Bir önceki yazımda cumhurbaşkanlığı seçiminin CHP'ye olası etkilerini değerlendirmiştim. 1 Temmuz tarihinde AK Parti görkemli bir toplantıyla Sayın Başbakanın, cumhurbaşkanı adayı olduğunu açıkladı. Adaylar netleşti, kılıçlar çekildi ve yarış başladı. 3 Temmuz tarihi adaylık için son başvuru tarihi, ancak öyle görülüyor ki yeni bir aday çıkmayacak.

Sayın Başbakanın aday olduğunu açıklamasının ardından ilk tepki finansal piyasalardan geldi. Borsa'da 2 gün önemli kayıplar oldu. Bu tepkiler, ekonomi dünyasının tedirginliğine işaret ediyor. Başbakanın adaylık açıklamasından bir gün sonra, CHP ve MHP önderliğinde, DSP, BTP ve DP'nin katılımıyla, 5 parti ortak deklarasyon yayınlayarak, Sayın İhsanoğlu'na desteklerini kesinleştirdiler.   Cumhurbaşkanlığı seçimi AK Parti'nin önüne biri olumlu, diğeri olumsuz iki senaryo koyuyor. Biz önce olumlu senaryoyu değerlendirelim.

Olumlu senaryoya göre Sayın Erdoğan cumhurbaşkanı seçilir. Avrupa ve Amerika'nın ve finans piyasalarının desteklediği Ali Babacan başbakan olur. Böylece Sayın Başbakanın tatlı sert çıkışlarıyla tedirginlik yaşayan uluslar arası camiada ve Türkiye'de sular durulur, istikrarlı bir hava oluşur. Veya Özal-Akbulut modelinde olduğu gibi, Mehmet Ali Şahin üzerinden emanetçi başbakan formülü de geliştirilebilir.

Daha sonraki aşamada, tahminen 14 Haziran 2015 tarihinde yapılması beklenen genel seçimlerde AK Parti (ve HDP) anayasayı değiştirecek çoğunluğa ulaşır ve Türkiye başkanlık sistemine geçer. Başkanlık sistemini ikinci aşamasında, Türkler ve Kürtlerin birlikte yer aldığı federal sistemler tartışmaya açılır.

AK Parti için olumlu senaryoyu bir adım daha ileriye taşırsak eğer, Sayın Erdoğan'ın 10 Ağustos'ta yapılacak birinci turda seçilebilir, dolayısıyla ikinci tur için HDP ile müzakere etmek zorunda kalmayacağı bir sonuç da ortaya çıkabilir. Sayın Erdoğan'ın bazı koşullar altında, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda seçilme ihtimali, ikinci turda seçilme ihtimalinden da fazla. Kısaca bu koşulların neler olduğuna da değinelim;

30 Mart 2014 yerel seçimlerinde AK Parti yaklaşık 20 milyon 500 bin seçmenin oyunu aldı. Seçimlerde 45 milyona yakın geçerli oy kullanıldı ve katılım % 89 gibi oldukça yüksek bir orana ulaştı. Bu rakamlar üzerinden yapılan çok ince stratejiler ve hesaplar var. AK Parti'nin en önemli stratejisinin CHP'de kesin olarak sandığa gitmeyecek seçmenlerle ilgili olduğu anlaşılıyor. CHP'ye son seçimde oy veren 12 milyon 500 bin seçmenin en iyi ihtimalle 3 milyonu sandığa gitmeyecektir. Parti içerisindeki küskünler, daha şimdiden “çatı aday” desteğinin CHP temel ilkeleriyle çeliştiğini ilan ettiler. Zaten CHP'den böyle bir tablo bekleniyordu. 7 milyonu bulan MHP seçmeninin de en az 1 milyonu sandığa gitmeyecek veya gitseler de oylarının yönü net olmayacaktır. Hesap şu: Eğer yerel seçimlerdeki geçerli oyların sayısı 45 milyondan, 40 milyona inerse ve AK Parti'de yerel seçimlerdeki oy oranını korursa, o zaman seçim 10 Ağustosta biter ve Sayın Erdoğan Türkiye'nin 12'nci cumhurbaşkanı olur. Sayın Erdoğan'ın başında bulunduğu AK Parti ile seçim yarışından galip çıkmanın kolay olmadığını bilen CHP ve MHP seçmenleri de taktik olarak, Erdoğan'ı aktif siyasetin dışına itmek için farklı davranışlar sergileyebilirler.   İlk turda cumhurbaşkanı seçme taktiği içerisindeki çok çok ince bir stratejiden de bahsetmek gerekiyor; Bu strateji AK Parti ve HDP'nin derin taktiğidir. Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda şu ana kadar sadece HDP'nin ikinci tura yönelik hesapları tartışıldı. HDP doğrudan Kürt oylarını konsolide edecek, kendi içinden bir adayla seçime katılacak. Bu aday ile ilk turda alınacak %6, %7 civarında oy üzerinden, ikinci tur için AK Parti ile müzakere edilecek. Bu müzakerede AK Parti adayının desteklenmesine karşılık Öcalan'ın özgürlüğü pazarlık konusu yapılacak. Şu ana kadar konuştuğumuz HDP'nin görünen hesabı bu yönde.

