CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sandık ve seçmenin taşınmasını tehlikeli olduğunu söyleyerek, bunun “Orada devlet yok” anlamına geldiğini savundu. Kılıçdaroğlu, "Taşımalı seçmenle sonuçlar kesinlikle şaibeli hale gelecektir ve tartışılacaktır da" derken, "Sandığın ya da seçmenin taşınması diye bir uygulama çok tehlikeli. Bu şu anlama geliyor; orada devlet yok. Devletin olmadığı bir ortam yaratmış oluyorsunuz ki bu çok tehlikeli" ifadelerini kullandı.

Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan’a konuşan Kılıçdaroğlu, Fransa’daki programı nedeniyle yarın Meclis açılışına katılmayacak. Bunun Cumhurbaşkanı’nı protesto amaçlı olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu “Ankara’da olsaydım Cumhurbaşkanı’nı dinlerdim” dedi.

Çevikcan’ın Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşme şöyle:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün partisinin seçim bildirgesini açıklayacak. 7 Haziran seçimi öncesi başta emeklilere yönelik vaatleri olmak üzere ortaya attığı projeler büyük ilgi çeken ve tartışılan Kılıçdaroğlu ile dün telefonla görüşme imkanı buldum. Yapacağı konuşma üzerinde çalışan CHP lideri, 1 Kasım için de özellikle ekonomi odaklı, ilgi çekici ve gerçekçi projelerini açıklayacaklarını söyledi.

Kılıçdaroğlu’nun başta Güneydoğu’daki bazı ilçelerde sandıkların taşınması kararlarının çıkması olmak üzere kritik konulardaki açıklamalarını şöyle aktarabilirim:

Yurt dışı seçmen terörü soruyor: (Yurt dışı seçmenlerin ilgisi konusunda) Bu kez daha iyi görünüyor. Biliyorsunuz zaten biz 2 yıldır yurtdışında örgütlenmeye başladık. İlgi iyiydi. Yurtdışındaki seçmenin beklentileri bir hayli fazla. Koalisyonun neden kurulamadığını soruyorlar, Suriye konusu her resmi temasta gündemin önemli maddelerinden biri oldu. Terör konusu tabii gündemdeydi. Yurtdışındaki seçmen daha çok, ‘bugüne kadar hiçbir şey yokken terör birden bire neden başladı’ diye soruyor. Doğru. Düne kadar yoktu, birden bire başladı maalesef. Bu da haklı olarak onların aklına pek çok soru getiriyor. Sonuçta çok sıkıntılı bir tablo var. Onlar da bunu görüyorlar. Biz de görüyoruz.

Bir partinin çözebileceği sorunlar olmaktan çıktı: (Önce Türkiye sloganının seçilmesi konusunda) Son dönemde yaşadığımız atmosfer tabii bu sloganı seçmemizde ana etken oldu. Hem de Türkiye’nin gerçekten gittikçe ağırlaşan sorunları var ve bu sorunlara çözüm üretilmesi lazım. Ve bu çözümler üretilirken de özel siyasal bir beklenti içine düşmemek lazım. Ülke bu kadar ağır sorunlar yaşarken seçimlerde diğer partiden nasıl oy alabiliriz kaygısı içine girmemek gerekiyor. O nedenle biz ‘Önce Türkiye’ dedik. Ülkenin temel sorunlarına çözüm bulma konusunda siyaset yapma esastır. Ve bu sorunlar da bir partinin tek başına çözeceği sorunlar olmaktan çıktı. Sorunlar 13 yıldır çözülmediği için. Terör bunlardan birisi, ekonomi bunlardan birisi, dış politika bunlardan birisi. Türkiye, çok büyük bir ivme kaybediyor. Yazık; hepimiz aynı ülkede yaşıyoruz. Bu ülkenin güzel yönetilmesini istiyoruz. Fakat tablo parlak bir tablo değil.

