Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Hukuk Fakültesi tarafından Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili İbrahim Okur'un katılımı ile "HSYK'nın Oluşum Yapısı ve Yargı Bağımsızlığı Konulu" seminer düzenlendi.
HKÜ Konferans Salonunun da düzenlenen seminere HSYK Başkan Vekili İbrahim Okur, HSYK Genel Sekreter Muzaffer Bayram, Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Engin Durnagöl, Şehitkamil Kaymakamı Mehmet Aydın, HKÜ Rektörü İbrahim Özdemir, Dekanlar, Öğretim Üyeleri ve öğrenciler katıldı. Seminerin açılış konuşmasını yapan HKÜ Rektörü İbrahim Özdemir, dünya tarihinde bir çok imparatorlukların kurulduğunu belirterek, "Ancak genellikle iki İmparatorluğun çok dinli, çok milletli, ve çok dilli toplumlarını barış ve huzur içerisinde bir arada yaşatabildiği, böylece tarihe damgasını vurduğu ifade edilir. Bu iki İmparatorluk Roma ve Osmanlı'dır. Latince, 'Roma Barışı' anlamına gelen Pax Romana Roma İmparatorluğu'nun uzun soluklu barış dönemi için kullanılır. M.Ö., 27 M.S 180 dönemini kapsar. Terim, Roma yönetimi ve Roma Hukuk Sistemi altında, aralarında kavga eden rakip liderlerin ve eyaletlerin, bazen sert bir şekilde barıştırılmasından çıkmıştır. Pax Otomana ise Osmanlı İmparatorluğu toprakları üzerinde yaşayan farklı millet ve dinlere mensup toplumların özellikle de, 16. ve 17. yüzyıllarda dünyanın diğer bölgelerine nazaran istikrar ve barış içerisinde yaşamasını ifade etmektedir. Princton Üniversitesi öğretim üyesi Macar Gabor Agoston'a göre Osmanlılar, 'tarihinin en büyük, en uzun ömürlü, çok dinli ve çok ırklı imparatorluklardan birisini kutrular. Osmanlılar, kuzeyde, Macaristan, güneyde Yemen, batıda Cezayir ve doğuda Irak'a uzanan bir bölgeyi barış ve huzur içerisinde idare ettiler. Ünlü tarihçimiz Prof. Dr. İlber Ortay'lıya göre, 'Osmanlı Barışı' bir abartma tabir değildir, yanlışta değildir. İlber hocaya göre, Osmanlı üçüncü Roma olarak ta adlandırılabilir. Tarihin bir döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun özellikle Balkanlar ve Ortadoğu'da kendini ortaya koymasıdır. Çözümsüzlükler kadar çözüm ümidi de Osmanlı devrine gidiyor. İstanbul'un fethi ve 2. Mehmet'in (Fatih) idaresi ile Osmanlı barışının temelleri atılmıştır. Osmanlı yenidünya şartlarına intibak eden ve uluslaşmaya geçişi sağlayan son imparatorluktur. Yerel kültürleri yok eden koloni imparatorlukların aksine 'İngilizler hindi sınıfını, Fransızlar, mağrip Arap medeniyetini yok ettiler' Osmanlı İmparatorluğu yerel kültürleri ve küçük hakları da ulus çağına taşımıştır. 600 yıl yaşamış olan 'Osmanlı Barışı' ile pak çok millet ve din mensubu yüzyıllar boyu barış ve huzur içerisinde bir arada yaşadığını ifade etmiştik. Kutadgu Bilig'den Adaletnameler'e kadar Türk tarihindeki metinlerinden, ve uygulamalarından hareket eden dünyaca ünlü tarihçimiz Halil İnalcık'a göre, bu işin sırrı 'hukuk devleti' olma anlayışından, kaynaklanmaktadır. Bundan hareketle, Türkiye 21. yüzyılda, bölgesinde güç ve dünyada söz sahibi olacaksa bunu sadece ekonomik kalkınma ve kişi başına düşen GSMH artırmakla gerçekleştiremez. Ekonomik gelişmeye paralel ve bunun sürdürülebilir olmasının da şartı olan adalet duygusu ve hukukun üstünlüğü ilkesini şair edinerek, topraklarında yaşayan etnik, dini ve kültürel tüm çeşitlikleri zenginlik olarak kabul ederek, hukuk devleti çatısı altında bir arada yaşamalarını sağlamakla yapabilir. Ülkemizde son yıllarda hukuk alanında şahit olduğumuz gelişmeleri bu açıdan değerlendiriyor ve önemsiyoruz" dedi.
