AK Parti Van Milletvekili ve MKYK Üyesi Osman Nuri Gülaçar, kurulduğu günden bu yana AK Parti’nin Türkiye siyasetinde belirleyici bir rol üstlendiğini belirterek, “AK Parti’nin hamleleri, siyasi adımları ve gündem oluşturma potansiyeliyle diğer partilere ve siyasi aktörlere de yol gösterici bir parti olmuştur” dedi. 

TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda ‘Meclis Gündemi’ programının konuğu olan AK Parti Van Milletvekili ve MKYK Üyesi Osman Nuri Gülaçar, danışmanlığını Hakkı Kurban ve sunuculuğunu Tülin Bilen’in yaptığı Meclis Gündemi programda soruları cevapladı.

Vanlı olduğunu ve Van’da doğup büyüdüğünü dile getiren Gülaçar, “Sürekli olarak sosyal faaliyetlerin içinde yer aldık. Gençler hep öncelikli muhatabımız oldu. Dolayısıyla Van ve ilçelerinde ve hatta çevre illerde binlerce gençle muhabbetimiz, bir sevgi bağımız olmuştur. Elbette gençlerle sınırlı kalmadı sıcak temasımız. Hocalığın vermiş olduğu bir sorumluluk ve üzerine memleket meselelerine hassasiyetimiz dolayısıyla toplumun her kesiminden geniş bir çevre ile istişare etme, muhabbet etme, dertleşmeyle, bir şeyler üretme ile geçti diyebilirim ömrümüzün birçoğu. 2014 yılı yerel seçimlerine kadar aktif siyasette yer almadım. O seçimlerde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan bir davet aldım. Van Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak görmek istediklerini belirttiler.

Tabi bu talebin oluşmasındaki en büyük katkı gençlere aitti. Van’ın kıymetli gençliği böyle bir gündem oluşturmuşlardı. Onların bu arzusu bir tanışıklığımın olduğu o zaman Başbakanımız olan Cumhurbaşkanımız tarafından bir davete dönüşmüş oldu. Biz de bu davete icabet ederek aktif siyasete adım atmış olduk. Tabi hayatımızın önceki dönemlerinde de apolitik olmadık. Hem ülkemiz hem de dünya siyasetini yakından takip ettik, eleştirilerimiz oldu, önerilerimiz oldu. 80 öncesi dönemde ayrı bir siyasal bakış, 90’larda farklı bir bakış ve nihayetinde daha da olgunlaşmış bir siyasal birikimden istifade etmiş olduk. 2014 yerel seçimleri bizim için ayrı bir heyecanın, bir enerjinin, bir cesaretin, bir umudun sembolleştiği bir seçim oldu. Onlarca organize saldırıya maruz kaldık.

PKK’nın ve FETÖ’nün saldırılarına ve seçim ile ilgili alicengiz olaylarına maruz kaldık. Buna rağmen hamd olsun, oy oranı olarak olmasa da oy sayısı olarak AK Parti’nin Van tarihindeki en yüksek oyu almış olduk. Fakat nasip olmadı o gün yerel seçimleri kazanmak. Sonrasında yine partimizden uzak kalmadık. 24 Haziran seçimlerinde de partimizin Van milletvekili adayı olduktan sonra meclis faaliyetlerimiz başlamış oldu. Mecliste yoğun çalışmalarımız devam ediyor. Herhalde milletvekillerimiz arasında en fazla ziyaretçi alan ve en fazla telefon alan milletvekilleri arasındayız zannımca. Bunun için bir taraftan çok sevinirken bir taraftan da tüm vatandaşlarımızla yeterince ilgilenmeye fırsat bulamayınca üzülüyoruz tabi” dedi. 

AK Parti’nin bu seçimde de en fazla aday adayı başvurusu alan parti olduğunu dile getiren Gülaçar, şöyle devam etti: 

“Bu partimizin hala ne denli geniş bir toplumsal temsiliyete sahip olduğunu gösteren donelerden biridir hiç şüphesiz. Teveccühün fazla olması bir taraftan memnuniyet verici bir durum olsa da, adayların belirlenmesi noktasında da çeşitli zorluklara sebep olabiliyor. Ancak bu zorlu süreci partimiz adına güzel bir şekilde noktaladığımızı ve seçim çalışmalarına başladığımızı ifade etmek isterim. Birbirinden değerli, binlerce aday adayı arasından il, ilçe ve beldelerimiz için doğru bir yol haritasının sonucunda adaylarımız belirlendi. AK Parti’nin belirlediği adaylar incelendiğinde, belediye başkanlığı görevini yapabilme yeteneğine sahip, aynı zamanda partimizin değerleriyle örtüşen kişilerin tercih ettiği görülebilir.

