm süreci diyoruz. Bu süreç bildiğiniz üzere esasında İmralı'da başlayan görüşmeler ve varılan mutabakat sonucu üç ana merhalede gerçekleşiyor...  
 
SÜREÇ BOYUNCA ŞUANA KADAR BİR TEK KİŞİNİN BİLE BURNU KANAMAMIŞTIR...
 
Ateşkes ve geri çekilme aşamalarında bir tek kişinin bile burnu kanamamıştır. Bu bile başlı başına olumlu bir gelişmedir. Bu durum Kürtlerin barış sürecine yaklaşımının yarattığı, ortaya çıkardığı sonuçlardır. Hem insani hem siyasi sonuçlardır. Son aşama ise yürütülmesi gereken ve varılan mutabakatta hükümetin ve devletin yapması gereken bir aşama... Ancak süreçte bazen tıkanmaların olduğunu görmekteyiz. Bu tıkanma Kürt hareketinden ya da bizlerden kaynaklanmıyor. Hükümet ve devletten kaynaklı. Bu da derin bir güven bunalımı yaratıyor. Hükümetin bu süreçte tek taraflı tek yanlı işte ben yaparım ben ederim yaklaşımı içinde olması, müzakereye yanaşmaması bu tür çatışmalı süreçlerin çözümü konusunda nihayetinde tıkanmalara sebebiyet veriyor. Bu tıkanmaların aşılmasında Kürt halkı elinden gelen tüm fedakarlıkları göstermiştir, göstermeye devam ediyor. Burada yapması gerekenleri yapmayan varılan mutabakatın gereğini üstlenmeyen hükümettir.  Yapılacak olanlar da çok zor şeyler değil. Bu gelişme Türkiye'de yaşayan tüm halkların yararına Türkiye'yi büyütecek, geliştirecek adımlardır. Hükümetin bu konuda adım atması gerekiyor. Güven arttırıcı önlemler alması gerekiyor. Güven arttırıcı adımlar atması gerekiyor.
 
 
HÜKÜMET EĞER SÜRECİ SEÇİME DÖNÜK BİR HAMLE OLARAK GÖRMÜŞSE, EĞER ORTA DOĞUDAKİ BU ALT ÜST OLUŞU GÖRMEDEN SADECE KISA VADELİ ÇIKARLARI İÇİN BU ÇÖZÜM SÜRECİ DEDİKLERİ ŞEYİ DEVREYE SOKMUŞSA, NİHAYETİNDE BU DURUM TÜRKİYE İÇİN FELAKET OLUR!
 
Ama şuana kadar maalesef her hangi bir ilerleme sağlanmış değil. Şöyle bir endişemiz var, hükümet eğer süreci seçime dönük bir hamle gibi görmüşse, eğer orta doğudaki bu alt üst oluşu görmeden sadece kısa vadeli çıkarları için bu çözüm süreci dedikleri şeyi devreye sokmuşsa nihayetinde bu durum hükümet için de Türkiye içinde felaket olur.  
 
BU İŞ ÇOCUK İŞİ, YA DA ÇOCUK OYUNCAĞI DEĞİL...
 
Bu iş çocuk işi ya da oyuncağı değil. Kürtler artık kırk milyon bir halk. Orta doğuda dört ayrı egemen devletin sınırları içerisinde  haklı talepleri var. Bunları baskı ile zorla silahla orduyla geriletemezsiniz yok sayamazsınız.  Kürtleri yok sayarak ta bir yere varamazsınız. Bu nedenle Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini yerine getireceksiniz, tanıyacaksınız. onların siyasal statü taleplerini de karşılayacaksınız. Bu talepler öyle Türkiye'yi bölen Türkiye'yi zora sokacak talepler de değil. Statü talebi dediğimiz şey demokratik özerklik talebidir.  Kürtlerin kendi kendilerini yönetme talebidir. Yerel demokrasi talebidir. Demokrasinin daha çok yerele yayılması talebidir.  
 
Demokratik özerklik tanımından biraz bahseder misiniz? İçeriğinde ne var?
 
