Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin hazırladığı “Toplumsal Barışın İnşasında Öğretmenlerin Rolü / Kürt Meselesi Okula Nasıl Yansıyor?” başlıklı araştırma raporu açıklandı. Raporda yer verilen öğretmen anlatımları arasında, okullardaki müfettiş denetimleri için dile getirilen “Kürt öğretmenlerden ‘Türklüğünü’ ispat için daha da fazla çaba göstermesi bekleniyor. Kürt çocukları da aynı şeye zorlanıyor” sözleri de yer alıyor.
 
Banu Can, Prof. Fatma Gök ve Soner Şimşek’in yaptığı araştırmaya ilişkin raporda görüşülen öğretmen ve velilerin de görüşüne yer verildi.
 
Araştırmada, anadilde eğitimin önemi vurgulanırken, müfredattaki milliyetçi öğelerin ortaya çıkardığı sorunlara işaret edildi. Doğu illerinde görev yapan öğretmenlerin üniversitede aldıkları eğitimin yeterli olmadığına dikkat çekilen raporda, Kürtçe’yi de içerecek dil derslerinin öğretmen adaylarına da verilmesi gerektiğinin altı çizildi.
 
Yine Doğu illerinde görev alan öğretmenlerin kısa sürede bölgeden ayrılmalarının öğrenciler üzerinde yarattığı olumsuz etkinin de anlatıldığı raporda son olarak “uzlaşma ve barış ikliminin hâkim olduğu dönemlerde okulda toplumsal çatışmadan kaynaklanan problemlerin azaldığını, gündelik yaşamla birlikte sınıf ve okul ortamının da daha az gerilimli ve huzurlu olduğunu söyleyebiliriz” görüşüne yer verildi.

‘Kürtlere, Türklüğünü ispat zorlaması’
 
İstanbul’da görev yapan bir öğretmen, müfettişlerin yaptıkları denetlemeler için söyledikleri raporda şöyle yer aldı:
 
“Müfettişlerin Kürt öğretmenleri teftişinde çok ciddi ayrımcılık yaşanıyor. Kürt öğretmenlerden ‘Türklüğünü’ ispat için daha da fazla çaba göstermesi bekleniyor, üstelik öğretmenler de kendilerini buna zorunlu hissediyor; Kürt bir okul müdürü en ufak bir toplantıyı bile İstiklal Marşı ile açıyordu mesela… Müfettişler Kürt çocukları da aynı şeye zorluyor, çocuklara şöyle sorular sorulduğunu biliyorum mesela:
 
‘Sınıfınızda Anıtkabir var mı?’
 
Herhalde Anıtkabir resminden bahsediyor, fakat bu soru çocuğu zor durumda bırakıyor… Bana da şöyle bir soru sorulmuştu:
 
‘Atatürk köşesindeki fotoğraflar neden güncel değil?’”

‘Kürdüm, dediğim için 280 sopa yedim’
 
Muş doğumlu ve Muş’ta görev yapan bir öğretmen öğrencilik yıllarında yaşadıklarını şöyle anlattı:
 
“Birinci sınıftan itibaren sekiz yıl, Muş korkut Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda okudum. Okula ilk gittiğimde Türkçe bilmiyordum. Annem Çerkes, babam Kürt. Anlıyordum, ama cevap veremiyordum. (Ceza olarak) saç kesmeler, sıfıra vurmalar hepsini yaşadım… Kürtçe şiir yazıyordum. Tansu Çiller zamanında baskılardan korkup, bunları sakladım… 76’da sadece ‘Kürdüm’ dediğim için bir elime 280 sopa yedim. Bunu da ben saymadım, arkadaşlarım saymış. Altıncı sınıf çocuğuydum. Adamın yüzüne bakamdım, hıncımdan, sinirimden dudaklarımı yedim.”

‘Devlet iyi bir şey olsa bize vermez’ düşüncesi
 
Rapora yansıyan görüşler arasında Muşlu bir öğretmen bölgede yaşayanlar arasındaki “güvensizlik” duygusunu şöyle anlattı:
 
“Bu son kampanya ile okula süt geldi, ben bir tane bile içmedim, korktum. ‘Devlet iyi bir şey olsa bize vermez’ diye düşündüm. Süt dağıtmak aslında iyi bir fikirdi. Maddi olarak zor koşullarda yaşayan aileler için iyi olurdu, ancak devlete karşı güvensizlik, önyargı var. Devlet bir ara ampul dağıtmıştı, ‘içinde kamera var’, ‘dinleme cihazı var’ gibi söylentiler yüzünden insanlar kullanmaya çekindi.”

