Bugünlerde en çok duyduğumuz, okuduğumuz laf ‘kardeşlik’. Devlet yetkilileri, belediye altyapı açılışlarında bile söze, ‘Kürt kardeşlerim’ diye başlıyor ve ‘’Kürtler ile Türklerin bin yıllık kardeşliği’’ne vurgu yapmadan bitirmiyorlar konuşmalarını. Türk milliyetçilerimiz, ‘Kürt-Türk kardeştir, ayrım yapan kalleştir’ haykırışıyla kardeşlerine saldırıyor. Kürt milliyetçilerimiz, bu kardeş akınına ‘yaşasın halkların kardeşliği’ sloganıyla karşı koyuyor. Hizbullahçılarımız ise, ‘’Hayır gerçek kardeşlik İslam kardeşliğidir’ diye saldırıyor diğer kardeşlerine…

Bir yaftalar ülkesinde yaşadığımızı bildiğim için hemen baştan, ne ‘kardeşlik’ ile ne de ‘kardeşleriyle’ problemi olan bir insan olmadığımı zabıtlara geçireyim. Ancak bu artık usandırıcı hale gelmiş klişe ve ezberci ‘kardeşlik edebiyatı’na da birinin ‘dur’ demesi gerekiyor. Çünkü, nefretin ve şiddetin tarihi, çok yüksek oranda kardeşin kardeşe yaptıklarının tarihidir, kardeşin, ‘öteki’ne yaptığının tarihi değil...

Dünyanın büyük bölümünde çatışmalar, ‘farklılıklar’ nedeniyle değil ‘benzerlikler’ nedeniyle gerçekleşiyor. Tarihte savaş için uzak diyarlara gidilmesi nadirdir. Savaştıklarımız çoğunlukla zaten ya komşularımızdır ya kardeşlerimizdir.

Milli kardeşlikten barış doğar fikri naivdir. Afrika’nın en homojen ülkesi olan Somali’nin, Afrikanın en istikrarsız ve çatışmalı ülkelerinden biri olagelmesi, homojenitenin ve kardeşliğin barışın garantisi olmadığının en çarpıcı örneklerinden biridir. Milliyetçilerimizin hataları olabileceğini asla kabul etmedikleri ‘ecdad’, devletin huzur ve istikrarını ‘kardeş katli’ üzerine inşa etti. Irak’ta Saddam’ın 36’ncı paralelin kuzeyine girmesi yasaklandıktan sonra barış değil,  Kürt Yurtseverler Birliği ile Kürdistan Demokrat Partisi arasındaki savaş başlayacaktı. Orta Asya’nın birçok yerinde aynı ırktan Türk boyları arasında zaman zaman katliama dönüşen çatışma ve gerginlikler yaşanıyor.

Denebilir ki, ‘'etnik kardeşlik'ten değil, ‘İslam kardeşliği’ veya ‘din kardeşliği’nden söz ediyoruz.’’ Birbirinden ölesiye öldüresiye nefret etmeyen müslüman grupların nerdeyse olmadığı, dini yorum farkları nedeniyle kan dökülmeyen bir Müslüman çoğunluklu ülkenin olmadığı bir dünyada ‘İslam kardeşliği’nin kendiliğinden barış sağlayan sihirli bir formül olduğunu zannedenler bence en hafif tabirle ‘düşünce tembelleridir’.

Bir kere semavi dinlere göre tarihin ilk kavgası, ilk cinayeti iki kardeş arasında yaşandı. Gün geldi ‘sahabi kardeşler’ iki ayrı ordu oldu savaş meydanında birbirine kılıç çekti. 1200’li yıllarda Fransa’da bugün ‘Albigensian Crusade’ olarak bilinen kardeş savaşında her iki taraf da Katolik ve aynı ırktan olunca Katolik lider çözümü, ‘Herkesi öldürün. İyileri kötülerden Tanrı ayırsın’ fetvası verecekti. Daha 60 yıl önce Avrupalı kardeşler birbirlerine girip kendi dinlerinden on milyonlarca kardeşlerini öldürdüler.

‘Kardeşliği’ gerçek anlamıyla aldığımızda bile kendiliğinden bir barıştan söz edemeyiz. Bir istatistiği yapılsa, şu Anadolu’daki öz kardeşlerin kaçta kaçının küs olduğunu, kaçta kaçının birbirleri ile ihtilaflı olduğunu öğrensek şaşkına döneriz belki. Anadolunun büyük bölümünde çok sayıda kardeş birbiri ile konuşmadığı gibi, ihtilaflarını mahkeme koridorlarına ve hatta fiziki kavga boyutlarına taşıyan kardeşlerin sayısının hiç azımsanmayacak oranda olduğunu kendi çevrenize tutacağınız bir projeksiyonla tahmin edebilirsiniz.