Demokratik özerklik dediğimiz şey Türkiye'de Ankara'nın merkezi rolünü yerele devretmesidir... Ademi merkeziyetçi ilke üzerinden yerel yönetimlerin güçlendirilmesini ve kurulacak 20-25 bölge üzerinden insanların doğrudan yönetime katılması, kendi kendini yönetmesi nihayetinde de demokratik alanın genişletilmesini talep ediyor öngörüyoruz. Hükümet bütün bunlara şuana kadar sessiz kalmıştır. Eğer bir oyalamaca söz konusu ise eğer bir seçim atlatma taktiği olarak görüyorsa fena halde yanılacağını tarih gösterecektir...
 
 
HÜKÜMET'TEN TÜRKİYE'Yİ BÖLGESİNDE LİDER YAPACAK, KÜRTLERLE İTTİFAKI ÖNGÖREN BİR YAKLAŞIM BEKLİYORUZ
 
Türkiye'yi büyütecek, Türkiye'de iç barışı sağlayacak, Türkiye'yi orta doğuda, kendi bölgesinde lider yapacak Kürtlerle ittifakı öngören, Kürtlerle barışan Türkiye'nin büyümesi gerçeğini fark eden bir hükümet görmek isteriz... Hükümet cephesi bir demokrasi paketinden söz ediyor. işin doğrusu biz bu demokrasi paketinin içeriğini, detayını henüz bilmiyoruz. Biz parlamentonun derhal olağanüstü toplantıya çağrılmasını talep ediyoruz. Hatta biz hükümetin yaz boyu çalışmasını öngörüyorduk.
 
 
HALKIMIZIN BİZDEN DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK BEKLENTİSİ VAR...
 
Demokratikleşme paketi bir takım diğer çalışmalar yeni anayasa ve bildiğiniz üzere yerel seçimler yaklaşıyor. Türkiye çok sıkışık bir takvime sahip. Bütün bu işleri erteleye erteleye, öteleye öteleye seçim sonrasına ata ata süreci de bir çok şeyi de riske etmiş oluruz. Buna hakkımız yok. Halkımızın bizden beklentisi var halkımızın demokrasi özgürlük beklentisi var. Halkın yeni anayasa beklentisi var. Bunları karşılayacak bir çalışma bir tempo içinde olalım dedik. Fakat hükümet buna yanaşmadı. Ama biz yinede Eylül ayı içinde parlamentonun olağanüstü toplantıya çağrılması gerektiğini düşünüyoruz. Burada da çağrımızı yineliyoruz. Hem hükümetin hem de bizim çok fazla vaktimiz yok. Türkiye'nin fazla vakti yok. Bu nedenle bir an önce parlamento toplanmalı acilen demokratikleşme paketini görüşmeli ve karara bağlamalıdır.  Bunun peşi sıra yeni anayasa konusunda mutlaka ama mutlaka ilerleme sağlanmalı. Seçim öncesi halkımıza demokratik ve katılıcı bir yeni anayasayı da armağan etmek zorundayız. Bütün partiler bu halka söz verdiler yeni bir anayasa için... Gezi parkı olayları Mısır'daki olaylarla iç içe gelişti hep. Aslında bu durum orta doğudaki bu değişim sürecinin bir diğer bir yanıdır. Nerede nasıl ve ne olacağını kimse kestiremez. Aslında burada üç temel dinamik üzeriden tartışmamız gerekiyor. Birincisi orta doğu dengesi, Mısır'daki darbe gerçekten hiçbirimizin kabul edemeyeceği askeri bir darbedir. Mısır halkının geleceğine dönük bir müdahaledir. nihayetinde seçimle iş başına gelmiş bir yetkinin demokratik yollarla yine seçimle düşürülmesi gerekiyor. Parti olarak bu durumu hem kınadık hem de yetkilerin bir an önce mısır halkına devredilmesi gerektiğini söyledik. Bu darbe ile Mısır aslında çok şeyini kaybetmiştir... Biz bunun farkındayız.
 
DARBELERİN ÜLKELERİ HİÇ BİR YERE GÖTÜRMEYECEĞİNİ EN İYİ TÜRKİYE BİLİR...
 