‘Kürtçe isimli çocuklar sorun yaşıyor’
 
Kürt meselesinin, sınıflarda, öğrencilerin birbirlerine bakışını da etkilediğinin anlatıldığı raporda, “Büyük çatışmalardan sonra Kürt öğrencilere ‘öteki’ olarak bakıldığını sık sık görüyordum fakat öğretmen olarak her iki tarafa eğit konumda olmamız gerektiği için, müdahale edemiyordum. Mesela Kürtçe isimleri olan çocuklar sırf bundan dolayı sorun yaşıyorlar, Van depreminden sonra gelen öğrencilerin de çoğu tutunamadı, geri dönmek zorunda kaldı” ifadelerine yer verildi.

‘Aynı sırada oturmak istemeyen Türk ve Kürt öğrenciler var’
 
İstanbul’da yaşayan Tatvanlı bir veli, yaşadıklarını şöyle anlattı:
 
“Büyük kızım Selma, birinci sınıfta Bağcılar’da okudu. Kız geldi bir akşam ağlayarak, ‘Anne biz Kürt müyüz?’ diye sordu. Ben de ‘Evet’ dedim, ‘Biz Kürt’üz. Niye, n’oldu?’ Tokatlı bir sınıf arkadaşı vardı, adı Tuğçe, annesi öğretmenine gidip ‘Kızımı Selma’nın yanından kaldır, Kürt’tür o, onlar Kürt’tür’ demiş. Kız ağladı vallahi. Sonra ben gittim, ‘Hocam, siz bu veliye niye ters tepki vermediniz? Bir Kürt’üz diye neden böyle davranıyorsun çocuğa? Çocuk eve gelmiş ağlıyor’ dedim. O da bana dedi ki, ‘Veli geldi, ben de (çocuğun yerini) değiştirmiştim.’ Yerini değiştirdi inan ki…”

‘Seçmeli’ Kürtçe dersi rahatsızlığı
 
Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin yaptığı görüşmelerde hemen hemen bütün velilerin Kürtçe’nin seçmeli ders olmasından rahatsızlığı da yer aldı. Veliler, “Kürtçe seçmeli dersten memnun olmadı insanlar. Niye anadilimizi seçelim ki biz? Allah’ın verdiği dil o… Benim için yabancı dil Türkçe’dir. Ancak, Türkçe benim için seçmeli olabilir” görüşlerine yer verildi.

Kürt meselesi okula nasıl yansıyor?
 
Anadilde eğitim beklentisinin vurgulandığı, okullarda yaşanan ayrımcılığın anlatıldığı raporun sonuç bölümünde şu ifadelere yer verildi:

‘Hiçbir farkınız yok’ demek inandırıcı değil
 
“Toplumsal ve bireysel farklılıklarla ilgili farkındalık ve bilinç gelişme aşamasındayken, öğretmenlerin tutumlarının çok önemli olduğu yadsınamaz. Eşitliğin koşulunun aynılık olmadığı, aksine farklılıkların tanınması, saygı görmesi ve topluma eşit ve demokratik katılımın sağlanmasıyla eşitliğin hayata geçmesinin mümkün olacağı düşüncesi bugüne kadar eğitim alanında gereken ağırlığa sahip olmadı. “Hiçbir farkınız yok” yaklaşımı gerçekçi değildir ve aslında küçük çocuklar için bile inandırıcı değildir. Er ya da geç farklılıklarla karşılaşacak çocuğun kendi gibi olanlar ve bazı yönleriyle kendinden farklı olanlarla nasıl bir ilişki geliştireceği, okulda bu konuların nasıl ele alındığıyla yakından ilişkilidir. 

Anadilde eğitim elzem
 
Okulun ve öğretmenlerin, öğrencileri evden getirdikleri özellikleriyle, sosyo-ekonomik, kültürel, dilsel ve diğer farklılıklarıyla tanıyıp, kendilerini özgüven ve saygıyla ortaya koyabilecekleri bir ortam yaratabilmesi önemlidir. Bunun için Türkiye’de kültürel aidiyetin en belirgin taşıyıcısı olan anadili konusunda tutum ve uygulamaların gözden geçirilmesi elzem görünüyor. Ayrıca, müfredatın ve okuldaki eğitim etkinliklerinin, Türkiye’deki çeşitlilikleri dikkate alacak, sorunları ve talepleri değerlendirecek şekilde geliştirilmesi için farklı kesimlerden veli, öğrenci ve eğitimcilerin, konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının ve araştırmacıların, akademisyenlerin de dâhil edileceği heterojen çalışma grupları oluşturulmalıdır. 

