Van Devlet Tiyatrosunda Funda Özşener tarafından yazılan ve rejisörlüğünü Ece Okay’ın yaptığı ‘Ah Tamara’ oyunu, farklı kurgusuyla dikkat çekti.

Katılımın yüksek olduğu oyunun ilk gösteriminde, efsanenin beklenenin dışında sahnelenmesi izleyicilerin dikkatinden kaçmadı. Oyun sonunda konuşan tiyatroseverler, “Bizim bildiğimiz kadarıyla efsane böyle değildi. Efsanede geçen olaylar da bu şekilde gerçekleşmiyordu. En önemlisi çoban Müslüman bir gençti ve Tamara’yı görmek için her akşam adaya yüzerek gidiyordu. Sonunda da hayatını kaybediyordu. Ancak oyunda çobanın Müslüman olmadığı, adaya yüzerek değil de kayıkla gittiğini ve oyun sonunda genç yerine Tamara’nın babası olan keşişin öldüğünü izledik. Neden efsane halk arasında bilindiği şekliyle yazılıp oynanmadı? Açıkçası merak ediyoruz” dedi. 

Van Devlet Tiyatrosu Müdiresi Azade Küçükaycan açıklama yapmazken, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt ise oyunun bu şekilde yazıldığını ifade etti. 

’Ah Tamara’ oyununda Mikail ismindeki çoban, kayıkla adaya gidiyor, keşişe kiliseye uğrayıp dua ettiğini söylüyor. Uzun yıllar boyunca yüzmemiş hatta Tamara tarafından kendisine yüzmekten kortuğu dile getiriliyor ve olaylı gecede ise keşiş ölüyor. 

Akdamar Efsanesi (Ah Tamara) 
Van Gölü’nün güneydoğusunda yer alan, uzunluğu 1,5 kilometre, genişliği 0,5 kilometre olan Akdamar Adası’nın ismiyle ilgili anlatılan efsane ise şu şekilde: 

Çok eskiden Van’da bir Keşiş yaşamaktaymış. Bu keşişin dünyalar güzeli bir kızı varmış. Kız o kadar güzelmiş ki onu bir gören bin gönülden vurulurmuş. Bu güzel kızın ismi de “Tamara” imiş. Bütün Vanlı delikanlılar Tamara’nın peşinde dolanadursunlar, Tamara ise gönlünü yiğit mi yiğit, yakışıklı mı yakışıklı bir Türk gencine kaptırır. İki sevgili gizli gizli buluşurlar. Bu buluşmalar bir süre devam eder. Sonunda iki gencin aşkını Van’da duymayan kalmaz. Keşiş, kızını bu sevdadan vazgeçirmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın başaramaz. Tek çare, kızını Van’dan uzaklaştırmaktır. Van Gölü’nün en büyük adası olan Akdamar Adası’nda bir kilise yaptırıp, kalan ömrünü kızıyla beraber bu adada geçirmeye karar verir. Tamara ile Türk gencinin aşkları o kadar yüce, o kadar engel tanımaz ki, keşişin Tamara’yı adaya hapsetmesi de fayda vermez. İki genç anlaşırlar. Delikanlı, her gece kıyıdan yüzerek adaya çıkacaktır. Bu arada Tamara da sevgilisine adayı bulabilmesi için fenerle işaret verecek, ona yardımcı olacaktır. 

Dedikleri gibi yaparlar. Delikanlı, yaz demez, kış demez, fırtınaya, dalgaya aldırmaz, her gece yüzerek adaya çıkar. Sabaha kadar Tamara ile birlikte olurlar. Gün ışımadan da tekrar yüzerek geri döner. Bir zaman sonra keşiş, iki gencin buluştuklarını öğrenir. Bir gece, kızın bıraktığı işaret fenerinin yerini değiştirir. Feneri, keskin ve sivri kayalıkların bulunduğu bir tarafa bırakır. Tamara da delikanlı da kurulan tuzaktan habersizdirler. Delikanlı her zaman olduğu gibi yine kıyıdan suya girer, adadan görünen ışığa doğru yüzmeye başlar. Şanssızlık bu ya, o gece hem çok karanlık, göl de aşırı dalgalıdır. Delikanlı yüzer yüzer yüzer, kollarında derman tükenir. Işığa doğru yüzdükçe ışık uzaklaşır sanki. Dalgalar daha da kudurur. Kuvvetli bir dalga, gücü tükenen delikanlıyı yükselttiği gibi sivri ve keskin kayalara çarpar. Her tarafı parça parça olan delikanlının, gölün karanlık sularına gömülürken “Ah Tamara, Ah Tamara!..” feryatları, kayalıklardan yankılanarak Tamara’ya kadar ulaşır. Artık Tamara’ya dur olur mu? O da gözünü kırpmadan kendisini azgın dalgaların kucağına bırakır ve kaybolur. Böylece, yaşarken bir araya gelmeleri engellenen iki genç, sonsuza kadar sürecek beraberliklerine, Van Gölü’nün turkuaz sularının derinliklerini mekân seçerler. 
Bu acıklı sonun yaşandığı adanın ismi de o günden sonra “Ah Tamara”nın değiştirilmesi ile “Akdamar” olur. (İHA)

Editör: Wan Haber