İlk teravih namazı kılındı, ilk davul çalınıp ilk sahura kalkıldı. Ramazan ayı geldi çattı hoş geldi. Ramazan ayı geldiğinde hep insanlarda şu temel beklentiler vardır dünyadan ülkesinden: Barış, empati, huzur, birlik, beraberlik, komşuluk, misafirperverlik… An itibariyle ise hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da bu beklentilerin miskal-i zerresi bile bulunmamaktadır. Umarız bu Ramazan ayı bu beklentilerimizi kalıcı olarak karşılar. 

Ancak geçen hafta sonu “Su Savaşı” adı altında toplanan insanlar, “Kambersiz düğün mü olurmuş bekleyin geliyorum” diyen TOMA’ların “Orantısız oyun gücü” ile karşılaşmıştırlar. Gene benzer görüntüler, biber gazları, plastik mermiler derken bu sefer de “Bunalan esnafın haklı Palalı öfkesi” eklendi. Palalı adamlar gösteriş icabı yakalanıp, gözaltında ağırlandıktan sonra serbest bırakıldı hemencecik. Piyanonun bile 3 gün gözaltında kaldığı ülkede palayla adam yaralamak… Aman be adam sen de, salıverin gitsin.

Dün de Gezi Parkı’nın “resmi” açılışını yaptı Vali. Konuşurken o kadar iyimser, o kadar sevecen, o kadar vicdanlı ki, sanırsınız melek. Oysa yalan makinasına dönüp insanları sürekli kandıran, gaza boğan, hastanelik eden de başkası değildi. Gezi Parkı boşaltılmadan önce Dolmabahçe’de direnişçilerle buluşunca oradaki havayı diyaloğu önemsemiştim değerli olduğuna inanıp bu seviyede bir yöneticin bizlerle irtibata girmesinden ümitliydim ve verdiği sözlere inanmak istiyordum. Ancak Güneydoğu’da faili meçhul cinayetlerin köy yakmaların en çok olduğu senelerde bu adamdı orada kaymakamlık ve vali yardımcılığı yapan. Valinin vicdan kararması o zamanlardan kalmaydı. Unutmuştuk.

İşte gene dün Gezi Parkı’nın tekrar halka açılması için konuşma yaparken “İstanbul’un bu parka ihtiyacı var” diyebiliyor. Gene o cicim cicim sözleri, kuşlar ıhlamurlar böcekler… İnsanlar parka girerken gene tedirgindiler çünkü hiçbir sözlerine itimat edilmeyen yöneticilerden endişeleniyordu. Keza gene öyle oldu ve park boşaltıldı. Gene gaz, gene TOMA, gene plastik mermi, gene gözaltı, gene şiddet. Taksimde palalılardan sonra şimdi de silahlı “esnaflar” türedi. Her geçen gün kötüye doğru yönetilen bir süreç.

Gösterilerin ve protestoların barışçıl olarak sürdürülmesi yanında hükümetin de buna yumuşak bir karşılık vermesini istemek şu mübarek günlerde haklı bir temenni olsa gerek. Ancak hükümetin santim geri gitmemesi, olaylara ilk günkü oranda güç kullanmaya devam etmesi ve insanların direniş gücü bu Ramazanda da devam edecektir. Biber gazından hükümet elini çeker mi bilmem ama olaylar bu halde devam ederse çoğu kimse oruçlarını bozmak zorunda kalabilir. Belki hükümet iftar-sahur arası biber gazı, oruç vakti ise plastik mermi kullanabilir. Eğer biber gazı kullanmak zorunda kalırsa da oruç vakti, hükümet Diyanet işleri başkanlığından fetva çıkartıp biber gazı orucu bozmaz dedirtebilir. TOMA’dan sıkılan su ile abdest alınabilir. Talcit orucu bozar da diyebilir. Başbakan “Onlar zaten oruç tutmayı da bilmez. Oruç tutmasını biz iyi biliriz” de diyebilir. TV’lerde program başı binlerce lira kazanan yüce din alimleri bunları tartışabilir. “Bilmeden, istemeden biber gazı yemişsen orucun bozulmaz, ancak biber gazı atılmasına rağmen direnmeye devam ediyorsan eğer orucun bozulur ve 61 gün kefaret orucu tutmak zorunda kalırsınız” da diyebilir. Bekleyip göreceğiz.

Rekor kırmak için kilometrelerce iftar sofralarının kurulup kilolarca yemeklerin israf olduğu “gösterilerden”, bol duygu sömürüsü yapılan yardım şovlardan, din istismarından uzak bir Ramazan olsun.

"Hayır işlerine inanmıyorum. 
Dayanışmaya inanıyorum. 
Hayırseverlik çok dikey. 
Yukarıdan aşağı iniyor. 
Dayanışma yataydır. 
Ötekine saygı duyar."

Eduardo Galeano

Dayanışma ile dopdolu Hayırlı Ramazanlar… Radikal.com.tr

Editör: Wan Haber