DSP Genel Başkanı Masum Türker, Türkiye'de sendikalaşmanın gelecek nesillerin daha rahat bir yaşam sürdürmesi için önemli olduğunu bildirerek, "Türkiye'yi içinde bulunduğu bu kötü durumdan çıkarmanın tek çıkış yolu, örgütlü toplum olmaktan geçer" dedi.
DSP Genel Başkanı Masum Türker, Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu'nun 4. Olağan Genel Kurulu'na katıldı. Türker, yaptığı konuşmada, iki kutuplu siyasetin egemen kılınmaya çalışıldığını ve bu süreçte örgütlenme özgürlüğünün de kısıtlandığını söyledi. DSP'nin Türkiye'de kamu çalışanlarının örgütlenmesi sürecine önemli katkılarda bulunduğunu belirten Türker, siyasi görüşü ne olursa olsun emekçilerin hak arayışına sahip çıkılması gerektiğini vurguladı. Türker, sendikal örgütlenmenin önünün kesilmek istendiğini belirterek, "İki kişi bile bir araya gelse, örgütlenme hakkını kullanmalıdır. Çünkü sendikal örgütlenmeler, iktidarın denetlenmesinde büyük rol oynar. Buna ihtiyaç var" dedi.
Kamu çalışanlarına sendikal haklar konusunda DSP'nin verdiği mücadeleyi anlatan ve DSP iktidardayken grev hakkı konusundaki düzenlemenin şu an iktidarda olan partiye mensup milletvekilleri ve koalisyon ortağı ANAP tarafından engellendiğini söyleyen Türker, emeğin örgütlenmesinin DSP'nin en önemli hedeflerinden biri olduğunu kaydetti. Türker, 12 Eylül 2010'da yapılan Anayasa değişikliği ile memurların 'çalışan' statüsüne getirilmesinin sağlandığını, DSP'nin Anayasa değişikliği ile ilgili referandum kampanyası sırasında bu konuyu sık sık gündeme getirerek muhalif duruş sergilediğini ifade etti.
Türkiye'de hem sivil toplum örgütlerinin hem de farklı ses ve düşüncedeki siyasi partilerin varlıklarını sürdürmesi gerektiğine dikkat çeken Türker, bunun demokrasi için büyük değer taşıdığını dile getirdi. Türker, Türkiye'de sendikalaşmanın gelecek nesillerin daha rahat bir yaşam sürdürmesi için önemli olduğunu belirterek, "Türkiye'yi içinde bulunduğu bu kötü durumdan çıkarmanın tek çıkış yolu, örgütlü toplum olmaktan geçer. Örgütlü toplum, ister sendikalarda, ister siyasi partilerde olsun çok önemlidir. Ancak o zaman herkes inandığı düşünceyi, inandığı görüşü iktidara taşıyabilir" ifadelerini kullandı.

İMRALI GÖRÜŞMELERİ
Türkiye gündemindeki en önemli konulardan birinin İmralı görüşmeleri olduğunu vurgulayan Masum Türker, referandum sürecinde bu konuda uyarılarda bulunduğunu dile getirdi. Türker, "Biz devletin MİT aracılığıyla başka ülkelerin istihbarat örgütlerini kullanarak İmralı ile görüştüğünü söyledik. Başbakan o dönemde 'Yok böyle bir şey' dedi. Ama görüyoruz ki Eylül ayında bu görüşmeler tamamlanmış, el sıkışılmış. Şu anda görüşme yapılmasına gerek yok. Zaten taahhütler her gün bir bir ortaya çıkıyor. Başbakan o dönemde bir demeç verdi ve seçim barajının düşürüleceğini söyledi. Sonra ne olduysa, AKP kongresinde söylemedi. Aynı şekilde hükümlülerin eşleriyle buluşabileceğini söylemişti" dedi.
Türker, konuşmasında şunları kaydetti:
"Genelkurmay eski Başkanı Karadayı'nın içeri alınması, o görüşmelere verilmiş olan taahhütlerden birinin yerine getirilmesiydi. Şimdi Başbakan'ın 'Genelkurmay Başkanı'nı alamazlar' diye şikayet etmeye hakkı yok. Referandumda kabul edilen Anayasa maddesine göre Genelkurmay Başkanı ya da kuvvet komutanlarının yargılanma merci Yüce Divan'dır. Niçin bu konuda bir maddelik kanun önerisiyle geçmişe yönelik düzenleme yapmıyorlar? Hakan Fidan için bir kanun düzenledin, ama bu konuda bir şey yapmıyorsun? Çünkü bu da taahhüttür. Aralarındaki şifre söz de 'samimiyet'tir. Dikkat edin, Diyarbakır'da 3 PKK üyesinin cenaze töreni sırasında 'samimiyetlerini ölçeceğiz' dediler. Birbirlerine karşı kullandıkları şifre söz samimiyettir."