Darbelerin ülkeleri hiç yere götürmeyeceğini şüphesiz ki en iyi bilen ülke Türkiye'dir... İkinci önemli konu şüphesiz ki Suriye'de süren katliamdır. İç savaştır.  Bu savaşta en başından beri biz hükümetin politikalarını eleştirdik. Yanlış politika izlediğini söyledik. Hükümet burada ayrımcı bir politika izlemiştir.  Suni eksen üzerinden bir politika izlemiştir. Bunun sonuçları da ortadadır. Katliam var ve oluk oluk kan akıyor. Hükümete 2. uyarımız Suriye Kürtleri ile ilgiliydi. Çünkü hükümet ayrımcı bir şekilde yaklaşıyordu. Bu tutum Kürtleri dışarıda tutuyordu.
 
KÜRTLERE KARŞI KATLİAM SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA NEDENSE HİÇ KİMSENİN SESİ ÇIKMIYOR
 
Esed rejimine karşı esasında ilk mücadeleyi veren, ilk başkaldıran ilk saldırıya uğrayan da yine Kürtlerdir... Bir futbol maçında otuzun üzerinde Kürt'ün katledildiğini bu rejim tarafından hepimiz biliriz. O zaman ne bu hükümetin ne halkların nede Suriye'de bugün rejim karşıtı olduğunu iddia edenlerin hiçbirisinin sesi çıkmamıştı. Şimdi Rojava'da Kürt halkı kendi kaderini Suriye'deki halkın kaderi ile birleştirmiş durumda ve demokratik bir Suriye istiyorlar... Demokratik bir Suriye için de, kendi özerk Kürt bölgeleri için de kendi yaşamlarını diğer halklarla Araplarla, Türkmenlerle, Ermenilerle, Şiilerle birlikte sürdürmek istiyorlar. Şuanda kontrol ettikleri bütün alanlarda bu perspektif bu siyasetle hareket ediyorlar ama ne yazık ki Türkiye hala bunu kavramış değil...
 
Salih Müslim'in Türkiye ziyaretini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Türkiye'nin Salih Müslim ile görüşmesi son derece olumluydu. Biz bunu destekledik. Bunun gerçekleşmesi için de parti olarak çok çaba gösterdik. Bu son derece olumlu bir yaklaşımdı.  Türkiye'nin Salih Müslim ile bütün Suriye Kürtlerini temsil eden Yüksek Kürt konseyi ile de ilişkilerini kesinlikle derinleştirmesini, ilerletmesini destekliyoruz. Esasında böyle bir siyaset Türkiye'nin Suriye ile olan bütün sınır güvenliği için de son derece önemli bir gelişme olacaktır... Bence Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlayabilmesi Kürtlerin kendi bölgelerindeki bu statü taleplerine kurdukları düzenin korunmasından geçer.
 
TÜRKİYE'Yİ ULUSLAR ARASI DENGEDE ZORA SOKACAK BİR ÇOK BİLGİ VE BELGE VARDIR. BU YÜZDEN TÜRKİYE EL KAİDE BAĞLANTILI RADİKAL ÖRGÜTLERİ DESTEKLEMEKTEN VAZGEÇMELİDİR...
 
Ama maalesef Türkiye hala El kaide bağlantılı, kan dökmekten asla geri durmayan çocuk kadın katleden, Kürtlerin kanı helaldir, Kürtlerin kadınları bize helaldir diyen vahşi bir kan dökücülük ruhunu destekliyor. Silah, lojistik, insan bütün bağlantıları Türkiye üzerindendir Bununla ilgili de Türkiye'yi çok zor duruma sokacak yeteri kadar bilgi ve belge vardır. Eğer Kürtler o belgeleri yayımlamamışlarsa şimdiye kadar bu belki de Türkiye ile olan ilişkilerine samimiyet ile yaklaştıkları içindir. Yoksa Türkiye'yi uluslararası anlamda zor duruma sokacak bir çok şey gerçekleşiyor Suriye'de. Ve bunların tamamının belgesi var. Türkiye El Kaide bağlantılı radikal örgütleri desteklemekten derhal vazgeçmelidir... Türkiye bu saldırıları gerçekleştirenleri bu katliamları yapanları asla desteklememelidir.
 
