Marmara'yı yıkan 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin acıları dün gibi hala hafızalarda. Marmara bölgesi ise, üzerinden geçen 14 yıla rağmen yapılaşmada alınmayan önlemlerden kayaklı olası büyük bir depremde felaketin eşiğinde. Türkiye'de deprem gerçeğini değerlendiren İÜ Jeoloji Mühendisi Bölümü Jeoloji Yüksek Mühendisi Alper Şengül ise, "Türkiye'nin yerbilimleri açısından çok zengin ve aktif bir ülkedir. Bu ülkede daha çok 17 Ağustoslar yaşanacak. Bunun için fazla can kayı olmaması için acil önlemler almamız gerekir" dedi. 

Türkiye'ye deprem gerçeğini acı bir biçimde hatırlatan 17 Ağustos 1999 tarihinde gerçekleşen Marmara deprem felaketinin üzerinden 14 yıl geçti. Resmi rakamlara göre, 17 bin 480 can kaybı, 23 bin 781 yurttaşın ise yaralandığı deprem felaketinde resmi olmayan rakamlara göre ise, yaklaşık 50 bin can kaybı, ağır-hafif 100 bine yakın yaralı, 133 bin 683 çöken bina ve yaklaşık 600 bin evsiz, 285 bin 211 konut ve 42 bin 921 işyeri hasarlı olarak kaydedildi. Deprem kuşağı üzerinde bulunan Türkiye'de 1999'dan günümüze kadar sayısız oranda küçük ve büyük ölçekli depremler gerçekleşirken, son olarak ise 23 Ekim 2011'de Van'da gerçekleşen depremle yürekler bir kez daha sarsıldı. Marmara depreminin üzerinden çok uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, ne eski depremlerin korkuları yüreklerden silinebilindi, ne de Van örneğinde olduğu gibi muhtemel bir depreme karşısında hazırlıklı olunduğu. Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) işbirliği ile hazırlanan ve 2003 yılında yayınlanan kısa adı 'JICA Raporu' olan felaket senaryosuna göre olası bir İstanbul depreminde, 70-90 bin civarında can kaybı ve, 135 bin yurttaşın ağır yaralanmasının yanında 50-60 bin civarında ağır hasarlı bina sonucunda 500-600 bin civarında aile evsiz kalacak.

Tecrübeleri hayata geçiremedik'

Türkiye'nin yaşamış olduğu en büyük depremin 1939 Erzincan depreminin üstünden 60 yıl geçtikten sonra 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşandığını söyleyen İstanbul Üniversitesi Jeoloji Mühendisi Bölümü Jeoloji Yüksek Mühendisi Alper Şengül, bu süre zarfında Türkiye'nin depreme hazırlık yapması için yeterli bir süre olduğunu belirtti. 14 yıl öce 17 Ağustos 1999'da saat 03.02 de gerçekleşen ve 45 saniye süren Marmara Depremi'nin ülkenin miladı olduğunu belirten Şengül, "Tabi ki zararın neresinden dönerseniz kardır. Çok şey öğrendik, çok şey yaşadık, çok ciddi tecrübeler kazandık. Ama bunlara hayata geçirme noktasında çok ciddi zorlanmalar yaşadık. Çünkü bir ülkeyi yıkıp yeniden inşa etmek çok ciddi bir maliyet ve çok ciddi bir dirayet istiyor. Bunu bilime dayanarak disiplinli bir şekilde yapmak gerekiyor" dedi. 17 Ağustos depremin ardından bu güne kadar depremde yaşanacak can kayıplarının önlenmesi için gerek Jeoloji Mühendisleri Odası, gerek İnşaat Mühendisleri Odası olarak hükümete birçok öneri yaptıklarını belirten Şengül, yaptıkları baskılar sonucu zorda olsa birçok yasa ve yönetmeliğin yürürlüğe koyulduğunu ve belediyelere bu konuda çok ciddi sorumluluklar getirildiğini ifade etti. Fakat son olarak çıkarılan TMMOB torba yasa kanunu ile birlikte odaların işlevsizleştirildiğinin altını çizen Şengül, "Bu maalesef başta deprem hazırlık olmak üzere deprem ile ilgili yapılacak olan birçok çalışmalara da zarar vermekte" dedi. 


'TOKİ'ler bilimsel olarak ne kadar kontrollü?'

