Avrupalı uzmanlar, ülkelerinin DEAŞ'lı teröristleri geri kabul etmekteki isteksizliğini haklı bularak, uluslararası özel bir mahkeme kurulması ve teröristlerin ülkelerinde yargılanarak tutuklanması gibi farklı çözümleri değerlendiriyor.

DEAŞ'ın Suriye'de varlık gösterdiği son alanlardan da çekilmesinin ardından örgüt içindeki yabancı teröristlerin durumu tartışılmaya devam ediyor.

Terör örgütü YPG/PKK, ele geçirdiği DEAŞ'lı teröristleri Rakka ve Haseke'deki cezaevlerine götürüyor ancak bu kişilerin sonradan salıverilmesi için anlaşmalar yapıyor.

ABD, teröristlerin asıl ülkeleri olan "kaynak ülkelerin" kendi vatandaşlarını geri alması için ısrarcı davranırken, Avrupa ülkeleri ise geri kabul konusunda isteksiz davranıyor.

Uzmanlar bu kişilerin akıbetleriyle ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Almanya'daki Mainz Üniversitesi Arap Dünyası Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Guenter Meyer, tüm Avrupa ülkelerinin DEAŞ'lıların dönüşünün taşıdığı risklerin farkında olduğunu ifade ederek, "Cihatçıları ülkeye ayak basar basmaz tutuklamak tek mesele değil. Cezaevinde tutmak, yargılamak için belli suçları işlemiş olduklarını kanıtlamak gerekiyor. Birçok vakada, bu kişilerin yalnızca DEAŞ'a katıldığı biliniyor. Bu nedenle eski DEAŞ üyelerinin bir süre sonra salıverilmesi söz konusu olabiliyor." diye konuştu.

Böylece kamu güvenliğinin tehdit edildiğini ve bu kişilerin sürekli güvenlik güçlerince gözetim altında tutulmaları gereksiniminin ortaya çıktığını vurgulayan Meyer, "Bu, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde halihazırdaki mevcut aşırıcıların kontrol edilmesi gereken bir dönemde polis için yük oluşturur. Ayrıca bu, 'Vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamaya mecburuz.' söylemini sıkça kullanan siyasetçiler için kabul edilemez bir durum." dedi.

Meyer, bu durumda tüm Avrupa hükümetlerinin kararları erteleyerek ve hukuki tartışmalara dikkati çekerek DEAŞ mensuplarının dönüşünü engellemesinin anlaşılabilir olduğunu savundu.

Almanya'nın, vatandaşı olan DEAŞ üyelerini ve ailelerini geri istemediğini anımsatan Meyer, "Suriye ve Almanya arasında konsolosluk ilişkilerinin olmaması, hukuki mazeret olarak kullanılıyor." dedi.

Meyer, Almanya'nın devlet dışı bir aktörle müzakereye girilemeyeceği gerekçesiyle DEAŞ'lıların terör örgütü YPG/PKK'nın işgalindeki kamplarda tutulmasını da bahane ettiğine işaret ederek, "Ancak Alman istihbaratçılar, bu kamplardaki DEAŞ'lıları sorgularken sorun yaşamıyor." değerlendirmesini yaptı.

"Kürtler ve ABD için en uygun çözüm, Avrupa için kabul edilemez"

Meyer, DEAŞ'lıların akıbetiyle ilgili en uygun çözümün aktörlere göre değiştiğini dile getirerek, şöyle devam etti:

"Kürtler ve destekçisi ABD için en uygun çözüm, kaynak ülkelerin vatandaşlarını geri almasıyken, bu, Avrupa için kabul edilemez bir çözüm. Avrupa ülkeleri, DEAŞ'lıların suçları işledikleri yerde yargılanmasını istiyor. Bunun için de yerel tanıklardan kanıt toplamak için bulundukları yerin avantaj olduğu gerekçesini öne sürüyorlar. DEAŞ'lıların akıbetiyle ilgili en umut vadeden çözüm, Almanya'nın uluslararası mahkeme kurulması yönündeki teklifi. Batılı ülkeler, tehlikeli buldukları vatandaşlarını geri almaktan kendilerini kurtaracak bu çözüm için yüksek maliyet ödemeyi kabul edecektir."

