AK Parti'de MKYK üyesi ve İstanbul milletvekili olan ve geçtiğimiz haftalarda partisinden istifa eden Mustafa Yeneroğlu, istifa kararının gerekçesini açıkladı. Yeneroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etme tavsiyesinde bulunduktan sonra tepki gördüğünü ve bunun üzerine istifa kararını ilk kez düşündüğünü dile getirdi. İstifa ettiği AK Parti'ye yönelik sert eleştirilerde bulunan Yeneroğlu, ilerleyen süreçte istifasını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talep ettiğini belirtti.

 

İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, AK Parti'den neden istifa ettiğine dair dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Karar'a konuşan Yeneroğlu, en kısa süre içerisinde güçlü ve demokratik bir blokun siyaset arenasına çıkması gerektiğini ifade etti. Mustafa Yeneroğlu, "Zaten devamlı uzatmaların uzatmaları içinde kıvranıp duruyorduk. İstanbul seçimleri süreci tabii belirleyici oldu. Çünkü son ümidi de yitirdim. AK Parti'yi doğuran zemin içinde doğmuş bir insan olarak, Tayyip Bey'i de gerçekten seven ve ülke içinde geçmişte çok güzel işler yaptığına inanan, bunun sürdürülmesi gerektiğini düşünen, her gün önümde duran sarsıcı gerçekleri adeta bastıran noktada büyük bir acı içerisindeydik. En az bir yıldan beri böyle devam ediyordu. Düşünün akşam eve geliyorsunuz, dosyalarınızı getiriyorsunuz, sabaha kadar dosya çalışıyorsunuz. Şu insanın meselesine yetişelim diye. İnsan hakları sistematik olarak ayaklar altına alınan bir ülkeyiz. Biz işkenceye sıfır tolerans diye geldik, hukuk devletinde insan kaçırma olur mu? Toplum adeta korku iklimine teslim oldu. Biz kaç defa hukukçu arkadaşlarımızla oturup acziyetimizden dolayı ağladığımızı biliyorum. Milletvekilleri ile görüştüğümde de bana itiraz eden, hukuki gerekçelerimize karşı çıkan kimseyle karşılaşmadım. Bürokratlardan da" şeklinde konuştu.

 

"BEKA SÖYLEMİ BAŞLI BAŞINA BİR FACİA"

 

AK Parti'nin İstanbul seçimlerinde uyguladığı politikayı eleştiren Yeneroğlu, "Hatta benim söylediğim şeylerin üzerine onlar, ya sen şunu bilmiyorsun diye 5-10 tane daha koyarlardı. İstanbul seçimleri sürecinde biz artık kendimizi tanıyamıyorduk. Bir de beka söyleminden Öcalan kardeşlere gidiyorsunuz. Her gün adeta yeni bir kabus. Zaten beka söylemi başlı başına bir facia. Düşünün milletin bekasını esas alan ve devletin bekasını da sadece hukukun üstünlüğünde ve çoğulcu demokraside, insan haklarında görerek yola çıkmış bir hareket, insanı ezen bir devlet tasavvuruyla sözde devletin bekası üzerinden korku siyaseti uygulamaya çalışıyor. Bunlar zaten kabul edilebilecek şeyler değil. Bir de bu beka söyleminden çıkıyorsunuz, Öcalan kardeşlere kadar geliyorsunuz. Parti içerisinde zaten İstanbul seçimleri son haftalarından herkes birbirine bakıyordu. İnsanlar zaten sokağa çıkmaya çekiniyorlardı. Çünkü millete ne anlatacaksınız? İnandığınız tüm değerler her gün altüst ediliyor. Benim için bir utanç vesilesiydi. Biz burada katliam görüntülerini yayınlarken, Yeni Zelanda başbakanı her gün Müslümanlara insanlık dersi veriyordu. Tabii rasyonel düzlemde kırılmayı çok önceden yaşamıştım. Ama sonuçta partinin içerisinde doğan, Milli Görüş hareketinden gelmiş bir insanın duygusal bağlarını koparması öyle kolay değil. Ama İstanbul seçimleri sonrası artık ben parti içerisinde bir dönüşümü sağlanabileceğine, öz eleştiri kültürünün artık geliştirilebileceğine, en son 23 Haziran sonucundan sonra millete anlatamadık söylemi yerine biz bu milleti niye anlamıyoruz anlayışının yerleşebileceğine dair ümidimi yitirdim" dedi.

 

"ERDOĞAN'A KILIÇDAROĞLU'NU ZİYARET ETMESİNİ SÖYLEDİM, TEPKİ GÖSTERDİ"

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etmesi tavsiyesinde bulununca tepki gördüğünü dile getiren Yeneroğlu, "Parti MKYK toplantılarında da baktım ki böyle bir durum söz konusu değil. Bir şey söylediğimiz zaman saygısızlık olarak kabul ediliyor. Söylemediğimiz zaman da kendinizi inkar etmiş oluyorsunuz. Bakın ben CHP'li Meclis Başkan vekilimiz Levent Gök'e bir geçmiş olsun ziyaretinde bulundum, en asgari insani haslettir bu. Sayın Kılıçdaroğlu'yla birlikte Çubuk'ta saldırıya uğramalarından sonra. Bana göre bir Devlet Başkanı'nın Sayın Kılıçdaroğlu'nu evinde ziyaret edip geçmiş olsun dilemesi gerekiyordu. Ben sayın Cumhurbaşkanımıza saygıda kusur etmeden bunu ifade etmeye çalıştım MKYK'da. Tepki gösterdi. Ben bunun üzerine de o zaman ilk olarak istifamı takdirlerine sundum, gereği yapılabilirdi" diye konuştu.