TÜRKİYE, SURİYE'DEKİ KÜRTLERE İKİLİ VE AYIRIMCI BİR POLİTİKA İZLİYOR... TÜRKİYE ARAP ÜLKELERİNE NASIL YARDIM ELİ UZATIYORSA, KÜRTLERE DE UZATMALIDIR...
 
Orada büyük bir insani dram yaşanıyor şuanda. Türkiye sınırdaş olan bütün Kürt bölgelerine diğer Arap bölgelerine nasıl yardım gönderiyorsa aynı politikayı Kürtler için de sürdürmelidir. Dolayısıyla Rojava konusunda ikili ve ayrımcı politikalarına derhal son vermelidir. Türkiye'nin Rojava'daki Kürtlerle dostluğu tıpkı bugün Güney Kürdistan'da Kürt Bölgesel Yönetimi Lideri sayın Barzani ile sürdürdüğü iyi ilişkiler (bizim de desteklediğimiz) gibi olabilir. Onun için Türkiye Kürtlere kapılarını açmalıdır. Özellikle insani yardım konusunda kapılarını tümü ile açmalıdır. Bu Türkiye'nin insani görevidir. Türkiye'nin Rojava'ya insani yardım aktarımını sağlaması kesinlikle Türkiye lehine siyasal sonuçları doğuracaktır. Bizim mesajımız ve çağrımız odur ki Türkiye bir an önce Kürtlere insani yardımları ulaştırması yönündeki adımları atması şeklindedir.
 
DEMOKRATİK SURİYE'NİN OLUŞUMUNDA KÜRTLER ANAHTAR ROL OYNAYACAK...
Türkiye, bir an önce de bu kan dökücü radikal gruplarından da desteğini kesmelidir.  Türkiye'nin demokratik Suriye oluşumuna ancak böyle katkısı olabilir. Gelecekte demokratik bir Suriye kurulacaksa Esed'li yada Esed'siz bir çözüme ulaşılacaksa Suriye Kürtlerinin orada anahtar bir rol oynayacağını düşünüyorum. Güney Kürdistanlılar Irak'ın istikrarında nasıl anahtar rol oynadılarsa...
 
TÜRKİYE'NİN ROJAVA'YA YAKLAŞIMI BİZE OLAN YAKLAŞIMIDIR...
Türkiye'nin Rojava'ya yaklaşımı bize olan yaklaşımıdır biz bunu böyle görüyoruz. Dolayısıyla hükümetin Rojava'ya negatif yaklaşımını eleştiririz ve pozitif olması yönünde de çalışmalarımızı sürdürürüz. Rojava'ya gönderilen yardımlar henüz ulaşamamıştır. Bu konuda Kızılay aracılığı ile bile olsa ulaştırılmasını istiyoruz. Hükümetin bu ayrılıkçı politikasından vazgeçmesini istiyoruz.  
 
YARDIMLARIN DAĞITIMINDA BİLE POLİTİK BİR HESAP AMACI GÜDÜLÜYOR...
Bizim göndermiş olduğumuz yardımlar sadece Kürtler için değil Suriye'deki tüm ihtiyaç sahipleri içindir.  Rojava'da Kürtler tam bir abluka altında. Bu abluka bir an önce kalkmalı. Yardımların dağıtımında bile politik hesap amacı güden hükümeti eleştiriyoruz. Birleşmiş milletlerin başta olmak üzere göndermiş olduğu hiç bir yardım Rojava'ya ulaşmamıştır.
 
Gezi parkı olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Biz gezi olaylarını ve taleplerini destekliyoruz. İçindeyiz.  Bizim gezi olayında karşı olduğumuz şey demokratik eylemler bahanesiyle sokağa çıkan kimi ırkçı milliyetçi gruplardır. Ergenekon'la bağlantılı olan grupların yaklaşımlarıdır... Biz onları benimsemiyoruz.  Ve onlarla hiç bir platformda birlikte olmadığımızı eş genel başkanımız da bizler açıklamıştık. Gezi olayları hükümetin demokratik talepleri ile birlikte kesinlikle dikkate alması gereken bir direniştir. Gezinin özünde halkların demokrasi ve özgürlük beklentileri vardır aslında biz de bunu destekliyoruz.
 
