Aram Ekin Duran, Deutsche Welle Türkçe’deki haberinde, 32 yıl önce imzalanan Aydınlar Dilekçesi ile Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin metnini karşılaştırdı.

Türkiye’de 1128 akademisyenin kaleme aldığı ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisinin ardından başlayan tartışma, imzacı akademisyenlerden bazılarının gözaltına alınmaya başlaması ile adli boyut kazandı. Metne imza atan Kocaeli Üniversitesi’nde görevli akademisyenlerden 21’i hakkında gözaltı kararı çıkarıldı, 14’ü gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar savcılıkça serbest bırakıldı. Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde üç akademisyenin evinde arama yapılırken, Giresun Üniversitesi imzacı öğretim üyesini görevden uzaklaştırdı. Gaziantep’te dört ve Mersin’de 20 akademisyene soruşturma açıldı.

Bursa’da ise Uludağ Üniversitesi’nde Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi’nin imza metnine destek veren Aylin Çakı ve Gökhan Yavuz Demir üniversite kampüsünde gözaltına alındı. İstanbul’da bulunan Arel Üniversitesi dokuz akademisyeni görevden uzaklaştırdı.

AB ve ABD’den gözaltılara tepki

Bu gelişmelerin ardından ülke çapında edebiyat, basın ve hukuk dünyasından imzacı akademisyenlere destek için yeni imza kampanyaları başlatılırken, Noam Chomsky ve Tarık Ali gibi dünyanın önemli entellektüelleri de Türkiye’deki akademisyenlere destek açıklamaları yaptı.

CHP ve HDP gözaltılara sert tepki gösterirken, ABD ve AB’den de hükümeti eleştiren açıklamalar geldi. ABD Ankara Büyükelçisi John Bass, yazılı bir açıklama ile akademisyenlere soruşturma açılmasını ve gözaltıları eleştirdi. Bass, “Hükümet eleştirisi ihanet ile eşdeğer değildir” ifadesini kullandı. AB Dış İlişkiler sözcüsü ise yaptığı açıklamada birliğin Türkiye’de Güneydoğu’da gerçekleştirilen operasyonları eleştiren bir bildiriye imza atan akademisyenlerin gözaltına alınmasını “son derece endişe verici” bulduğunu ve gözaltıları kınadığını ifade etti.

Adalet Bakanı Bozdağ: PKK’nın görüşleri

Ancak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, dün tüm eleştirilere karşın akademisyenlerin PKK propagandası yaptığı fikrinde ısrar etti. Bozdağ, “Bildiride dile getirilen görüşler PKK’nın görüşleridir. Böyle bir bildiriyi ancak PKK terör örgütü yazabilir” diyerek hükümetin gözaltı ve soruşturmalara ilişkin tavrını ortaya koydu.

1984

‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisine imza atan akademisyenlerin soruşturma ve gözaltılara uğraması, akıllara Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı olduğu ve Türkiye’nin askeri vesayet altında olduğu 1984’te bir grup aydın tarafından kaleme alınan ‘Aydınlar Dilekçesi’ni getirdi.

Aydınlar Dilekçesi’nde imzası bulunan isimler, bugün yaşananlar ile 1984 Türkiye arasındaki farkları ve benzerlikleri DW Türkçe’ye yorumladı.

Gencay Gürsoy: Cadı kazanı kaynatılıyor

Aydınlar Dilekçesi’nde imzası bulunan isimlerden biri olan Prof. Dr. Gencay Gürsoy, 1984’te askerin ülkeyi yönettiği bir dönemde 1256 kişinin demokrasi, insan hakları ve özgürlük talepleri ile ortaya çıktığını hatırlattı.