Tarihin en kanlı savaşları ‘kardeşler’ arasında yaşandı

Birer kardeş savaşından başka birşey olmayan içsavaşlar, dış savaşlardan çok daha kanlı daha acımasız katliamlara sahne olageldi. 4 yıl süren Amerikan iç savaşında 650 bine yakın kişi öldü. ABD’nin o günlerde toplam nüfusu 30 milyon civarındaydı. Birinci ve ikinci dünya savaşlarına da bir yönüyle Avrupa’nın iç savaşları olarak bakabiliriz. Antropolojik açıdan Fransızı, Almanı, İngilizi birbirinden ayırmak çok zordur. Birinci dünya savaşında Avrupa’nın en büyük 3 imparatorluğunun başında 3 kuzen vardır. İngiliz kral Kral 5’nci George, Almanya’nın o dönem başındaki imparator Kaiser Wilhelm ve Rus Çarı 2’nci Nikola kuzendirler. Meraklısını, Miranda Carter’ın üç yıl önce yayınlanan, ‘’Three Cousins, Three Empires and the Road to World War One (3 Kuzen, 3 İmparatorluk ve Birinci Dünya Savaşına Giden Yol)’’ kitabına havale ediyorum. Yaklaşık olarak birbirinin aynı yaşta olan bu 3 kuzen, yaklaşık aynı tarihlerde Avrupa’nın 3 kudretli imparatorluğunun başına geçtiler ve Birinci Dünya Savaşında Avrupa’yı birbirine kattılar.

Sadece 20’nci yüzyıldaki Rusya, Çin ve İspanya iç savaşlarında milyonlarca kişi öldü Bangladeş’in eski adının ‘Doğu Pakistan’ olduğunu biliyor muydunuz? Bizim baktığımız mesafeden bir Bangladeşli ile bir Pakistanlı arasında ne fark var? Nerdeyse aynı kültürün çocukları olan bu kardeşler milyonlarca kişinin öldüğü bir savaş sonrası iki ayrı devlete dönüştü. Ancak 40 yıl sonra hala iki taraf da ne huzura ne özgürlüğe ne hukuka ne de refaha kavuşmuş değil... Afrika kıtası genelinde de Afrikalılar, emperyalistlerden daha çok Afrikalı öldürdü. Afgan mücahitler, Rusların öldürdüğünden daha çok Mücahit öldürdü. Iraklılar, en az Amerikalılar kadar Iraklı öldürdü. Avrupalılar kadar Avrupalı öldüren yok. Mohandas Gandhi’yi, yani Nehru’nun ifadesiyle ‘Hindistan’ın babası’nı, bir Hint milliyetçi öldürdü. İzak Rabin’i bir Yahudi milliyetçisi öldürdü. Zenci lider Malcolm X’i zenci ırkçılar katletti.

Kardeş kelimesinde kaç ‘ş’ var?

Tarihte çatışmaların büyük bölümünün kardeşler arasında ve gayri-ideolojik saiklerle çıktığını savunan California Üniversitesi tarih profesörü Russell Jacoby, akademinin ve birçok tarihçinin çatışmaların ‘ötekiyle’ yaşandığı ön kabulünü ‘bir tür fetiş’ olarak nitelendiriyor. “Bloodlust (Kana Susamışlık)” adlı kitabında İncil’de anlatılan çarpıcı bir kıssaya dikkatimizi çeker Jacoby. Buna göre çatışan iki Semitik topluluktan muzaffer olan Gilatlar, Şeria nehrinin Efrayimoğullarına geçit veren kısımlarını tutarlar. Yalnız bir sorun vardır. Gilatlar ve Efrayimoğulları görünüş olarak birbirinin aynı iki kardeş kavimdir. Dış görünümlerine kadar herşeyleri aynıdır. Kaçmaya çalışanlara ‘’Efrayim misin?’’ diye soruyorlardı. Can korkusuyla ‘hayır’ diyorlardı. Gilatlar sonunda çözümü ‘shibboleth’ kelimesinde buldular. Çünkü Efrayimoğullarında ‘ş’ harfi yoktu. ‘Shibboleth de bakalım’ dedikleri kişilerden ‘Şibolet’ diyenleri serbest bıraktılar. ‘Sibolet’ diyenleri ise öldürdüler. Eski Ahit’in kaydettiğine göre o gün ‘ş’ harfini telaffuz edemeyen 42 bin kişi öldürüldü.  

'Kardeşlik' ne kadar güzel anlamlar yüklesek de, ne kadar mistifikasyona da uğrasa kendiliğinden kavga bitiren, barış getiren sihirli bir değnek değil. Tarihte hiç olmadı, bugün değil ve gelecekte de olmayacak..

Cehennem ‘başkaları’ değil. Cehennem kendi içimizde. Zannettiğimiz kişi olmadığımızı farkedip gerçek kendimizin farkına varırsak, bundan empati doğar. Empati barışın kapısıdır. Barışı yükseltip koruyacak tek şey ise evrensel hukuktur. Gerisi lafı güzaftır.

2 bin yıllık kardeşimiz Aristo okusaydı bu yazdığımı, ‘yine uzatmışın lafı dostum’ diye çıkışır ve özet geçerdi:

Kardeşlerim, kardeşlik yoktur! 

t24