Şimdi ise HDP'nin perde arkasındaki derin hesabına bir bakalım. Bu hesap, HDP'nin, Rıza Türmen'e cumhurbaşkanlığı teklifi ile başladı. HDP, Sayın Türmen gibi son derece itibarlı bir isimle seçim yarışına dahil olsa CHP'den kopan muhalif oylarla, belki de % 15'lik bir oy oranına ulaşacaktı. Burada mesele oy oranının % 7'lerden, % 15'lere çıkması değil, asıl mesele seçime katılım oranının yükseltilmesidir. Seçime katılım oranı yükseldiğinde AK Parti'nin 20 milyonu aşkın seçmeni fire vermeden sandık başına gitse bile, bu oylar % 51 için yeterli olmazdı. HDP, kendi içerisinden aday çıkartarak, aslında Sayın Erdoğan'ı ilk turda seçtirme stratejisine angaje oldu ve küskünlerin kendi adayı etrafında bütünleşmesini seçenek dışı bıraktı. Rıza Türmen'in, HDP'nin teklifini reddettiği söylenebilir. Zaten Sayın Türmen gibi CHP saflarında siyaset yapan ve etik prensipleri her şeyin önünde tutan bir profilin bu teklifi kabul etmeyeceği baştan belliydi. HDP, bu yanıtı Sayın Türmen'e daha teklif götürmeden biliyordu. Bu stratejinin arkasındaki hesapların kısa sürede kamuoyuna yansıyacağını düşünüyorum.   Şimdi de olumsuz senaryo üzerinde tartışalım: AK Parti için olumsuz senaryonun iki ayağı var:

1-Sayın Erdoğan'ın seçimi kaybetmesi (ki bu düşük bir ihtimal olarak görünmektedir).

2-AK Parti'nin seçimden istediği sonucu alması ve Başbakanın, cumhurbaşkanı olarak Çankaya'ya çıkması. AK Parti'nin seçimden zaferle ayrılmasına rağmen, 2015 genel seçimlerinde anayasayı değiştirecek bir sonuç elde edemeyebilir. Bu durumda, başkanlık sistemine geçme şansı olmaz. Sayın Erdoğan'da, tamamen aynı hedeflerle Çankaya'ya çıkan Turgut Özal gibi, sembolik bir cumhurbaşkanlığına razı olabilir. Sayın Erdoğan'ın başbakanlığında olduğu gibi, cumhurbaşkanlığında da karizmatik bir devlet adamı portesi çizeceği malum, ancak anayasamız, sistem gereği cumhurbaşkanını çok dar kalıplar içerisine hapsediyor. Sayın Erdoğan elinden geldiğince bu kalıpları zorlayacak, de-facto olarak yetkilerini genişletecektir. Ancak olağanüstü durumlar haricinde, mesela bir daha icranın başı olarak bakanlar kuruluna başkanlık edemeyecek. Çok daha önemlisi, partiden çok, lidere oy veren AK Parti seçmeni, 2015 seçimlerinde Erdoğan'sız bir AK Parti için sandığa gidecek. Turgut Özal'ın Çankaya'ya çıkmasından sonraki ilk seçimlere, Mesut Yılmaz ile giren ANAP'ta yaşanan gerileme, hatta erime süreci, AK Parti için de tekrar edebilir.

3- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün koltuğunu bırakması sonrası, aktif siyasete merkez sağ parti ile girmesi. Başbakan'a karşı dengeleri değiştirme ihtimali yüksek olur.  Hangi ihtimal gerçekleşirse gerçekleşsin, önümüzdeki günlerde heyecan dolu siyasi içerikli bir film izlemeye hazır olun.