O dönemde bildiri yayınlamak yasak olduğu için Cumhurbaşkanı’na bir dilekçe yazıldığını ancak dilekçenin Cumhurbaşkanlığı tarafından kabul edilmediğini belirten Gürsoy, “Daha sonra bu dilekçe bir bildiri haline geldi ve tabi büyük tepki gördü.General Evren ‘Ne yapayım böyle aydını’ gibi açıklamalarla imzacıları vatan hainliği ile suçladı” diyor. 32 yıl sonra Türkiye’de yine demokrasi talebini içeren bir bildirge kaleme alındığını ancak bu kez gösterilen tepkilerin 1984’ten daha ağır olduğunu belirten Gencay Gürsoy, “Cumhurbaşkanı ağza alınmayacak sözlerle imzacıları suçluyor, savcılar derhal harekete geçip gözaltılara başlıyor, YÖK akademisyenler için soruşturmalara başlıyor. Bunların üstüne bir de mafya babası çıkıp akıl almaz tehditler savuruyor. Ükede büyük bir cadı kazanı kaynatılıyor” diye konuşuyor.

Gürsoy, bugün yaşananlar ile Aydınlar Dilekçesi arasındaki en önemli farkın ise toplumsal kesimlerin bugünkü bildiriye destek vermesi olduğuna işaret ediyor. “Biz 1984’te zar zor imzacı bulmuştuk. Hatta dava açılınca bazı isimler imzasını geri çekti. Toplumsal bir destek yoktu. Oysa bugün tüm yıldırma politikalarına rağmen gazeteciler, yazarlar, hukukçular, siyasetçiler akademisyenlerin bildirisine sahip çıkıyor. Toplumda haksızlıklara karşı 1984’ten daha güçlü bir tutum var” değerlendirmesinde bulunuyor.

Turgut Kazan: Askeri dönemde böylesine linç yoktu

‘Aydınlar Dilekçesi’ne imza verdiği için o dönem kovuşturmaya uğrayan İstanbul Barosu eski Başkanı Avukat Turgut Kazan da bugün yaşananların 1984’ten daha vahim olduğunu vurguluyor. Askeri darbe ile göreve gelen ve Türkiye tarihinin en antidemokratik anayasasını hazırlayan Kenan Evren’in de tıpkı bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı gibi görüşlerini açıklayan akademisyenleri vatan hainliği ile suçladığını hatırlatan Kazan, “Ama 32 yıl önce Aydınlar Dilekçesi’ne imza veren kimse bir anda gözaltına alınmadı, kimsenin evi aranmadı. O dönem ne Başbakan ne Adalet Bakanı bu konuda suçlayıcı açıklamalar yaptı. Bir mafya lideri imzacılara ‘kanınızla duş alacağız’ diye tehditler savurmadı. Gazetelerde, televiyonlarda böylesine bir linç kampanyası yapılmadı. İşte bunlar,bugünü 1984 ile ayıran özellikler” diyor. Bugün barış isteyen akademisyenlere yönelik linç kampanyasının Türkiye’nin 32 yılda demokrasi adına kat ettiği mesafeyi göstermesi bakımından çok üzücü olduğunu vurgulayan Turgut Kazan, “Yaşananlar Türkiye için büyük bir utanç. Bugünün iktidarı, askeri dönemin bile gerisine düştü” diye konuşuyor.

Aydınlar Dilekçesi

Aralarında Aziz Nesin, Uğur Mumcu, Halit Çelenk, Yalçın Küçük, Erdal Öz gibi isimlerin olduğu yaklaşık 1300 aydın, 1984’te 12 Eylül döneminde yaşanan hak ihlalleri ve antidemokratik uygulamalara karşı bir dilekçe hazırladı ve 15 Mayıs 1984’te Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı’na verdi. Ancak dilekçenin yayınlanması aynı gün Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından yasaklandı. Ankara 1 no.lu Sıkıyönetim Mahkemesi, dilekçede imzası bulunan 59 kişi hakkında dava açtı. 7 Şubat 1986’da karara bağlanan davada tüm sanıklar suçlamalardan beraat etti. (Deutsche Welle Türkçe)

Editör: Wan Haber