GEZİ OLAYLARI ÇÖZÜM SÜRECİNE KAMU OYUNUNUN DESTEĞİNİ SAĞLAYABİLECEK BİR DİNAMİKTİR...
 
Geziye yaklaşımımız budur biz gezinin taleplerini destekliyoruz. Bu yönüyle gezi ile çözüm süreci arasında organik bir bağın olduğunu söyleyebiliriz. Her ikisi de bir birini destekliyor. Hükümetin de görmesi gereken tam da budur. Eğer hükümet gerçekten  barış sürecine kamu oyunun desteğini arttırmak istiyorsa işte gezi tamda bunu sağlayacak bir dinamiktir. Bu dinamiği hükümetin asla göz ardı etmemesi gerekiyor. Orada demokrasi ve özgürlük talebi söz konusudur. Hükümet eğer halkın yaşam alanlarını daraltan, onları yok sayan girişimleri yasal düzenlemeleri yaparsa gelecekte geziden çok daha büyük toplumsal patlamaları da bekleriz beklemeliyiz. Çünkü Hükümet demokratikleşme yapacağına kendi yaşam tarzını dayatıyor. Toplum mühendisliğine soyunuyor.  Bu toplum AKP'nin toplum mühendisliğini de reddediyor. AKP'nin toplumsal yaşam alanlarına müdahalesini de... Olması gereken de budur. Gezi de tamda hükümetin bu tutumuna, bu politikalarına tepkisidir.
 
YÜZDE ELLİSİ BENİMLE, DİĞER YÜZDE ELLİSİNE İSTEDİĞİMİ YAPARIM YAKLAŞIMINI KABUL ETMİYORUZ...
 
Bir taraftan ulusalcı bir rejimi tasfiye edeyim deyip onun yerine kendi otoriter rejimini inşa edersen demokrasi beklentisi içinde olan kesimleri de karşında bulursun. Hükümet gezide sınıfta kalmıştır. Hem halka uyguladığı şiddetle hem de sayın başbakanın halkı ikiye bölen tavrı ile... Yüzde ellisi benimle diğer yüzde ellisine istediğimi yaparım yaklaşımını biz kabul etmiyoruz.  Bu nedenle bu demokratikleşme paketi gelecekse mutlaka gezi dinamiğinin geziyi yaratan demokrasi güçlerinin talepleri istemleri göz ününde bulundurulmalıdır.
 
Demokratik Özerklikten endişe mi ediliyor? Hükümet neden geri duruyor?
 
Demokratik özerklikten devletin hiçbir endişesinin olmaması gerekir. Demokratik bir anaya hazırlanacaksa, Türkiye bir Avrupa birliği ülkesi olacaksa ve yerel demokrasiyi güçlendirmek istiyorsa Anayasada Ademi Merkeziyetçilik maddesinin mutlaka olması gerekiyor Bunun anlamı şudur Hükümet'in merkezi bütün yetkilerini güvenlik, vergi, gümrükler dış politika gibi konularda bütün yetkilerini yerele devretmesidir. Van'ın Gürpınar ilçesinin herhangi bir köyünün su şebekesi yapılacaksa bunun Ankara'nın onayına bağlamanın gereği yoktur. Bir iş yapılacaksa eğer bu işe orada yaşayan insanların kendileri karar vermelidir. Bizim demokratik özerklik projemiz de tamda bunu öngörüyor. Türkiye'nin tamamının 20 ya da 25 bölgeye ayrılması gerektiğini, birbirine benzer mesela Vangölü civarındaki üç beş il bir araya gelecek merkezi Van olan bir bölge kurulacak bölge meclisi oluşturulacak. Bölge meclisinin bir yürütmesi olacak.  Bütün bunlar seçimle belirlenecek. Eğitimden sağlığa spordan kültüre kadından gençliğe çocuktan yaşlıya bütün toplumsal ve sosyal sorunları yerinden çözecek. İşte bahsini ettiğimiz demokratik özerklik de bu iradedir. Türkiye de kim nerede bulunuyorsa orada yaşama katılacak demokratik yaşama katılacak, yönetime katılacak. Bu yolla kendi kendini yönetmiş olacak. Biz niye Van'ın Gürpınar ilçesinin bir köyüne bir su şebekesi kararının onayını bekleyelim. Bunu artık aşmamız gerekiyor.  
 