Milliyetçi öğeler sorunlu
 
Müfredattaki milliyetçi öğeler gündeme geldiğinde veya güncel bir politik mesele ya da çatışma vakası tartışılırken, öğretmenlerin öğrencileri dinlemeye ve anlamaya açık olmaları, tartışmayı kısıtlayıcı, yasakçı, sansürcü bir tutum sergilemekten kaçınmaları, zor meseleler gündeme gelirse ne yaparım korkusundan bağımsız, güvenle hareket edebilmeleri önemli bir konudur. Çatışmalar ve anlaşmazlıklar yokmuş gibi veya okul bunlardan tamamen soyutlanmış bir alanmış gibi davranmak gerçekçi değildir. Toplumsal sorunlardan kopuk bir eğitim alanı, öğrencilerin hayatında okulun ve öğretmenlerin rolünü önemsizleştirebilmektedir. Öğretmenlerin açık bir tartışma ortamı sağlayabilmeleri için öncelikle memuru oldukları devletin bu konuda onlara güvenebilmesi gerekir. Öğretmenlerin, öğrencileri, savundukları görüşleri temellendirmeye, karşı argümanları iyi anlamaya, çok taraflı, analitik değerlendirmeler yapmaya teşvik etmeleri, onları çatışmalı ve zor toplumsal meselelere, karşıt görüşlerin ve yaklaşımların dayanaklarını da dikkate alarak demokratik, uzlaşıya dayalı çözümler üretebilmek yönünde güçlendirecektir. 

Öğretmenlerin eğitimleri yetersiz
 
Öğretmenler, eğitim fakültesinde aldıkları eğitimin özellikle çatışmalı bölgelerde ve çokkültürlü ortamlarda öğretmenlik yapmaya onları yeterince hazırlamadığını düşünmektedirler. Öğretmen yetiştirme programlarının Türkiye’nin çokkültürlü, çokdilli yapısını, yakın tarihini ve güncel toplumsal meseleleri daha iyi tanımalarını ve kavramalarını sağlayacak, açık bir tartışma ortamını teşvik edecek şekilde yeniden düzenlenmesi yararlı olacaktır. 

 
Öğretmenler seçmeli dil dersi almalı
 
Muş ve Van’da görev yapan batılı öğretmenler, öğrencilikleri sırasında Kürtçe dersi üniversitelerde seçmeli dersler arasında yer almış olsaydı, bu dersi almanın onlar için çok yararlı olacağını düşündüklerini belirttiler. Bu imkânın bazı üniversitelerde sunulmaya başlamasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Bir dili, taşıyıcısı olduğu kültür ve yarattığı edebiyatla öğrenmek, iletişim sorunlarını hafifletmek yanında, zenginleştirici bir deneyimdir ve öğretmenlerin Türkiye’deki halkların konuştuğu dillerden en az birini öğrenmeye teşvik edilmesinin çok yönlü olumlu sonuçları olacaktır. 

Öğretmenlerin gitme isteği öğrencileri etkiliyor
 
Doğu ve Güneydoğu illerine Batıdan atanan öğretmenlerin çoğunun az tecrübeli oluşu ve önemli bir bölümünün en kısa zamanda bölgeden ayrılmaya çalışması, bölgedeki öğrencilerin eğitimini olumsuz etkilemektedir. Meslektaşları ve öğrenci velileri, bölgede uzun süre kalmayacağını düşünen öğretmenlerin, mesleğe adanmışlık ve çalıştıkları okul ve öğrencilerini benimseme düzeylerinin ve motivasyonlarının düşük olduğunu gözlemlediklerini belirtmişlerdir. Bölgedeki öğretmenlerin sorunlarının çözülmesi için gerekenler yapılmalı ve atanan öğretmenlerin hiç değilse birkaç yıl aynı okulda kalmaları için devlet politikaları yoluyla uygun teşvikler düşünülmelidir. Doğu ve Güneydoğu illerinde çalışan öğretmenlerin ortak meseleleri olabileceğinden, tecrübeli eğitimcilerin, yeni atananlara deneyimlerini aktarabileceği, öğretmenlerin birbirlerine danışıp, dayanışabileceği sanal ortamlar oluşturulması ve periyodik bölgesel öğretmen forumları düzenlenmesi de sorunların tartışılması ve çözümler üretilmesi açısından yararlı olacaktır. 

 
Veli ve ailelerin rolü
 
Eğitim alanında toplumsal çatışmanın aşılması, çatışma temelli problemlerin ortaya çıkmasının önüne geçilmesi ve problemlerin sağlıklı bir biçimde üstesinden gelinmesinde, okulla birlikte, velinin ve ailenin de belirgin bir rolü ve yeri var. Bu sebeple, ailenin okul süreçlerine daha etkin bir biçimde katılımı üzerinde yeniden düşünülmelidir. 
 
Son olarak, hem veli hem öğretmen görüşmelerinden yola çıkarak uzlaşma ve barış ikliminin hâkim olduğu dönemlerde okulda toplumsal çatışmadan kaynaklanan problemlerin azaldığını, gündelik yaşamla birlikte sınıf ve okul ortamının da daha az gerilimli ve huzurlu olduğunu söyleyebiliriz.”  Ahmet KÜÇÜK - T24
Editör: Wan Haber