BURAK ABATAY

Kül, Unutma, Yine, Yalnız, Gelmedin Diye, Umut. Birbiri ardına gelen solo ve öncesinde Grup Yorum ve Grup Kızılırmak ile dinleyicisiyle buluşmuş albümler... İlkay Akkaya, yolu umuttan, sevgiden, aşktan ve öfkeden geçmiş herkesin yolunda durmuş ve halklarla güleryüzünü, umudunu, yasını paylaşmış bir sanatçı. Yeni albümü Hayat’ta da tüm bu bahsedilenle aynı şekilde, aynı duyguları paylaşıyor. Ama bir fazlasıyla: Neşe. İlkay Akkaya Hayat albümüyle dinleyenleri neşelendiriyor da. Gezi’nin “Barış Süreci”nin bir sonucu olduğunu da ifade eden İlkay Akkaya ile buluştuk ‘Hayat’a dair birkaç söz söyledik.

>İlk solo albümünüzden bu yana düzenli aralıklarla dinleyicilerinizle albümlerinizi buluşturuyorsunuz. Bu albümün hikâyesi nasıl?
Bir yıl önce Ayhan Orhuntaş ile beraber ‘Hayat’ albümünü yapmaya başladık. Albümü maxi single olarak sadece dijital platformlarda düşünüyorduk. Ama kayıtlara başladığımızda birden şarkı sayısı arttı ve albüme dönüşerek raflarda yerini aldı.

>Albümde size ait olmayan birçok beste de bulunuyor.
Sadece 3 şarkının bestesi bana ait. 2 yıl öncesinden dinlediğim ve çok sevdiğim Lokman Korucu’nun bir bestesi var: Kapıyı Unut. Ayhan’ın Ah Annem, Hayat ve Uçurum Anneleri şarkısı var. Ki Hayat şarkısını bilenler bilir. Bir film müziğiydi o şarkı. Paramparça Olsun Dünya, bir âşık Fezai türküsü. Rahmetli Hasret Gültekin o türkünün 2 dörtlüğünü söylemiş. Fezai’nin varislerini izin almak için bulduğumda 5 dörtlük üzerinden okudum. Çünkü Fezai’nin bütün hayatı özgürlük mücadelesiyle geçmiş ve toplum tarafından da çok tanınan bir ozan değil. Bizim de görevimiz onların üretimlerini tamamen kayda geçmek. Bunun haricinde kayıtlar sürerken bir tekstil işçisi arkadaşımız Mehmet Perktaş, Ceviz Ağacı ve Haziran’da Gülüver şarkılarını bize verdi ve Hayat bu haliyle oluşmuş oldu.

>Gezi Direnişi sonrasında bildiğimiz Kurtuluş Yok Tek Başına şarkısı da yine bu albümde yer alıyor.
Onun hikâyesi çok güzel. Greif İşçileri ile alakalı bir dayanışma gecesine gitmek için vapura doğru yürürken düşünüyordum, “Koşullar çok zor. Hepsiyle başa çıkmak daha da zor” diye ve tüm bunları derken birden şarkı, sözleriyle beraber aklımdan akmaya başladı.

>Haziran’da Gülüver de, Kurtuluş Yok Tek Başına da albümün Gezi sürecine tanıklık eden yüzleri. Hem de çok neşeli. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Biz sanat üreticileri olarak biraz coşkumuzu yitirmiştik. Ben Gezi’den önce başka bir ruh haline girdim. Daha umutlu ve coşkuluydum. Umut albümü de, her ne kadar içinde çok umutlu şarkılar olmasa da, bu sebeple o ismi aldı. Zaten umut da umutsuzluktan devşirilen bir şey. Umutsuzluk olmayınca umut olmaz.

>Protest müzik, yumruğunu sıkan bir yerdeydi. Siz bu konuda en başından beri acılara kapanıp yas tutmaktan ziyade, dik durup direnmeyi tercih ettiniz.
Tüm bu olan bitenlere karşı durabilmemizin koşulu, dik durmak ve topluma ait acıları ortaklaştırıp yas tutabileceğimiz, bir daha olmaması için mücadele verebileceğimiz bir düzleme getirebilmek.

