Yargıçlar Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Karadağ, yargıda artık saik tartışması başladığını belirterek, "Yargı hukukun dışına çıktığı ve saik tartışması yaptığı anda siyasallaşır. Türkiye'de bu giderek artıyor. Yargı, Türkiye'de bütün yapı itibariyle bir siyasallaşmanın kıskacında" dedi.
Mersin Barosu, 'Yargının Siyasallaşması' konulu panel düzenledi. Baronun Gökdelen Hizmet Birimi'nde gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak Yargıçlar Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Karadağ, Demokrat Yargı Derneği Başkan Yardımcısı Muzaffer Şakar ve Ankara Barosu avukatlarından Onur Tatar katıldı. CHP Milletvekili İlhan Cihaner'in ise katılamadığı paneli Adana Barosu avukatlarından Mustafa Çinkılıç yönetti. Hakimler, savcılar ve avukatların izlediği panelin açış konuşmasını yapan Mersin Barosu Başkanı Alpay Antmen, yargı sisteminde son yıllarda yaşanan gelişmelerin kaygı verici boyuta ulaştığını söyledi. Evrensel hukuk kurallarının dışına çıkan yasal düzenlemeler ve uygulamaların endişe yarattığını ifade eden Antmen, "Herkesin sustuğu, susturulduğu bir ortamda biz hukukçular konuşmazsak çok yakın bir zamanda 'hukuk', 'adalet', 'yargı' gibi kavramlar, siyasilerin tek söz sahibi olduğu konular haline gelecektir" dedi.
Danıştay 8. Dairesi'nin 'türbanlı kimlik kartı' kararına da değinen Antmen, kararın gerekçesinin kabul edilemez olduğunu savundu. Yürütmenin durdurulmasına ilişkin verilen kararın gerekçesinde avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti ve görevi olduğunun yadsındığını söyleyen Antmen, "Kararı tartışmıyorum ama 'avukatlık mesleği kamu görevi değildir' demek, avukatlık mesleğine saldırmak, mesleği aşağılamaya kalkışmaktır" diye konuştu.
Antmen'in konuşmasının ardından başlayan panelin ilk konuşmacısı Yargıçlar Sendikası Genel Sekreteri Karadağ oldu. 12 Eylül 2010'da yapılan referandumu anımsatan Karadağ, bu referandumun içine yargının yapılanmasının da konulduğunu söyledi. Karadağ, insanların referandum sonucunda kimi hakları elde edeceklerini ve davaların çabuk biteceğini düşünüp 'evet' dediklerini kaydetti. Referandum sonucunda Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) yeniden yapılandığını aktaran Karadağ, "Bu seçimlerde herkes ağabeylerine, kendilerine çay ısmarlayanlara, onlarla aynı masada yemek yiyenlere, telefonla dönenlere oy verdiler. Ama oy verdikleri oyları aldıktan sonra onlarla aynı masada yemek yemediler. Birçok insan HSYK'ya aday olmak istedi. Birçok insana sözler verildi, biz bunları kişi kişi biliyoruz. Sonra HSYK çok kısa bir süre içinde 5 bin hakim ve savcının dosyasını inceledi, Yargıtay'a 160, Danıştay'a 51 üye seçti. Danıştay'a seçtiği üyeler bir yerden baktığınızda benzer renkteki insanlardı ve bakanlık bürokrasisinden gelen hakim ve savcılardı. Adalet Bakanlığı bürokrasisi yüksek mahkemelere yerleştirildi. Yüksek yargı hızını alamadı ve çok kısa bir süre içinde değişmeyen başsavcı kalmadı. HSYK'nın tasarrufları çok kısa sürede kendini gösterdi" ifadelerini kullandı.

"YARGIDA SAİK TARTIŞMASI BAŞLADI"
Silivri, Deniz Feneri davaları, MİT soruşturması, İlhan Cihaner davası, İzmir'deki casusluk davası, en son Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) tutuklamaları ve dün medyaya yansıyan Danıştay'ın kararını (türbanlı avukatlarla ilgili) anımsatan Karadağ, bu mahkemelere yeni atamalar yapıldığını, özel yetkili mahkemede görev yapan hakimler ve savcıların alındığını, yerlerine yeni atamalar yapıldığını söyledi. Karadağ, sözlerine şöyle devam etti:
"Hep bakıyoruz aynı renk, aynı renk. Hepimiz biliriz, eğer bir dava sürüyorsa bu davanın seyrini değiştirecek yasal değişiklikler yapılmaz. Bu yasaldır. Deniz Feneri savcıları değişti, davanın seyri de değişti. Silivri davalarında yargıçlar değiştirildi, bu davaların seyri değişti. Yargı saik tartışması yapmaya başladı. Artık size atılı suçun ne olduğu, bu suçu nasıl işlediğiniz ya da bu eylemin suç olup olmadığı önemli değil. Bu eylemi hangi saikle yaptınız? Eğer bana yönelen, beni tehdit eden bir saikle yaptıysanız bu eylem suçtur, değilse suç değildir. İnsanların savunmaları alınmadı. Polisin yıllarca takip ettiği dosyalar savcılara verildi, 5-10 savcıyla 3-5 gün içinde ifadeler alındı. Soruşturmalarda taşeron savcılar kullanıldı. Savcının soruşturmadan haberi yok ve önüne konulan sorular soruldu."
Bütün bunlar olurken 'yargı siyasallaşmıyor' denilemeyeceğini söyleyen Karadağ, "Yargı hukukun dışına çıktığı, saik tartışması yaptığı anda siyasallaşır. Türkiye'de bu giderek artıyor. Yargı Türkiye'de bütün yapı itibariyle bir siyasallaşmanın kıskacında artık. Yargı örgütlerini ikincileştirme, değersizleştirme, gündemde olan davalardaki itibarsızlaştırmalar. Eğer bir soruşturmanın amacı gerçekten itibarsızlaştırma, değersizleştirme olursa artık böyle giden bir yargı siyasallaşmıştır. Soruşturmalarda, yargılamalarda tutuksuzluk esastı, şimdi tutukluluk esas" diye konuştu.
Demokrat Yargı Derneği Başkan Yardımcısı Şakar da, 'yargının siyasallaşması' kavramını kabul etmediğini belirterek, "Çünkü yargı bizatihi siyasal bir kurumdur. Yargının araçsallaştırılması kavramı daha doğrudur. Yargının siyasallaşmasından kastettiğimiz, yargının siyasal alanın hakimi olan bir grubun eline geçmesidir. Yoksa yargı zaten siyasaldır" ifadesini kullandı.
Yargının tamamen elinde olduğunu düşünen bir iktidarın bütün yolları kapatıp, sadece yargıya başvuru yolunu açık bıraktığını öne süren Şakar, "Oraya giden de istediğini alamıyor zaten. Siyasal alana kim sahip oluyorsa yargıya da o sahip olur. Her kim ki 'yargı siyasallaştı' diyorsa, biliniz ki muhalefettedir; her kim ki 'yargıyı siyasallaştırmam' diyorsa bizzat iktidarın kendisidir" dedi.
Ankara Barosu avukatlarından Onur Tatar ise, "Yargı siyasallaşmamıştır. Bu çok hafif kalır. Yargı bilerek, isteyerek, taammüden, kasten siyasetin emrine girmiştir" diye konuştu.
(KYM-CC-Y)

25.01.2013 17:50:11 TSI

Editör: Wan Haber