 

HUKUK SİSTEMİNE ELEŞTİRİ

 

Türkiye'de hukuk sisteminin geldiği noktayı eleştiren ve bunun bardağı taşıran damla olduğunu söyleyen Mustafa Yeneroğlu, "Bardağı taşıran damlalardan biri de Anayasa Mahkemesi'nin akademisyenler kararından sonra yayınlanan bir bildiri oldu. O bildirinin nereden geldiğini çok iyi biliyorum. Mahkeme kararı üzerine bir bildiri yayınlattırıldı. Anayasa Mahkemesi'ni kınamanın çok çok ötesinde "terörü meşrulaştıran Anayasa Mahkemesi" diye bir bildiri yayınlandı. Bu hukuk devleti anlayışını ayaklar altına almaktır. Hiçe saymaktır. O mesele benim için her şeyin bittiği noktaydı. Onun üzerine adli yıl açılışında sayın Cumhurbaşkanımız kuvvetler ayrımını göz ardı ederek kendisini kuvvetlerin üzerinde konumlandırdı. Zaten sonuçta yargı felç olmuş vaziyette, yasama zaten işlevsiz bir noktada. Yürütmeyi kim denetleyecek? Hiç kimse. 1789 Anayasası'nın galiba 16'inci maddesi "Kuvvetler ayrımını tanımayan bir anayasa, anayasa değildir" der. Türkiye olarak şimdi biz fiilen böyle bir noktaya geldik" dedi.

 

İSTİFASINI ERDOĞAN İSTEDİ

 

23 Haziran sonrası MKYK toplantısı benim son MKYK toplantımdı. O MKYK toplantısından sonra sonraki iki MKYK toplantısına katılmadım. Üçüncü MKYK'ya katılıp katılmayacağımı soruyordu arkadaşlar. Katılıp konuşsam saygısızlık, konuşmasam kendimi inkar edeceğim. Dolayısıyla orada bulunmayı anlamsız buluyordum. Şunu düşünüyordum; bu ülkede insanlar kaçırılıyor, bu ülkede insanlara işkence yapılıyor. Bu ülkede on binlerce insan haksız yere cezaevinde tutuluyor. Bu ülkede toplanma özgürlüğü diye bir şey kalmamış. Bu ülkede her gün birkaç tane kayyum atanıyor. Bu ülkede her gün bir iki tane gazeteci gözaltına alınıyor. Böyle bir ortamda ben MKYK toplantısında hiçbir şey yokmuş gibi Urfa Sanayi'sinin elektrik meselesini konuşacağım. Veya Muğla'nın şehir girişi levhasına takılacağım. Ve böyle ortamı kabulleneceğim. Peki vicdanıma bunları nasıl kabul ettireceğim, Allah'a nasıl hesap vereceğim? Bunu düşünerek sabah bir istifa mektubu yazdım. Gerekçeli olarak . Hasbi olan feryadını ifade eden bir genç kardeşi olarak yazdım. Sonunda MKYK'dan istifa ettiğimi belirttim. Bunun üzerine MKYK toplantısı yapılmış. Toplantıda da tartışılmış. Çok farklı görüşler de olmuş. Arkadaşların birçoğu benim şimdiye kadar partinin ilkelerine aykırı bir beyanımın olmadığını niyetimin partiye zarar vermek olmadığını, sadece ciddi rahatsızlıklar içerisinde olduğumu ve bunun partimin tekrar özüne dönmesi gerektiği noktasında bir duruşumun olduğunu ifade etmişler. Ama sonuçta sayın Cumhurbaşkanımızın kanaati artık siyaseten çok ayrıştığımız noktada olmuş ve benim partiden de ve milletvekilliğinden de istifa etmem gerektiğini ifade etmiş. 29'u gecesi beni genel sekreterimiz aradı. Fatih Şahin bey arayıp, "parti genel merkezine gelir misiniz" dedi. Bir gün sonra gittim. Dostane bir ortamda kendisi artık partinin politikaları ve söylemleri noktasında çok ayrıştığımızı bundan sonraki süreçte ayrı kulvarlarda olmamızın iki taraf için de hayırlı olacağını ifade etti. Ben zaten istifa mektubumun ön yazısında sayın cumhurbaşkanımız arzu ederse partiden de istifa edebileceğimi beyan etmiştim. Görüşme de böyle geçince 'hay hay' dedim. Ne zaman istifa etmemi arzu ediyorsunuz diye sordum. 'Mümkün mertebe hemen' dedi. 'Olur' dedim. Meclise geçtim beni tekrar aradı. 'Üstad' dedi, 'Cumhurbaşkanımızla görüştüm, milletvekilliğinden de istifa etmenizi istiyor çünkü siz AK Parti listelerinden seçildiniz' dedi. Teşekkür ettim. Bunun üzerine basın toplantısını yaptım. Böyle bir süreç. O gün basın toplantısından sonra içimde tabii bir burukluk vardı ama çok uzun zaman sonrası ben ilk defa büyük bir huzur içinde evime gittim. O hafta sonundan önce mide kanaması geçirmiştim. Stresin sonuçları." diye konuştu. www.sondakika.com

Editör: Wan Haber