12 EYLÜL ANAYASASI BU ÜLKEYİ İLERİYE GÖTÜRMEZ...
 
12 Eylül rejiminin Darbe anayasası bu ülkeyi ileriye götürmez. 12 eylül rejiminin yarattığı hukuk sistemi bizi hiç bir yere götürmez. Ordunun güçlerinin, rolünün azaltılması, yeni bir anayasa yapılması şarttır. Hükümetin bunu anlaması gerekiyor. Ve demokrasinin tek sigortası da yerel demokrasi güçleridir.  Halkın kendi iradesi ile yönetime katılma isteğidir. Bunu vazgeçilmez bir şekilde uygulamak zorundasınız. Bunu radikal bir şekilde uygulayacaksın. Hani zamana yayarsanız ya da bölünme kaygısı yaşarsanız hiçbir şey yapamamış olursunuz.  Bu iş de hep öyle kalır.  Kürtler açısından da bu durum politik statü anlamına gelir.  Türkiye ordu ile silah ile zengin olmaz zenginlik ancak demokrasi ile olur.
 
Van Belediyesinin çalışmalarını, ve yaklaşan yerel seçimler sürecini, AK Parti Van Milletvekili ile Van Belediye Başkanı Bekir Kaya arasında geçen 'hizmet diyaloğunu' nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Biz Van'da birinci partiyiz. Böylelikle yerelde iktidarız. Bütün Van halkı tanıktır ki Cumhuriyet tarihinden bu yana halkına bu kadar hizmet götüren bu kadar halkçı ne bir belediye ne de böyle bir belediye başkanı görülmüştür.  Sayın Bekir Kaya'nın örnek Belediyeciliği ve örnek teşkil eden hizmetleri Van'ın makus tarihini de değiştirecek bir durumdur. Hiç kimse belediyemizi, belediye başkanımızı örneğin yolsuzlukla, hırsızlıkla suçlayamaz. ve suçlamamıştır da.
 
AKP DÖNEMİNE İLİŞKİN DÖNEM HATIRLATILDIĞINDA İNSANLARIMIZ YAKA SİLKERLER...
 
Ancak AKP dönemine ilişkin dönem hatırlatıldığında kime sorarsanız sorun insanlarımız yaka silkerler. Onun için Sayın AKP vekilinin söylediği sözleri ben çok önemsemiyorum doğrusu. Çünkü bir ata sözü vardır.  Tilki uzanamadığı üzüme koruk dermiş. Buda böyle bir hikaye... Onlar Van'ın rüyasını görüyorlar hep. Görmeye devam etsinler ama bir gerçek var BDP burada iktidar da ve yine Mart seçimlerinde de iktidar da olacaktır. Biz bütün belediyeleri alma anlamında yoğun çalışma içerisindeyiz. Yol durumundan su durumuna, sağlıktan nüfus durumuna kadar kapsamlı araştırmalar, çalışmalar yapıyoruz. Halkımızla birlikteyiz. Nihayetinde Van demokratik bir seçimle başa gelen yöneticiler tarafından yönetiliyor.  Sayın Bekir Kayanın makamı 24 saat Van'a Vanlıya açıktır. Ulaşılmazlık diye bir durum söz konusu olamaz.  Daha doğrusu hiçbirimiz ulaşılmaz değildir. Bizim söylediğimiz şudur. Yerel yönetim seçimlerinde biz Van'da başta büyükşehir belediyesi olmak üzere bütün ilçe belediyelerini de alacağız.
 
 
Gürpınar'dan Van'a getirilecek su ile ilgili neler söylemek istersiniz, AK Parti'de bu çalışmaya sahip çıkıyor?
 