Avrupa'da DEAŞ'lıların eşleri ve çocuklarının geri alınıp alınmamasının da sıcak tartışma konusunu olduğuna değinen Meyer, "DEAŞ'lıların eşlerinin de suçlara karıştığı biliniyor. En azından bazıları eve döndükten sonra potansiyel tehdit oluşturacak. Bu nedenle, Batılı hükümetler onları da geri almak konusunda isteksiz." diye konuştu.

Meyer, Batılı ülkelerin DEAŞ'lıların çocuklarını geri almakta da isteksiz davrandığını ifade ederek, şunları kaydetti:

"Bunun sebebi, aile birleşimi hakkının DEAŞ'lı ebeveynlerin çocuklarını takip etmesine yol açabileceğine yönelik hukuki konulara dayanıyor. Çocukların hangi ülkenin vatandaşı olduğunu kanıtlayacak resmi belge olmadığından Batılı yetkililer, kanıt için DNA testi istiyorlar. Suriye'deki fazlasıyla kalabalık kamplarda bu talebin yerine getirilmesi imkansız olduğundan DEAŞ'lı ailelerin çocuklarının Avrupa'ya toplu halde girişi mümkün görünmüyor."

"Eğer harekete geçmezsek bazı savaşçılar kamplardan salıverilebilir"

Hollanda'daki Lahey Uluslararası Terörle Mücadele Merkezi Direktörü Renske van der Veer de şunları söyledi:

"DEAŞ'lıların iadesi konusu gerçek bir güvenlik sorunu içerdiği için Avrupa'nın isteksizliği anlaşılabilir ancak en iyi çözüm, bu kişilerin kaynak ülkeye getirilmesi, gözaltında tutulmaları ve yargılanmaları. Böylece bu kişilerin Avrupa'nın demokratik hukuku çerçevesinde suçlarından sorumlu tutulmaları da sağlanır.

Bazı durumlarda, eski DEAŞ'lıların kaynak ülkelere gönderilmesi mantıklı. Böylece yerleri belli olur. Bu insanların nerede olduğunu bilememek Avrupa güvenliğini daha fazla tehdit eder. Her vakaya özgü bir değerlendirme yapmanın çok zor olduğu bir durumdayız. Eğer harekete geçmezsek bazı savaşçılar kamplardan salıverilebilir ve radardan kaybolabilir."

"Avrupa'nın insan hakları vurgusu sınav veriyor"

ABD merkezli Ortadoğu Enstitüsü uzmanı Alex Vatanka, "Avrupa'nın insan hakları vurgusu bu kişilerle ilgili sınav veriyor. DEAŞ'lı teröristler çok tehlikeli ve belki çoğu hiçbir zaman rehabilite edilemeyecek. Avrupa'nın birçoğunu geri almaktan başka çaresi yok çünkü bunlar tümüyle 'Avrupalı' insanlar. Asıl sorun, Avrupa'nın, bu kişileri uzun yıllar boyunca 'ortadan kaldırıp kaldıramayacağı' olacak." yorumunu yaptı.

DEAŞ, Ekim 2017'de Suriye'deki kalesi Rakka'yı kaybetmesiyle hızlı çöküş sürecine girmişti. Suriye'nin kuzeydoğusunda DEAŞ'ın çıkarıldığı alanların tamamını terör örgütü YPG/PKK işgal etti. DEAŞ, halihazırda yalnızca Humus'taki çöl bölgesinde varlık gösteriyor. Buradaki yaklaşık 5 bin kilometrekarelik alanda DEAŞ, Beşşar Esed rejimi güçlerince kuşatılıyor.

YPG/PKK, daha önce teslim olan DEAŞ'lıları bir süre alıkoyduktan sonra ABD'nin göz yummasıyla salıvermişti. Örgüt, son olarak Kasım 2018'de DEAŞ elebaşlarından Ebu Halit El Suri kod adlı Cemal Feyyad El Hüseyin'i 100 milyon Suriye lirası (yaklaşık 1 milyon Türk lirası) karşılığında serbest bırakmıştı. ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun sözcülerinden Eric Pahon, 14 Kasım 2018'de bu anlaşmalara ilişkin yaptığı açıklamada, "Koalisyon tamamen katılmasa da ortaklarımızın kararına saygı duyduk." ifadesini kullanmıştı.

(AA)

Editör: Wan Haber