Özel olarak, cumhuriyetle birlikte, Türk egemenliğinin Kürdistan’da kurumsallaşması, asimilasyon ve inkâr politikalarının gerçekleşmesiyle, Kürtlere ait kültürel değerler de talan edilmeye başlandı. Özellikle bu süreçte, bilinçli bir şekilde, sanat ve edebiyatta belirgin bir “Kürt” tipolojisi oluşturuldu. Buna göre Kürt/Kürtler, cahil, kaba, kirli, köylü, geri vb. özelliklere büründürüldü. Kuşkusuz bu yapılanlar bilinçli ve sistemli bir politikanın ürünüydü. Bu süreçte kızıl katliamlar sürecinin tamamlanmasından sonra (en son Dêrsim), beyaz katliam sürecine geçildi. Buna benzer uygulamalar, bu politikanın ürünüdür.


Bu süreçte Kürt yazar ve sanatçılar, ya kültürel talana alet oldu ya da bu talanı, bu inkârı görmezden geldiler. Yaşar Kemal, bizatihi, Evdalê Zeynikê’nin en çok beslendiği kaynak olduğunu söyler. Ahmet Arif, Cemal Süreya, Murathan Mungan vb yazarlar da içerik ve siyasi-ideolojik anlamda bu sürecin tam karşısında yer alsalar da, ürünleriyle genel anlamda direnişin, devrimin sesi olsalar da, ürün verdikleri dil kendilerinin beslendikleri coğrafyanın dili olmadığı ve artı olarak kendi dillerini yok etme aracı işlevi gören bir dilde ürün verdiklerinden dolayı, Kürt edebiyatı kapsamı içerisinde değerlendirilemezler.
Kuşkusuz, Kürtler ve doğal olarak Kürdistan Birinci Paylaşım Savaşı süreci ve ertesinde, bilinen sonuçlarıyla dört parçaya ayrıldığından, bir Kürt kimliğinin oluşması çok zor olacaktı. Dolayısıyla her parçadaki Kürtler, egemenleri olan kültürün kimliği ile yoğrulup o kültürle adlandırıldılar. Ancak beslendikleri kültürel değerler, dilde olmasa da içerik ve biraz da biçimde kendi öz kaynağından beslendiği için Kürdi renkler taşıdılar. Ahmet Arif’în şiirleri, Yaşar Kemal’in İnce Memed’i dengbêjvarî bir şekilde Kürt motifler ve haykırışlarla doludur. Kullandıkları dilin Türkçe veya diğer parçalardaki egemenlerin dili olması dolayısıyla da bu Kürdi renkleri o dillere taşımış oldular.

SÜRGÜNDE GELİŞEN DİL

Kürt edebiyatı, Ehmedê Xanî, Baba Tahirê Uryan, Elî Herîrî, Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran gibi klasik ve zengin bir mirasa sahip olsa da, uzun yıllar boyunca yasaklı ve gizli olmasından kaynaklı bir çok güçlükle yüz yüze kalmıştır. Genel anlamıyla toplumsal (üretim ve yönetimsel), özel olarak eğitim olanağından yoksun olması, devlet kurumunca desteklenmemiş (tam tersine yok edilmeye çalışılmış) olması onun günümüze sağlıklı ve gelişkin bir şekilde ulaşmasını engellemiştir.

Dolayısıyla ancak son Kürt Özgürlük hareketinin gelişip yükselmesiyle ve bu alandaki ulusal kazanımların da sonucunda toplumla, yaşamla bir bağ kurma olanağını yakalamıştır. 12 Eylül faşist diktatörlüğü ile beraber sürgünde, özellikle de Avrupa ve özellikle de İsveç’te, sürgündeki Kürt aydın ve siyasetçilerin öncülüğünde, dil ve edebiyat alanında önemli gelişmeler yaşanmışsa da, bunlar ülke topraklarında kendi insanlarıyla buluşma olanağını, ancak Kürt özgürlük hareketinin gelişmesiyle bulabilmiştir. Ancak, özellikle kuzey parçasında (Türkiye), Kürt dili eğitim olanağından hala yoksun olduğundan dolayı üretilen edebiyat ürünleri hak ettikleri ilgiyi bulamamakta, bu da Kürt dili ve edebiyatı için olması gereken gelişmeleri sağlayamamaktadır.  

