Naif YAŞAR yazdı...

Yarın, İskele’deki mahkeme salonunda olacağım.

Sizleri ve diğerlerini de orada görmek isterim.

Ne de olsa biz bu coğrafyanın çocuklarıyız.

Eğer ki yıllar boyu, dili, kimliği, inkâr edilmek istenen bir kavmin torunlarıysak,

Eğer ki en çok barışa, huzura susayanlar bizler isek,

Ve eğer ki tutsak edilen irade bizlerin ise, orada olmamamız için hiçbir neden yok.

Çünkü barışa en çok muhtaç, topraklarda yaşıyoruz.

Çünkü yarın yargılanacak olan seçilmişleri, halk çoğunluğunun büyük iradesiyle seçtik.

Çünkü o seçilmişler şu anda dört duvar arasında tutsak.

Tutsak bir iradeyle, barıştan söz etmenin anlamsız olduğu bilincindeyim.

Evet, orada olmalıyım.

Orada olmalısınız…

Orada olursak eğer. Toplumsal uzlaşıya daha fazla katkı sunarız.

Orada olursak eğer, dönen kirli entrikalara tanıklık etmiş oluruz.

Yok, eğer, evlerimize, iş yerlerimize kapanırsak, kendi irademizle seçtiklerimizin, ne adına, hangi suçla, kelepçelendiklerini nasıl anlarız?

Biz ki “bu coğrafyaya barış gelsin’ diyenler değil miyiz?

Biz ki ‘özgür irademizle yönetilelim’ diyenler değil miyiz?

Ya peki, susarsak, gitmezsek, uzaktan bakarsak, adalete, demokrasiye, kentimize ihanet etmiş sayılmaz mıyız?

Ya peki siz bu kentin yoksulları, esnafları, STK temsilcileri, işçileri, avukatları, mühendisleri, doktorları ve kadınları,

Acılara tanıklık edenler, ölümleri yanı başlarınızda taşıyanlar, tabutları omuzlarınıza alanlar, siz değil misiniz?

Siz değimlisiniz ki ‘bu insanları kelepçeleyerek, bu kente yazık ettiler’ diyenler.

Siz değimlisiniz ki ‘bunların günahı, suçu ne?’ diyenler.

Siz değimlisiniz, sokaklarınıza, iş yerlerinize  ‘seni seviyoruz, İrademe dokunma’ yazılı pankartlar asanlar.

eyyy bu kentin sakinleri…                                               

eyy farklı kulvarlarda siyaset yapan siyasetçiler…

şunu çok iyi bilmeliyiz ki, barış ve huzurun sağlanması ancak ve ancak, akan kanın durması, keyfi tutuklamaların son bulması, kelepçeyle ipotek altına alınan iradenin özgürleşmesiyle sağlanır.

Aksi halde, barış ve huzur bir hayalden ibaret kalır.

Barışın ve huzurun sağlanmadığı yerde kan akar,

Kanın aktığı yerde acı yaşanır ve bu acı hepimizi sarar.

Onun içindir ki.

Eğer barışı yeniden haykırmak istiyorsak.

Eğer ki, adaletin tecelli etmesini talep ediyorsak.

Ve eğer ki gelecek nesillere kardeşçe bir yaşam sürecekleri bir dünya bırakmak istiyorsak, şartlar ve koşullar ne kadar ağır olursa olsun, siyasi düşüncelerimiz ne taraftan eserse essin, insanlıktan, uzlaşıdan ve barıştan yana bir duruş sergilemeliyiz.

Bu duruşun, bu iradenin yolu da, İskele cezaevindeki duruşma salonunda geçer.

Bu salonda alınacak her karar, geleceğimizin yol haritasında, mihenk taşlarını oluşturur.

Barışa ve uzlaşıya en çok yakınlaştığımız bu süreçte, siyasi dayatmaların gölgesinde alınacak yargı kararları ne ülkemize, ne kentimize bir fayda sağlamaz.

Yaşanan depremlerden sonra, sağlık, eğitim, barınma, istihdam ve belediye hizmetleri alanında büyük sıkıntılar yaşamış bir kentin sakinleriyiz.

Sorunların bu kadar katmerleştiği bir süreçte, halkın büyük oylarıyla seçilen Bekir Kaya ve arkadaşlarının dört duvar arasında tutulmaları, var olan sorunlarımızın daha da derinleşmesine yol açacağı kanaatindeyim ve sizlerin de böyle düşündüğüne inanıyorum.

Zira önümüzdeki süreçte başlayacak olan seçim takviminin daha sağlıklı ve daha barışçıl ortamda geçmesi için, AKP’den, CHP’den ve diğer siyasi parti temsilcilerinin de bu tarihi davaya tanıklık etmeleri gerekir.

Çünkü biz bu coğrafyada etle kemik misaliyiz.

Acılarımız ortak, sevinçlerimiz de ortak olmalı.

Devletin yargısına, mahkemesine laf ettiğim yok ama insanların adalete olan güvenlerinin sarsılmaması için, yargının alacağı kararların tüm siyasi dayatmaların dışında olmasını beklemek en temel hak olduğuna inanmak isterim.

Bunun içindir ki, adaletin tecelli etmesi, seçilmişlere yönelik verilen kararların hakkaniyet içinde yerine getirilmesi için, mahkeme salonlarına gidip, olan bitene tanıklık etmeliyiz.

Aksi halde, alınacak yanlış bir karar sonrasında, gelecek nesillere hesap verebilecek yüzümüz olmaz.

Hal böyle iken biz bu şehrin çocukları olarak, mesleğimiz, siyasi düşüncemiz, kariyerimiz ve beklentilerimiz ne olursa olsun. Hangi kulvarda yürüyorsak yürüyelim, siyasi dayatmaların etkisinde kalmadan, sadece ve sadece daha iyi hizmet alabilmek, haksızlık varsa ‘dur’ diyebilmek ve sürece müdahil olabilmek adına, ben ve arkadaşlarım 22.Ocak 2013 Salı günü, Van ağır ceza mahkemesinin duruşma salonunda olacağız.

Alınacak olan kararların, günahına, sevabına tanıklık edeceğiz.

Bu duruşu, insan olmanın ve daha fazla acı yaşamamanın sorumluluğu içinde yerine getireceğiz.

Sizlerin de. yani bu kentin havasını teneffüs eden, bu belediyelerden hizmet alan, daha  iyi bir yaşama ihtiyaç duyan sizlerin de, toplumsal barışın sağlanması yolunda, Van ağır ceza mahkemesinin önüne geldiğinizi görmek isterim.

Ben, sen, o mahkeme kapısına gittiğimizde…

Kelepçelerin söküldüğünü gördüğümüzde…

İnanın ki, Daha insanca, daha dostça, daha kardeşçe bir arada yaşayabileceğimizi düşünüyorum.

Birileri bu masumane çağrımı, birilerine yaranma, birilerine şirin görünme olarak algılayabilir, yorumlayabilir. Ama ben bu kentin çocuğuyum ve huzura, barışa en çok ihtiyaç duyanlardan biriyim.

Ve yüreğimden dışa taşan duygu budur.

Gerisini de varın siz yorumlayın…

Editör: Wan Haber