Taşımalı oy ‘orada devlet yok’ anlamına geliyor: (Taşımalı oy tartışmaları konusunda) Sandığın ya da seçmenin taşınması diye bir uygulama çok tehlikeli. Bu şu anlama geliyor; orada devlet yok. Devletin olmadığı bir ortam yaratmış oluyorsunuz ki bu çok tehlikeli. Üstelik bu ortam bir kamu binasında gerçekleştirilecek. İnsanlar oyunu gidip orada kullanacak. Mesela bir okulda. Ülkenin bu kadar ciddi sorunları varken bunların tümünü bir kenara atıyorsunuz ve başka bir şeyle uğraşıyorsunuz. ‘Seçim sandıklarını nasıl götürebilirim’ diye uğraşıyorsunuz. ‘Güvenlik yok, güvenlik sağlayamıyorum’ diyorsanız sizin o zaman o yönetimde o bakanlık koltuğunda ne işiniz var? Siz güvenliği sağlamak zorundasınız. Emin olun ben bunu ilk duyduğumda inanamadım. ‘Herhalde espri yapıyorlar, böyle bir şey olamaz’ dedim. Fakat sonradan işin ciddi olduğu ortaya çıktı. Böyle bir şey olur mu? Anayasal kurallar belli. Seçim yasası var. Tabii böyle bir talebin güvenlik güçlerinden gelmesi asıl garip olanı. Bir taraftan diyorlar ki ‘terörün belini kırdık’, öbür taraftan düşünün Diyarbakır’ın ortasında bir mahalle ‘okula sandık kurulacak onun güvenliğini sağlayamıyoruz’. Bu nasıl çelişki, o zaman siz neyin güvenliğini sağlıyorsunuz? Aklıma bir şey geliyor ama söyleyemiyorum.

Sonuçlar şaibeli hale gelir: Taşımalı seçmenle sonuçlar kesinlikle şaibeli hale gelecektir ve tartışılacaktır da. Siz, HDP başta olmak üzere bunu kullanmasına imkan vermiş olacaksınız. Niye imkan veriyorsunuz, yapmayın böyle bir şey. Süreç kesinlikle bir siyasi tercihle çalışıyor. Asıl doğru olmayanı da bu zaten.

Potansiyelimiz olan yerlerde çalışacağız: (Miting programı konusunda) Doğu, Güneydoğu’ya da gideceğim. Daha fazla oy alma potansiyelimiz olan yerlerde daha fazla çalışmak gibi bir çabamız var. Daha fazla milletvekili kazanabileceğimiz yerlere ağırlık vereceğim.

Hedef tek başına iktidar: (Demirtaş’ın ‘CHP-HDP koalisyonu olabilir’ sözleri konusunda) HDP demokratik bir parti, ancak her siyasi parti tek başına iktidar olmak ister. Bizim asıl amacımız tek başına iktidar. Bunu bir tarafa bırakıp, ‘idare edelim götürürüz’ dersek bu doğru olmaz. Yeniden koalisyon durumu ortaya çıkarsa o zaman koşullara bakılır. Doğrusunu isterseniz HDP ile şu aşamada bir koalisyon seslendirmenin mantığı yok. Şu andaki koşullara baktığınızda böyle bir olayın gerçekleşmesi zaten imkansız gibi gözüküyor. Bu çağrılar HDP’nin çok fazla yalnızlaşmanın sonucu da olabilir.

Denklemleri konuşmanın mantığı yok: (Davutoğlu’nun ‘Ak Parti’siz denklem olmayacak’ sözleri konusunda) Siyasette 24 saatin çok uzun bir zaman olduğunu artık herkes biliyor. Dolayısıyla bugünden denklemleri konuşmanın da hiçbir mantığı yok. Türkiye’nin ağırlaşan sorunları var. Bunlara çözüm bulmamız gerekiyor. Türkiye, kısır çekişmelerden ve tartışmalardan kurtulmak zorunda. Davutoğlu hâlâ eski kısır çekişmelerden medet umar bir politika izlemeyi sürdürüyor. Bu doğru değil. Bundan vazgeçmesi lazım. Bu Türkiye’nin yararına da değil.

