Hasan Cemal: Futbolda Devrim Şart
 
Çocukluğumdan beri futbolu çok severim.
İyi ki futbol var diyen biriyim.
Futbol için güzel oyun diyenlerle aynı safta yer alıyorum.
Ama bugün benim memleketimde futbolun halleri içler acısı.
Pazar gecesi Trabzon’da, Trabzonspor-Fenerbahçe maçında yaşananlar futbol adına utanç vericiydi.
Bunun gibi, Ankara’da Ankaragücü-Amedspor maçı da öyleydi.
‘Güzel oyun’ olması gereken futbolun alnına kapkara birer leke daha vuruldu.
Ayrıntıya girmek istemiyorum.
Ama saldırılar sonrası yapılan açıklamalar da akıl alır gibi değildi, seviyesizlik örnekleriydi.
Tam bir cinnet hali.
Türkiye her alanda bir şiddet sarmalı tarafından teslim alınıyor.
Gün geçtikçe tımarhane haline gelen bir ülkede yaşıyoruz.
 
Fenerbahçe takımını taşıyan otobüsün Trabzon’da uğradığı silahlı saldırı sonrasında yazmıştım.
Korkunç, dehşet verici demiştim.
Elbette lanetleyeceğiz, ama aynı zamanda başımızı iki elimizin arasına alıp uzun uzun düşünmek zorundayız diye eklemiştim.
Şimdi de öyle.
Bunun tam zamanıdır.
Soğukkanlı tahliller yapmadan, radikal kararlar almadan düzlüğe çıkamayız futbolda.
Günü kurtarmak değil, geleceği inşa etmek için devrimci adımlar -ya da devrim- şart futbolda.
Futbol bu memlekette her geçen gün kötüye gidiyor.
Hem de öyle böyle değil, çok kötüye.
Ehil ellerde değil futbolumuz.
Federasyonlar da öyle, kulüpler de.
Çok kötü yönetiliyor hepsi.
Yeni de değil, yıllardır öyle.
Hangi pencereden baksak, bu ülkede futbol dökülüyor.
Nedenleri sır değil.
En başlara yazabilirsiniz:
Ankara’nın, siyasetin eli futboldan hiç eksik olmadı.
Bugün de öyle.
Hatta eskiye kıyasla daha beter.
Siyasetin eli eksik olmadığı için de, futbol oturması gereken yörüngeden uzaklaşıyor, iyice raydan çıkıyor.
Bir daha vurgulamak istiyorum: 
Son söz, iktidarın tepelerinde oturan siyasetçinin değil, futbolu bilen, seven ve de ehil olan yöneticilerin olmalı.
 
Bugün Türkiye’de futbol yönetimi, hem federasyonlar hem kulüpler düzeyinde ‘profesyonelleşme’den, Avrupa futbolundaki güzel örneklerden uzak durmaya inatla devam ediyor.
Böyle olunca da sonuç malum.
Her şey gözler önünde, apaçık.
Yeşil sahalarımızda oynanan futbolun kalitesi düştükçe düşüyor.
Futbolumuz keyif vermiyor.
Altyapılar yeterli olmaktan çok uzak.
İyi futbolcu yetişmiyor.
Takımlarımızın FİFA ve UEFA sıralamalarındaki baş aşağı inişi durmuyor. 
 
 
Tribünlere gelince...
Gitgide tenhalaşıyor.
Artık derbiler bile statları dolduramıyor.
Tribünlerin kalitesi de düşüyor.
Küfür ve şiddet ne yazık ki gün geçtikçe tribünlerin ayrılmaz parçası haline geliyor.
Irkçılık da var tribünlerde.
“Ayağa kalkmayan Ermeni olsun!” diye pankart açılabiliyor.
Futboldaki inişin başka olumsuz sonuçları da var.
Herhalde inkar edilemez.
Gün geldi futbola mafya da girdi.
Kara para da girdi.
Şike de girdi.
Türkiye’de futbol bunlardan yakasını bir türlü tam olarak kurtulabilmiş değil.
 
Kısacası vaziyet vahim!
 
Bir zamanlar iyi ki futbol var derdim.
Yalnız Galatasaray’ın değil, milli takımın maçlarını da kaçırmazdım.
Millileri yurtdışına da gidip izlerdim.
Bugün aynı havada değilim.  
O eski heyecan kayboluyor.
Ne yazık ki öyle.
Ve de can sıkıcı.
Çünkü, futbol keyfimi sadece televizyon başında İngiliz veİspanyol liglerindeki güzelim maçları seyrederek yaşamak istemiyorum.
Futbol benim için öteden beri hayatımın önemli bir parçası.
Elbette Cimbom’u seviyorum.
Ama babadan kalma bu damardan Galatasaraylılığım, beni bugün futbolun içinde yuvarlanmakta olduğu derin çukuru düşünmekten alıkoymuyor.
Kaldı ki, Cimbom da halen kötü yönetiliyor.
Sözü uzatmak yersiz.
Futbolda devrim lazım.
Ama devrimciler nerede?..
Ne kadar hayalperestim değil mi?
Futbolun bu cinnet ortamında hala kalkmış ‘devrim’den, ‘devrimci’lerden söz edebiliyorum.
 
KAYNAK: T24

Editör: Wan Haber