ULUSAL ESARETİN ETKİSİ

Son yıllarda Kürtçe önemli eserler ortaya çıkmaktadır. Kürt edebiyatı için ekol tartışması kanımca erken bir tartışmadır. Kuşkusuz Kürtçe eserler bu anlamıyla adlandırılıp sınıflandırılabilinir, yaşadıkları parçaya göre egemen kültürdeki yazın geleneği veya yazarlardan etkilenme olması doğaldır. Başka ülkelerdeki yazar veya ekollerden etkilenmeleri doğal olduğu gibi. Ancak Kürtlerin yaşamakta olduğu ulusal, siyasal sorunlar ve savaşın hala coğrafyalarında günlük yaşamın bir parçası olması nedeniyle, Kürtler kendi dillerini yaşatma ve geliştirme derdinde iken, bu konuda daha çok yol kat etmeleri gerektiğine inanıyorum. Bu anlamıyla Güney Kürdistan’da Şêrko Bêkes, Bextiyar Elî, Ferhad Pîrbal, Ebdûlah Pêşew; Rojava’da Ehmed Huseynî, Helîm Yusiv, Jan Dost, Fawaz Hüseyîn; Kuzey’de Memet Uzun, Rojen Barnas, Memet Dicle, Ömer Dilsoz, Berken Bereh, Arjen Arî,Mem Bawer,  Fewzî Bîlge, Kawa Nemir, Şener Özmen gibi yazarlar Kürt yazını için oldukça umut vericidir.

Kürt toplumunun geleneksel yapısı ve geleneksel değerlerin aşılamamsı bu konuda özellikle devletleşememeden kaynaklı eğitimsel olgu ve süreçlerin yokluğu, yazarları daha çok alegorik ve realist bir tutum takınma durumuyla baş başa bırakmıştır. Özellikle de ulusal esaretin devam ediyor olması, ulusal hakların elde edilmemiş olması, bağımsız veya buna benzer yapılanmaların gerçekleşmemiş olması, Kürt yazarını daha çok duygusal alana, şiire yöneltmiştir. Roman biraz da uluslaşma olgusu ile iç içe olan bir olgudur, ancak şiir ve öykü daha çok duygusal anlatı biçimleridir.

DİL DERYAYSA EĞER…

Değerli dilbilimci Feqî Hüseyin Sağnıç, “dil deryadır” derdi. Dil, derya ise eğer; sanat ve edebiyat da dilde dolaşabilme araçlarıdır. Bu anlamıyla bakıldığında, Kürtlerin bu seyahatte çok yol kat ettikleri söylenemez. Kat edilen yoldan kasıt, Kürt edebiyatının Dünya edebiyatı sularında seyredebiliyor olmasıdır. Kuşkusuz var olan gelişmeler Kürt edebiyatını kısa vadede böyle bir sonuca götürebilecek karakter ve güce sahiptir.

Yol almak, ilerlemek; tamamen ulusal kültürel ve kendi dillerinde, özgürce eğitim görebilme hakkını elde edebilmeye bağlıdır. Çünkü bilindiği üzere, eğitim olmadan dil, dil olmadan da sanat ve edebiyatın gelişmesi olası değil.

Bedirxanîlerin öncülüğünde tarihteki yerini alan “HAWAR” geleneği, sonrasında İsveç ekolu şeklinde de değerlendirilen “sürgündeki Kürt edebiyatı”, asıl büyük hamlesini, dört parçada gelişip serpilen özgürlük mücadelesi ve başta eğitim olanağı olmak üzere özgürlüklerin elde edilmesi ile yapacaktır.

İsmail DİNDAR - Evrensel

Editör: Wan Haber