>İçinde bulunduğumuz politik ve sosyal ortam İlkay Akkaya’yı nasıl etkiliyor?
Tabii yoruyor. Ama bu yorgunluk kesinlikle geri durdurmuyor. Sanatımı nasıl etkiliyor derseniz, etrafımda ne yaşanıyor ve ne görüyorsam şarkılarıma o sızıyor. Sanat bir ayna zaten ve sanatçıyı ve olanı yansıtıyor. Bu anlamda ben ne yaşıyorum? Gezi’den önce de, sonra da içindeydim. Nasıl Cerattepe’de Yeşil Yol’la ilgili direniş varsa o günler de Gezi de öyleydi. Gezi’nin olması da barış süreciyle alakalı bir şeydi. Eğer barış süreci olmasaydı, başka bir derdimiz olduğu için o süreç öylelikle patlamayabilirdi. Gezi birbirimizi anlamamız için bir eşik oldu. Gezi de bir barış süreciydi.

>Eklemek istediğin bir şey var mıdır?
Evet var. Zaman gazetesine bir röportaj vermiştim ve benim söylemediğim şeyleri yazdılar. O zaman internet de kullanmadığım için hakkımda neler konuşuluyor onu da fark etmemiştim. Son 3 yıldır fark ettim. Röportajda, “Erdoğan için, Ahmet Kaya ve Said-i Nursi hakkında söylediği şeyler için ne düşünüyorsunuz?” diye sormuşlardı, ben de “Bunu söylüyor olması olumlu bir şey. Bildiğim kadarıyla şiddete bulaşmamış biri” diye cevap vermiştim. Ama o gazete şöyle yazmış: “Başbakan Erdoğan’ın, Bediüzzaman Said-i Nursi’nın adını zikretmesi beni çok mutlu etti ve çok etkiledi.” Gazeteci arkadaşımızı o zaman için arayıp “Bu ne böyle?” diye sorduğumda gazeteci arkadaşımız, bunu böyle yazmadığını ve editörlerin bu şekle soktuğunu söyledi. Hatta o kişi, “Burada yapacağım bir şey yok ama bunu Aktüel’de yapacağımız bir röportajla telafi edebiliriz” dedi. Ben de insanları aradım; Gülten Kaya’ya da yapılmış. Bu konu hakkındaki Zaman gazetesinin bu yaptığını, buradan insanlara aktarmak istiyorum.

SANATIN ALINIP SATILAMADIĞINI DÜŞÜNEREK YOLA ÇIKTIK BİZ

>Bir de doğrusu İlkay Akkaya kimleri dinliyor merak ediyorum?
Azam Ali’yi de, Müslüm Gürses’i de dinlemekten çok keyif alıyorum. Mohsen Namjoo’nun Dela Didi şarkısını her gün en az bir kere dinliyorum. İnsanlar artık videolarını evlerinde çekip Youtube’a koyarak çok güzel duyguları ortaya koyuyorlar. Bence bu bir geçiş süreci. Sanatın alınıp satılamadığını düşünerek yola çıktık biz de. Ama içinde bulunduğumuz üretim ilişkileri buna çok imkân tanımıyor. Albümler fabrikalarda basılıyor ve perakende satış yerlerinde satılıyor. Yavaş yavaş bizim de yapmak istediğimiz o sürece doğru gidiyoruz.

>Peki İlkay Akkaya neler okuyor?
Sürekli bir şeyler okuyorum. Ama İhsan Oktay’ı ve Hasan Ali Toptaş’ı çok seviyorum. Yılmaz Odabaşı’nın toplu şiirleri çıktı. Ama son okuduğum roman İhsan Oktay’ın Galiz Kahraman’ı oldu. Çok büyük bir insan İhsan Oktay Anar. Çok gizli bir mizahı var ve onu sevdiğinde o bakış açısıyla okuyorsun. Seni gerçekten başka bir dünyaya götürüyor. /Birgün

Editör: Wan Haber