Partimizin bununla birlikte belirlenen adaylarının seçim bölgelerinin ruhuna uygun, yerelde temsil edecekleri seçmenleri yakından tanıdığı ve seçmenle bir bağ kurabilen adaylar tercih edildi. AK Parti; özetle, hizmet belediyeciliği noktasında beynelmilel bir vizyona sahip, ancak yerelle bağını kaybetmemiş, seçmenleriyle doğru bir ilişki geliştirebilmiş adaylar tercih edildi. Bu ilişkiyi kuramamış kişiler aday olarak teveccüh görmedi. Bahsettiğim bu hassasiyet, ‘gönül belediyeciliği’ sloganımızın, lafta kalmadığının da bir göstergesi aynı zamanda. Bahsettiğim bu kriterlere göre belirlenmiş adaylar, takdir edersiniz ki halk tarafından kabul görüyor, dolayısıyla adaylarımıza ilişkin olumlu geri dönüşler aldığımızı ifade etmek isterim. Tabi tüm il ve ilçe adaylarımıza ilişkin bilgi sahibi olmak çok zor, ancak genel manada müspet bir havanın oluştuğunu söyleyebilirim.” 

Binali Yıldırım, Mehmet Özhaseki, Nihat Zeybekci, Faruk Özlü, Mustafa Demir gibi kamuoyunun daha önce AK Parti kabinelerinden bakan olarak çok yakından tanıdığı isimlerin belediye başkan adayı gösterildiği yönündeki bir soruya da cevap veren Gülaçar, “Bizim için yerel seçimler süreci yeni başlamadı, bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanımız yaptığı istişareler sonucunda ve sürekli kulak kabarttığı kamuoyu yoklamalarının ışığında İstanbul, Ankara ve Bursa gibi büyükşehir belediye başkanlıklarında bir değişikliğe gitti, yaklaşık bir buçuk yıl önce. AK Parti yerel seçimlerindeki zaferleriyle ve hizmetleriyle rüştünü ispat etmiş ve bu vesileyle 17 yıldır iktidarda olan bir parti.

Bugün Recep Tayyip Erdoğan'ı Cumhurbaşkanı yapan 1994 yerel seçimlerde aldığı zafer ve sonrasında İstanbul’a yaptığı hizmetlerdir şüphesiz. Dolayısıyla Cumhurbaşkanımız yerel yönetimlere ayrı bir ihtimam gösterir. Bu noktada partimizin tüm kademeleri yoğun bir çalışma içinde oldu ve kamuoyu yoklamaları dikkate alındı. İstanbul 145 ülkeden daha fazla bir nüfusa sahip, Türkiye’nin lokomotifi. Dolayısıyla bu ili yönetecek kişi Türkiye’nin 1 numarası olmalıydı. Meclis Başkanlığı, başbakanlık ve uzun süre bakanlık yapmış olan Binali Yıldırım’ın adaylığı hem tüm Türkiye’ye hem de dünyaya bir mesajdır. Biz bu işi ciddiye alıyoruz.

Birçok kişi bakanlıktan başbakanlıktan sonra belediye başkanlığını tenzili rütbe olarak görebilir. Ancak bizim partimizde hizmet etmek için makamın adının bir öneminin olmadığını bu seçimde bir kez daha ispat etmiş olduk. Önemli şehirlerimize en tecrübeli siyasetçilerimizin aday gösterilmiş olması, işimizi ne denli ciddiye aldığımızı gösterir” ifadelerini kullandı. 

Kurulduğu günden bu yana AK Parti’nin Türkiye siyasetinde belirleyici bir rol üstlendiğini dile getiren Osman Nuri Gülaçar, “AK Parti’nin hamleleri, siyasi adımları ve gündem oluşturma potansiyeliyle diğer partilere ve siyasi aktörlere de yol gösterici bir parti olmuştur. Bugün de görüyoruz ki diğer siyasi partiler, AK Parti ve MHP öncülüğünde oluşturulan ittifaka karşı pozisyon almak zorunda kalmışlardır. Aslında birbirleriyle birçok açıdan uyuşmayan bu siyasi partiler, sırf AK Parti karşıtlığında birleşerek pamuk ipliğine dayalı bir ortaklık oluşturmuşlardır. Zira HDP, İYİ Parti ve CHP’nin üçünü de kapsayan bir ittifakın başka bir açıklaması olamaz. Fakat dediğim gibi, bu partiler kendilerini bizim belirlediğimiz gündeme ve siyasi koalisyonlara göre konumlandırmak zorunda kalıyorlar. Bir nevi siyasi takipçi olmanın ötesinde bir rolleri yoktur.