Ankara’da olsam dinlerdim: (Cumhurbaşkanı’nın Meclis’te konuşacağı 1 Ekim’de yurtdışında bulunacak olması konusunda) Bunun bir protesto ile ilgisi yok. Biz, bu programa daha önce karar verdik. Lyon’a gideceğimiz ben daha yurtdışındayken belli oldu. Orada ısrarcı oldular. Tekrar Ankara ile konuştuk. Gidebilir miyiz gidemez miyiz diye. Bir hesap yaptık. Lyon’a da gitmemiz gerektiğini düşündük. Bir talebi karşılayacağız. Bunun Cumhurbaşkanı’nı protesto ile hiçbir ilgisi yok. Zaten parlamento açılacak, kapanacak. Komisyonları oluşmayan bir parlamentodan söz ediyoruz. Tekrar seçime gidiyoruz. Dolayısıyla açış konuşması da usulen anayasanın gereği olarak yapılacak Cumhurbaşkanı tarafından. Ankara’da olsaydım Meclis’e gelir Cumhurbaşkanı’nı dinlerdim.

Esad’lı ya da Esad’sız barış: (Suriye’deki Esad’lı ya da Esad’sız geçiş dönemi tartışmaları konusunda) AKP hükümeti dış politikayı öteden beri iyi okuyamadı. Çünkü dünya dengelerini bilmiyordu. Dünya dengelerinden bağımsız kendilerinin her şeyi yapabileceklerine inanıyorlardı. Ama bugün geldiğimiz noktada görüldü ki, farklı bir denklem ve farklı bir dünya var. Farklı dengeler var ve o dengelere her ülkenin dikkat etmesi gerekiyor. Biz, ister Esad’lı ister Esad’sız Suriye’de barışın olmasını istiyoruz. Bizim temel arzumuz bu. Biz bunu en başından beri ifade ettik. Fakat AKP yönetimi, Esad’ın birkaç haftalık ömrünün kaldığını falan söylüyorlardı, hatırlarsanız. Böyle bir düşünceden yola çıkmışlardı. Ama bugün geldiğimiz noktada tablo gayet net görünüyor. Hata yaptıkları görülüyor. Şimdi bu hatadan çıkmanın yollarını arıyorlar. O nedenle bu tür açıklamalar yerli yersiz yapılıyor.

Türkiye çıkarları açısından ele almalı: (Rusya ve ABD liderlerinin Suriye ve Esad ile ilgili açıklamaları konusunda) Kendi ülkelerinin çıkarları ve seçmen kitleleri var. Daha önce kullandıkları cümleler var. Şimdi bütün bunların hepsi ortada duruyor ve yeni bir denklem içinde olayları ele alıp ona göre pozisyon alıyorlar. Türkiye de bunları kendi çıkarları açısından ele alıp değerlendirmek zorunda.

Barış içindeki Suriye’ye göndermekten bahsediyorduk: (Suriyelileri göndermeliyiz açıklaması ile bugün yaptığı mültecilerle ilgili açıklamalar konusunda) Sözlerimde bir çelişki yok. Bir parti lideri ne söylemiş metnin tamamı okunur. Ben, ‘Suriyelileri göndermeliyiz’ derken şunu söylüyordum; ‘Suriye’de savaş bitireceğiz ve Suriyelileri de kendi ülkelerine göndereceğiz’. Barış içindeki bir Suriye’ye göndermekten bahsediyorduk. AB ile resmi görüşmeler yaparken ‘Suriye’de barışın sağlanması Suriyelilerin Suriye’ye gitmesi açısından yeterli değildir. Aynı zamanda Suriye’nin onarılması lazım’ demiştim. Suriyelilerin insani koşullarda kendi ülkelerine dönmeleri lazım. Bu düşüncem bugün için de geçerli. Suriyeliler kendi ülkelerine dönmek istiyorlarsa bunun koşulları sağlanmalı. (Milliyet)

Editör: Wan Haber