ABD BÜYÜKELÇİLİĞİ'NE YAPILAN BOMBALI SALDIRI
ABD Büyükelçiliği'ne yönelik saldırı konusunda da değerlendirmelerde bulunan Masum Türker, alınan tüm güvenlik önlemlerine rağmen ABD Büyükelçiliği'nin iç kapısında bomba patlatılmasının dikkat çekici olduğunu belirtti. Türker, "Eğer büyükelçiliğin iç kapısında bomba patlıyorsa, ki geçiniz ABD'nin kameralarını, o bölgede MOBESE kameraları var. Oraya girip çıkan özel misafirlerin kullandığı bir kapıda bomba patlatılıyorsa, bombayı patlatan bu kapıyı biliyorsa, bunların üzerinde düşünmek lazım" dedi.
Türkiye'nin dış politikada bugüne kadar hiç olmadığı kadar dışarıya bağımlı hale geldiğini savunan Türker, Türkiye'nin düne kadar Suriye'yi desteklerken, bugün Suriye ile büyük gerilim yaşadığını ve bu sürecin de PKK ile ilgili olduğunu ifade etti. Türker, "Türkiye, ABD'ye verdiği taahhütlere göre Barzani ile Maliki kafa kafaya gelirse Barzani'yi koruyacak. O zaman Türk askeri Kuzey Irak'a rahatlıkla girecek. Peki PKK'nın pozisyonu ne? PKK da o zaman Peşmerge kıyafeti giyinecek, Barzani'yi kurtarmaya çalışacak. Ben kimin kiminle müttefik olacağını, AKP iktidarının Türkiye'yi ne hale getireceğini söylemek istemiyorum, siz düşünün. Bunlar asla olmaması gereken yaklaşımlardır. Türkiye'nin ihlal edilmemesi gereken kırmızı çizgileri vardır" diye konuştu.
DSP'nin, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini ihlal etmek istemediği, Irak'a ABD müdahalesine izin vermediği için 2002'de sivil darbe ile iktidardan uzaklaştırıldığını ancak bu sivil darbenin TBMM'deki Darbeleri Araştırma Komisyonu tarafından ele alınmadığını söyleyen Türker, bu konunun da iyice irdelenmesi gerektiğini kaydetti. Türker, herkesin inancını iktidar yapma yolunda çalışmasını istediğini belirterek, "Eğer bu yönde çalışılırsa Türkiye'nin bağımsız kalması, Türkiye'nin büyümesi konusunda kimse olumsuz bir şey yapamaz" şeklinde konuştu.
Türkiye'de Türklük-Kürtlük meselesi konusunda başlayan tartışmayı da 'çok tehlikeli' bulduğunu vurgulayan Türker, "Başlangıçtan beri bizim anayasamızda yurttaşlık odaklı bir Türk tanımı vardır. Ancak 12 Eylül'de bu bozuldu. Türkiye Cumhuriyeti mensubu olmak, yurttaşlık odaklı olmalıdır. Nitekim Atatürk'ün söylediği gibi 'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk denir' ve devam eden cümle, 'Ne mutlu Türküm diyene'dir. Bu coğrafya üzerinde bulunan herkes, bu coğrafyanın oluşturduğu milletin bir parçasıdır. Ayrıca 'ulusalcılık' ve 'milliyetçilik' diye bir tartışmaya girildi. Bu da doğru değildir. Ulus kelimesi, millet kelimesinin öz Türkçesi'dir. Ben her ortamda 'ulusalcıyım' demekten, 'milliyetçiyim' demekten onur duyarım" dedi.
(EY-CC-Y)

02.02.2013 15:27:04 TSI

Editör: Wan Haber