Seçmenimizin de siyasette takipçi olanları değil gündem belirleyici olan Cumhur İttifakını tercih edeceğine canı gönülden inanıyoruz. Milletimiz tarih boyunca oyun kurucu olmuş, bölgesel liderlik görevini hakkıyla yerine getirmiştir. Baktığımız zaman günümüz siyasetinde bu potansiyelin bir tek AK Parti ve MHP ortaklığıyla kurulan Cumhur İttifakında olduğu siyasi bir realitedir” dedi. 

“Türkiye ile İran arasında gerek geçmişte, gerekse bugün yaşanan ilişkiler dalgalı bir seyir izliyor” diyen Gülaçar, şöyle devam etti: 

“Bölgesinin iki büyük ülkesi bir yandan işbirliğini geliştirme gayretiyle hareket ederken, diğer yandan bölgedeki olaylar karşısında izledikleri politikalarla kimi zaman karşı karşıya gelebiliyor. Ancak kimi zaman da iki ülke siyasi ilişkilerinde bölgesel meselelerde ortak paydalar bulunabiliyor. Örneğin; İran da Türkiye gibi Suriye’nin ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması taraftarı. Ayrıca ABD başta olmak üzere bazı ülkelerin terör örgütlerine destek vermesine iki ülkede karşı tavır sergiliyor. Son yıllarda ülkemiz ve İran arasında yaşanan en temel görüş ayrılığı Suriye meselesi üzerinde kendini gösteriyor.

Türkiye olarak bizler, Suriye halkının toprak bütünlüğü içerisinde kendi seçtikleri meşru yönetimi eliyle şu anki kaotik durumdan çıkılması için doğru yol olduğunu düşünürken, İran, Esad’a açık destek veriyor. Tabi tüm bu görüş ayrılıklarına rağmen, iki ülkenin bölgesel politikalarındaki ortaklaştığı konular üzerinden bir diplomasi yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. İletişim kanallarının sürekli açık tutulması, Ortadoğu’ya, özelde Suriye’ye barış getirecek bir formülün ortaya çıkması ihtimalini artıracaktır.” 

ABD, İran ve 5+1 ülkeleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadan çıkarak mayıs ayında bu ülkeye yaptırım uygulama kararı aldığını da hatırlatan Gülaçar, “Ağustos ve kasım aylarında iki aşamalı olarak uygulanmaya başlanan yaptırımlar, İran’ın petrol satışlarına önemli darbe vurdu. Bu gelişmelerin gölgesinde iki ülke arasında karşılıklı toplantılar devam ediyor.

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarından muaf tutulan ülkelerden birinin Türkiye olması olumlu bir adım görülmesine karşın, İran Meclisinin iç piyasanın ihtiyacını karşılayacak kadar ülkede üretimi olan benzer malların ithalatını yasaklamasının ticari ilişkileri etkileyecek potansiyelinin bulunduğu belirtiliyor. İran’ın ambargo sebebiyle ithal ikameci ekonomiye verdiği ağırlığı artırması, İran’la ticaret yapan firmalarımızın işini de zorlaştırıyor. Örneğin, bir ara 20 milyar doların üzerine çıkan karşılıklı ticaret hacmi, son dönemde geriledi.

2018 yılında yalnızca 8,76 milyar dolarlık dış ticaret hacmi oluştu. Bu sebeple İran pazarının cazibesinin ambargolar sebebiyle azalabileceğini söyleyebiliriz. Ancak, İran’ın içinden geçtiği ekonomik darboğazın orta vadede aşılacağını düşünüyorum. Sonuçta ambargo ilanihaye sürecek bir uygulama değildir ve İran bu sorunları aşacak güce ve birikime sahiptir. İran Meclisi’nin almış olduğu bu karar, Türkiye ile İran arasında 2015 yılında yürürlüğe giren Tercihli Ticaret Anlaşmasını etkilenmesinden endişe ediliyor. Zira, bu anlaşmanın müzakereleri yaklaşık 10 yıl sürdü. İki ülke karşılıklı 200 civarında malda gümrük vergisi indirimine gitti.

Geçen yılın başında ekonomik yaptırımların başlamasıyla beraber İran tarafından bin 339 malın ithalatı yasaklandı.

Son kararla da 61 ürünün ithalatına yasak konuldu. Tekstilden beyaz eşyaya, gıdadan sağlık malzemeleri ve kozmetiğe uzanan kararın ticarete darbe indirebileceği belirtiliyor.

Bin 339 malın ithal edilmesi yasağı Türkiye’nin İran’a ihracatını yüzde 30 azalttı. 61 ürünün de listeye dahil olmaması için İran Ticareti Geliştirme Kurumuna müracaat edildi” şeklinde konuştu. (İHA)

Editör: Wan Haber