Tavuk bir yumurta yapar sonra sabah akşam dolanır ortalığı velveleye verir.  AKP'nin yaklaşımı da budur. Bir şey yumurtlarlar sonra kırk kişi birden gıdıklarlar... Sonra da ortalığa düşerler işte biz bunu yaptık biz şunu yaptık. Bunların hiçbiri doğru değil. Biz hizmet üretiminde rakipsiziz. Bunu herkes biliyor. Şöyle bir eksiğimiz olabilir. Yaptığımız hizmetleri insanların gözüne sokacak şekilde yapmıyoruz ve anlatmıyoruz. Ama emin olun bu Van'ın çehresini değiştirecek ciddi köklü işlere, Van'ın geleceğini kurtaracak hizmetlere projelere belediyemiz ve bizler imza atıyoruz. Su meselesine gelince biliyorsunuz Van ağır bir deprem atlatmıştır. Van'ın su şebekesi de zaten yetersizdi önceki dönemlerden. Asbestli borular vardı. Bekir Başkan göreve geldiği ilk zamanlarda bu asbestli boruları yüz yıl kadar dayanacak borularla değiştirdi. Fakat depremle birlikte çok ciddi bir su ihtiyacı doğdu.  Sonra hükümet TOKİ konutlarını kurdu. Nasıl kuracağını, nereye kuracağını hangi plana göre inşa edeceğini ne bizimle nede belediyemizle paylaşmış değil. Edremit'te TOKİ konutlarını kurdu orada su yok. Oraya nasıl su vereceksin?  Bağlantı kanalları yok. Şimdi siz Edremit'teki TOKİ konutlarının kanalizasyon sularının direkt göle aktığını biliyor musunuz? Siz kendiniz gördünüz. Yaptıkları ile övünüyorlar ama yaptıklarının hangi sonuçları doğurduğunu da görmezlikten geliyorlar. Bu halk uyandı bu halk biliyor.  Onların yolsuzluklarını, hırsızlıklarının hesabını elbette bu halk tek tek soracak TOKİ de ihaleleri alan müteahhitlerin hiç biri Van'a bir çivi bıraktı mı? Parayı alıp gittiler. Bu TOKİ konutlarının geri ödemesi başlayacak yakın zamanda... Sonra babalarının hayrına mı yaptılar bu TOKİ konutlarını... Hepsinin bedeli halkımızın cebinden çıkacak.  Asıl o zaman göreceksiniz Van'daki sermayenin nasıl eridiğini. 30 bin konut yaptıklarını söylüyorlar. 30 bin konutun geri ödemesi nereye gidecek direkt Ankara'ya TOKİ'nin cebine...  Bu para Van'dan çıkacak. Yani Van'ın ekonomisine katkı sağlamayacak...  Bütün bunların görülmesi gerekiyor.  Su projesi tamamı ile belediyemizin bir projesidir.  DSİ Genel Müdürlüğü ile yapılan protokol gereğidir. Bunun her kuruşu da belediyemizin dolayısıyla halkımızın cebinden çıkacak.  Yani cefasını çeken biziz. Bunun politik sefasını da bir kurnazlıkla yapmaya çalışan AKP'dir. Van için yapmak zorunda oldukları şeyleri de aç tavuk gibi çıkıp sağda solda anlatıyorlar.  Ayıptır. Onların Van'a borcu vardır. Daha bu borçlarını ödemediler. Hem vicdan borcu var hem ahlak borcu var. Ve halen bu borcu ödemediler. Van'ın esnafı kan ağlıyor, Van'da kuruş para yok. Van'ın alt yapısı çökmüş. Kimse sesini çıkarmıyor. Van'da ekonomi dibe vurmuş durum da AKP halen lay lay lom da Bu eleştirileri biz kabul etmiyoruz. Bunların tümü çamur at izi kalsın yaklaşımlarıdır. Ahlaksızca yapılan politik yaklaşımlardır.  Bunların tamamını reddediyoruz.  Bizim yolumuz çizgimiz belli. Halkla iç içe, halkla birlikte çalışan ve hizmet üreten bir partiyiz bir belediyeyiz. Bütün bu seçimleri kaybedeceklerini biliyorlar. Bu yüzden de karalıyorlar.
Editör: Wan Haber