Tevazunun ne olduğunu bilseydik, beklide bu gün hayatımızın bu kadar kritik bir süreçten geçmesine izin vermezdik.

 


Empatiyi akli selim bir şekilde kurmuş olsaydık, bu gün bu ülkenin içindeki karmaşıklığa şiddetle karşı çıkıyor olacaktık. Gündemimiz ölümlerle meşgul olmayacaktı. Keşke kendimizi karşımızdakinin yerine koyup birde öyle düşünseydik…
 

Daha iyi anlaşamaz mıydık?
 

Anlamaz mıydık birbirimizi?
 

Ölümler olmayacaktı hayatımızda. İnsan hayatı bu kadar basit olmayacaktı ülkemizde.  



Çocuklarını yitiren anaların amansız feryatlarına tanıklık etmeyecektik belki de. Elinde çocuğu eşinin cenazesine katılan bir kadını görmeyecektik biraz duyarlı olsaydık.
 


Günlerdir siyasi tutsaklar açlık grevinde. 700’e yakın siyasi tutsağın başlatmış olduğu açlık grevi 2 aydan fazla bir zamandır sürüyor. Açlık grevi halkası her geçen gün büyüyor korkuları da beraberinde getiriyor.
 
 

Yine her zamanki gibi yapılan açlık grevlerinin, BDP talimatlı başlatıldığı ileri sürülüyor. Ancak Demirtaş: Bir açıklamasında açlık grevlerinde “son üç yıla bakılması gerektiğini” vurguluyor.
 
 

Nedir bu üç yıl nasıl geçti? Durumu bu kadar vahim kılan bu üç yılda neler gelişti?
 
Dilerseniz hep birlikte beraber kısaca değerlendirelim.
 


Yıl 2009
 


“Kürt Açılımı:”
 


 “Açılım politikası” adı altında başlayan süreçte, Avrupa’da bulunan Kürt sanatçı Şiwan Perver dâhil, binlerce siyasi Kürt, aydın, sanatçı, akademisyen ve yazarlarla görüşüldü.
 
 

Kürtler için umut dolu günlerin başladığı bu süreçte, Hükümetin başındaki Erdoğan için, Tarih yazılacak lider deniliyordu halk arasında.
 
 

Sokakta, kahvede, iş yerlerinde hemen her yerde; Erdoğan’ın bu cesaretinden söz edilmeye başlandı. “Açılım” denildikçe; Ovada siyaset yapan Kürt seçilmişler KCK adı altında yavaş yavaş alınmaya başlandı ve “Açılım” artık farklı bir kimliğe girdi.
 
 
 

“Açılım”ın diğer adı: “Kürt avlama operasyonu” gün be gün giderek büyüdü.
 

 Gizli tanıklar, yüzlerce sayfaya dayandırılan iddianameler…
 

Ve gelinen noktada “Silvan” saldırısı ile açılım baltalandı denilerek ağır aksak işlemeye başlandı. Ancak KCK operasyonları dur durak bilmedi.
 

Söz konusu “Açılım Nutukları” atıldıkça, Kürt siyasetçiler kendilerini cezaevlerinde buldu.
 

Hatta seçilmiş Belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu yüzlerce seçilmiş kürdün,  kelepçeli kolları tek sıra görüntüleri medya da boy boy aldı.
 
 

“Açılım” denilen bu organizasyonun adı KCK operasyonuydu! Kürt seçilmişlerin silahlı örgütle eşdeğer tutulup cezaevlerinde soluklandı.
 
 

Oysa her daim rastladığımız bir söylem vardı. Türk siyasetinde
 
“Dağda değil Ovada siyaset” ve açık konuşuldukça, Kürtler kendilerini cezaevlerinde buldu.
 
 

2009-2010-2011, ve 2012 binlerce Kürt cezaevlerinde. 90’lı yıllardan farkı sadece legal alanda siyaset yaparken,  öldürülmemeleri…
 

 
Bu sayı son 3 yıl içerisinde 10 bini fazlasıyla buldu. Yani bu gün 10 binden fazla Kürt siyasetçi içerde!
 
Ve artık Türkiye Başbakanı Erdoğan’ı tanımak mümkün değil. Yüzde 50’nin kendisine verdiği destekle, son derece radikal söylemlerle acıya kulak vermiyor.
 
 

Her istek terörize’den ibaret!
 


Ülkesinin doğusu Halep sokaklarını aratmıyor. Dağlarında cenazelerin olmadığı gün yok. Cezaevlerinde ölüm çanları çalarken, o Avrupa’ya demokrasi dersi veriyor…
 
 

700 insan açlık grevlerinde Erdoğan Avrupa gezilerinde…
 

 
Gerçek bir demokrat olduğunu ifade ediyor Avrupa halklarına!

 
Bu ülke bazen ötekiler için cehennemdir!
 

 
Örneğini 62 gündür cezaevlerinde bedenini ölümlere yatırarak haklarını isteyen Kürt çocuklarından Kürt siyasilerinden Kürt tutsaklarından görebilmemiz mümkün.
 

 
Tam 62 gündür vicdanları parçalayan bir açlık grevinin çığlığı yükseliyor demir parmaklılar ardında. 62 gündür Kürtler bedenlerini hakları olan, dilleri için ölüme yatırmışlar. Ölümün her gün biraz daha kapılarını araladığı bu insanlar göz göre göre eriyip gidiyor.
 

 
Grev sonlandığında; duyu organlarının çoğunu kaybedecekler. Eski yaşamlarından eser kalmayacak gelecekteki yaşamlarına. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
 
 

Anaların çaresiz bekleyişleri var cezaevleri önünde. Cezaevleri önünde yatıp kalkıyor tutsak anası kadınlar… Ölüme sayılı günlerin ya da saatlerin kaldığı, hatta siz bu yazıyı okurken, belki de ölümün yaşandığı cezaevleri önünde telaşlı bir bekleyiş var.
 
 
Her an ölüm endişesi!
 

 
Her an ölüm haberi korkusu
 


Telaş, korku, endişe, merak ve umutsuzluk…
 

 
Güneydoğu yanıyor, Doğu yanıyor, Bölge insanı günlerdir sokakta. Günlerdir her kentinde isyan var bu bölgenin.
 
 

Medya her zamankinden çok daha sağır!
 
 

Suriye’den, Suriye’nin  Halep kentinden farklı neyimiz kalmış Allah aşkına?
 

 
 
Bütün eylemler; açlık grevindeki bu insanların ölümüne seyirci kalmamak için, Onların haklı taleplerine destek vermek için. Fakat ölümün sıradanlaştığı bir ülkede açlık grevine yatan bu insanların eylemleri pek bir anlam ifade etmiyor iktidar yöneticilerine.
 

Siyaset camiası için bugün vicdanların uyanma zamandır. Bugün insan olma erdemini göstermenin zamanıdır. Eğer cezaevlerinde tek bir ölüm meydana gelirse; “Kürt kardeşlerim” söylemi safsatalıktan başka bir anlam ifade etmeyecektir…
 

İşte o zaman insanlık onurunun ayaklar altında gezen kirli bir çamurdan farkı olmayacaktır.