Öğrencilere, HSYK'nın Oluşum Yapısı ve Yargı Bağımsızlığı konulu seminer veren HSYK Başkan Vekili İbrahim Okur ise, önemli konulara değinerek, " Ülkenin son yıllarına bakarsanız, Türkiye'nin 10 büyük ekonomi arasına girmesi, 7 büyük ekonomi arasına girmesi, dünya da sözünün dinlenmesi, itibarlı bir ülke olması, ekonomik verilerle mümkün değildir. İstikrarlı bir hukuk devleti iseniz bu mümkündür. Eğer bir istikrarlı bir hukuk devleti yoksa bunları sağlayamazsınız. Yabancı yatırımcı sizin ülkenize gelmez. Mahkemelerinizde çıkacak kararlar konusunda çelişkiler varsa, yargıya güvenilmiyorsa, ne vatandaşınız güvenir, nede yurt dışından gelecek kişi güvenir. O zaman da siz istediğiniz kadar büyük bir ülke olmaya çalışın, büyük ülke olamazsınız. Hedeflerimizi büyük koymak zorundayız, büyük hedeflere giderken de, iyi hukukçulara, donanımlı hukukçulara ihtiyacımız var. Adalet'e güven duyulmasına ihtiyacımız var, yargıya güven duyulmasına ihtiyacımız var. Bunlarda fert, fert her birimizin sorumluğu olan alanlardır" diye konuştu.
HYSK'nın görevleri üzerine konuşan Başkan Vekili İbrahim Okur, "Bizde yargı olarak, HYSK olarak, bu nokta da ne yapabiliriz. Yani vatandaş memnuniyetini sağlayacak. Bu memnuniyet sadece vatandaşı hoşnut etmek için değil, yargıya olan güven ile ilgilidir. Eğer sis azarlanıyorsanız, korkuyorsanız, yargıya güvenmiyorsunuz, başka bir sorun başlıyor. Şimdi anketlere bakıyoruz, tüm Türkiye'de Bilge Üniversitesi'nin yaptığı bir anket. Yargıya duyulan güven yüzde 42. Şimdi bir ülkenin yargısına yüzde 42'mi güvenilmeli? Hayır, çok daha yüksek olmalı. 2010 yılında bu oran artıyor. Yüzde 63, yüzde 64 oranına kadar yükseliyor. Uluslar arası bir kuruluş, Avrupa Birliği ülkelerinde yaptığı ankette, Türkiye'nin oranı yüzde 64 çıktı. 2008 ile 2010 yılında Türkiye'de ne değişti diye bakıyoruz, yargıda hızlanma mı oldu? Hayır. Mahkemeler daha seri karar mı veriyor? nitelikli karar mı veriyor? Hayır. 2008 yılının Türkiye'si neyse 2010 yılının Türkiye'si de aynı. Değişen bir şey var arkadaşlar. Vatandaşta farkındalık arttı. HSYK tartışıldı, Referandum yapıldı, vatandaş gitti yüzde 58 oranında oy verdi, 'Evet, ben bu değişikliği onaylıyorum' dedi. Referandum'un ana ekseni hatırlayın HSYK'ydı. Tartışmalar onun üzerine yürümüştü. Vatandaş, asıl 2010 yılına geldiğimizde, bir umuda oy veriyor. Yargıya güveniyorum derken, yüzde 64 yargıya güvendiğini söylerken, bir umudu, gerçekleşmesini hayal ettiği bir umudunu söylüyor bize. yüzde 42'den yüzde 64'de çıkması değişen bir şey olmadı. Verilere bakıyorsun aynı veriler, hatta daha da gecikmeye başlamış. Yargılama süresi daha da uzun sürüyor. İşte o nokta da HSYK'nın tarihi bir görevi var diye düşündük. Kurucu HSYK olarak, tarihi bir sorumluluğu var. Ya vatandaşın bu umudunu gerçekleştireceğiz ve Türkiye'de yargı istenilen seviyeye gelecek, yada vatandaşın umudunu, bir daha tekrar canlanmamacasına öldüreceğiz. Bir daha vatandaş diyecek ki, 'Bundan sonra artık ben bu ülkede bu yargıya güvenmiyorum' diyecek. Bunun içinde biz göreve başlar başlamaz, yargıda durum analizleri toplantıları düzenledik. bun 700 hakim ile beyin fırtınası gerçekleştirdik. Grup halinde oturduk, 'sizce yargının en önemli sorunu nedir? Çözüm öneriniz nedir?' diye sorduk. Bu soruya cevap aradılar. Bunun sonuçlarını aldık, birleştirme tutanakları yaptık, final toplantısı yaptık, hakim ve savcılara da bunu oylattırdık. Bu puanlama sonucunda ortaya çıkan tabloyu Adalet Bakanlığı'na ilettik. Kendi yapabilecekleri kendimiz, kendi yapamacaklarımızı da ilgili kurumlara ilettik. Cumhuriyet tarihinde ilk kez, uygulamada ki hakim ve savcıların görüşleri, yasa metni ne dönüştü" şeklinde konuştu.