Deprem ardından yenilenme çalışmalarının başladığını, yalnız yenilenme sürecinde zemin parametrelerine bakılmadan, zemin koşulları öngörülmeden ve veriler alınmadan birçok yerde yapı yapıldığını ve yapılmaya devam edildiğini aktaran Şengül, "Bu yapılar tamamen onaysız bir şekilde yapılıyor. Özelikle TOKİ'nin yaptığı yapılar hiçbir şekilde oda önerileri gözetilmeden yapılıyor" dedi. TOKİ'nin istedikleri her şeyi her yerde yapma konusunda çok inatçı bir kurum olduğunu ifade eden Şengül, "TOKİ'lerin yapmış olduğu yeni yerleşim alanlarında mutlaka zemin etüt çalışmaları yaptırıyor. Kendi meslektaşlarımız yapıyor bunları ama yapılan çalışmaların kontrol mekanizması sıkıntılı. Yani bir rapor ortaya çıkartılıyor, bir çalışma yapılıyor ama bu raporun ne kadarı doğrudur, ne kadarı şekle uygundur, ne kadarı bilimsel yapılmıştır? Bununla ilgili Mühendis Odalarının kontrollerine gerek duyulmuyor. Zaten bu anlamda uzun süreden beri TOKİ'nin yaptığı çalışmalar oda onayına gelmiyor. Dolayısıyla yapılan işin bilimsel ve etik olarak ne kadar kontrollü olduğu soru işaretidir. Böyle olunca da TOKİ her yere her şeyi yapacağı düşüncesi ile mevcut dere yataklarına da yapı koyuyor, mevcut heyelan yataklarına da yapı koyuyor" dedi. 

İnsanlar ranta kurban ediliyor!

Şengül, bunun bir örneğinin Hakkari'de 2005 yılından gerçekleşen deprem sonrası, fayın biraz gerisinde heyelan kütlesi üzerinde yapılan yeni afet konuları olduğunu ve bir diğer örneğinin ise 2011 Erciş depreminden sonra yapılan TOKİ'lerin bir kısmının da alüvyonlu sahanın içine eski dere yataklarına yapılan yapılar olduğunu söyledi. Şengül, "Eski medeniyetlere bakıldığında yerleşim yerleri hakikaten deprem konusunda sıfır riskli alanlar iken maalesef biz göz göre göre riskin çok olduğu yerleri seçiyoruz. Sıkıntı burada başlıyor. TOKİ de bunlara ayak uyduruyor ve riskin yüksek olduğu yereler yapı yapıyor. Hatırlandığı gibi Samsun'da bir sel olayı yaşandı. TOKİ'nin yaptığı yapılar dere yatağının içerisindeydi. Onun bir benzeri Erçiş'te gerçekleşecek. Onun bir benzeri heyelanlı kütlelerin olduğu yerde gerçekleşecek" dedi. Bunun bir ranta dönüştüğünü belirten Şengül, "Bir yerde kentsel dönüşüm ya da yapıların yenilenmesini bilime dayanarak, işine kuralına uygun olarak yapıyorsanız ne ala. Ama böyle bir alanda çalışan insanların yerlerinden yuvalarından edilip, oraya bilimin dışında bir şeylerin yapılıp yerleştirmek ve bunu çok yüksek rakamlara satmak tabi ki rant anlamına gelmektedir" diye konuştu. 

'Doğanın bize değil, bizim doğaya uymamız gerekir'

Türkiye'nin yerbilimleri açısından çok zengin ve aktif bir ülke olduğunu söyleyen Şengül, Türkiye'de daha çok 17 Ağustos'ların yaşanabilme riskinin olduğunu ifade etti. Ortalama 60 yıllık bir insan ömründe bir ya da iki tane 7 şiddetinde depreme denk gelineceğini, en az 2 tane 6 şiddetinde depremi görebileceklerinin altını çizen Şengül, "Deprem doğal bir olaydır dolayısıyla insanın faydan uzaklaşması gerekiyor, fayın ötelenmesi değil. Siz fayın dibine kadar orda yerleşim alanları yaparsınız fay sizi doğasına uydurmayı bilir, çünkü doğanın bize uyması değil bizim doğaya uymamız gerekir" dedi. Türkiye de birçok yerleşim yerinin aktif fay hattı üzerinde kurulduğunu belirten Şengül son olarak, "Fay hatları üzerinde bulunan birçok ovaya yumuşak toprağa yerleşmiş durumdayız. Bu ovalar aslında ekmek tekneleridir. Dünyanın hiçbir yerinde ekmek tekneleri içine yerleşen, otoyol geçilen, fabrikalaşan şehirleşen, hiçbir ülke yoktur. Olan ülkeler bunun cezasını kolaylıkla ödüyorlar. Bizde o ülkelerden bir tanesiyiz. Doğanın kanunlarına göre yaşarsan depremi çayını kahveni içerek karşılarsın" dedi.

SADIK TOPALOĞLU - DİHA

Editör: Wan Haber