"TÜRKİYE'DE YARGI İŞLEMİYOR"
Türkiye'de şuanda 6 Milyon, dava dosyasının olduğunun altını çizen Başkan Vekili Okur, "Bunu 5 bin 300 hakim yapıyor. Avrupa oranları ile kıyaslandığında korkunç bir rakam. Hakim başına ortalama bin'in üzerinde dosya düşüyor. Şunu hesaplamıyorum, küçük ilçede, 200 dosya ya bakan hakim var, Gaziantep'te 2 bin dosya ya bakan hakim var, İstanbul'da 3 bin dosya ya bakan hakim var. Ortalamadan bahsediyorum. Ortalama hakim başına bin 400 dosya düşüyor. Savcılarda durum farklı mı? Hayır. 6 Milyon soruşturma evrakına da 4 bin savcı bakıyor. Savcı başına da ortalama bin 400 evrak düşüyor. Yargıya intikal etmeyen birçok şey, yargıya intikal ediyor. Dünya'yı yeniden keşif etmeye gerek yok. Avrupa'da Amerika'da pek çok mekanizma geliştirmişler. Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları dediğimiz yollar geliştirmişler. Yargıya intikal etmeden sorun çözülüyor. Yargı en son başvurulacak yer. Oysa bizim sistemimizde yargı ilk koşulacak yer,. Hakem heyetlerimiz yok, çok basit bir örnek. Tüketici hakem heyetleri, sistemi gayet güzel işletiyor. Tüketici mahkemelerin işini gerçekten hafifletiyor. Bunu diğer alanlara yaygınlaştırmamışlar. Arabuluculuk henüz hayata geçiremedik, hayata geçirmeye çalışıyoruz. Cezada uzlaşma işlemiyor şuan da müessese olarak, Bazı kurumları getirmeye çalışıyoruz ama, uygulamada sıkıntılar yaşıyoruz. Bu kadar iş yükü altında, bu kadar az hakim ve savcı ile meslektaşlarımız gerçekten çok büyük fedakarlık yapıyorlar. Ama sonuçta onlarda insan, onlarda kapasitelerinin belli bir limiti var, onu zorlayamıyorlar, aşamıyorlar. O zaman biz vatandaş olarak diyoruz ki, sizin pencerenizden baktığımızda Türkiye'de yargı işlemiyor, yargı çok geç işliyor. Öngörülebilir değil süreçler. Bir Vatandaş boşanma davası açarken, davanın ne zaman sonuçlanacağını kestire bilmesi lazım. Bizde bu mümkün değil. Bizde gayri menkul davası açtığınızda, bunu kestirmeniz mümkün değil. Benim İzmir'de bir tanıdığım vardı, görevden alınmıştı dava açtı. 4 yıl sonra Danıştay'da dava bittiğinde, kendisi vefat etmişti. Ama Danıştay göreve iadesini onayladı, ömür tarafta görevine dönmüştür herhalde. O zaman siz yargıya güvenebilir misiniz? İşte biz HSYK olarak, tüm bunlardan yola çıkaraktan, dedik ki, bizim görevimiz, sadece hakim ve savcıların tayinini yapmak, disiplin kararlarını vermek değil. Ülkenin böyle bir sorunu var, bu soruna el atmak zorundayız. Bu sorunu çözmek için, ilgilisi, yetkilisi her kimse onlarla temas kurmak zorundayız. Yargıtay'da biz göreve başladığımız da 1 Milyon 260 bin dosya vardı. Dünya'nın hiçbir yüksek mahkemesinde bu kadar dosya yok. 1 Milyon 260 bin dosya. 6. ceza dairesine giden bir dosya ortalama, 6 ile 8 yıl arasında dönüyor. 6. ceza mahkemesi neye bakıyor, sahtecilik suçlarına bakıyor. Zaten dosya yargıtaydan dönmeden öncede zaman hışmına uğruyor" dedi.
HSYK Başkan Vekili İbrahim Okur, daha sonra, öğrencilerden gelen soruları yanıtladı.
(MDC-YHY-Y)

24.12.2012 19:58:15 TSI

Editör: Wan Haber