6. Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Ankara Vilayetler Evi’nde büyükelçilere yemek veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, burada yaptığı konuşmada Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve ekibine bu buluşmayı tertip ettikleri için teşekkürlerini illetti. 6. Büyükelçiler Konferansı kapsamında şuna kadar yaptıkları ve bundan sonra yapacakları istişarelerin gerek Türkiye’ye, gerek büyükelçilerin görev yaptıkları ülkeler açısından, gerekse dış politika açısından çok faydalı sonuçlar doğuracağına inandığını belirten Başbakan Erdoğan, 6. Büyükelçiler Konferansı’nın dış politikada son derece yoğun gündem içerisinde ve son derece kritik bir dönemde gerçekleştirildiğini vurguladı. Erdoğan, 2014 yılı içinde dünya ve Türkiye’nin tarihinde çok önemli yeri olan 1. Dünya Savaşı’nın 100. yıl dönümünün idrak edileceğini anımsatarak, "Hepinizin bildiği gibi 1914 yazında başlayan 1. Dünya Savaşı 1918 yılına sona kadar devam etmiş ve dünya haritasını köklü şekilde değiştirmişti” dedi.

Osmanlı Devleti’nin bu savaşta en ağır insan ve toprak zayiatını yaşadığını, neredeyse tamamen işgal edilmiş Mondros ve Sevr anlaşmalarıyla da fiilen tarihe karıştığını dile getiren Başbakan Erodğan, “100. yıl dönümü vesilesiyle 1. Dünya Savaşı’nın yıl boyunca çeşitli etkinliklerde değerlendirilecek olmasını ben şahsen çok önemsiyorum. Türkiye olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyükelçileri olarak 1. Dünya Savaşı’na ilişkin tüm etkinlikleri dikkatle takip etmenizi, bu savaştaki en önemli devlet olan Osmanlı’nın bakiyesi bir devletin büyükelçileri olarak etkinliklere katkı sunmanızı sizlerden özellikle rica ediyorum” diye konuştu.

“ERMENİ DİASPORASI KARA PROPAGANDA İÇİN HAZIRLIK YAPIYOR”
Büyükelçilere seslenen Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Burada iki önemli husus var. Birincisi şudur; bu yıl 1. Dünya Savaşı’nın özellikle dünya savaşı olarak 100. yıl dönümünü idrak ederken önümüzdeki yılda 1915’ın 100. yılını idrak edeceğiz. 2014 yılında Sarıkamış Harekatı’nın, 2015’de de Çanakkale Zaferimizin 100. yıllarına ulaşacak, inşallah şehitlerimizi çok farklı şekilde yad edeceğiz. 2015’de aynı zamanda 1915 olayları olarak bilinen hadiselerinde 100. yıl etkinliklerine şahit olacağız. 1915 hadiselerinin objektif, bilimsel ve gerçekçi şekilde ele alınabilmesi için hepimizin hazırlıklı ve donanımlı olması gerekiyor. Ermeni diasporası 1915 olaylarını farklı ve tek yanlı şekilde aksettirmek, tarihi gerçekliğinden koparıp siyasi bir kampanyaya dönüştürmek için hazırlıklarını yapıyor. Bunun karşısında biz tarihi, bilimi, ilimsel verileri öne çıkararak bu siyasi kampanya, bu kara propaganda karşısında dik bir duruş sergileyeceğiz. 2015 hazırlıklarına işte bugünden başlayacak, 1. Dünya Savaşı’nı iyi anlayarak ve iyi anlatarak 2015’de iyi anlaşılmasını sağlayacağız. 1. Dünya Savaşı ile ilgili ikinci önemli hususta şudur; sizlerde çok iyi biliyorsunuz ki bir ülke, bir millet kendi tarihinden koparılırsa ayakta duramaz. Kendisini tanımlayamaz, tarif edemez. Bir kimlik inşa edemez. Milletler tıpkı ağaçlar gibidir. Kökleriyle toprağa tutunur, kökleriyle ayakta kalır ve kökleriyle yaşarlar. Kökü olmayan, kökünü unutan ya da inkar eden bir millet sadece geçmişini değil, bugünü, öz kimliğini de reddeder ve kimliksiz kalır. Tarihleri çarpıtılarak yazılan ya da tarihlerleri unutturulan milletler kendi özlerini, ruhlarını, köklerini unutmuş talihsiz milletlerdir. Bizde maalesef zaman zaman bu yönde girişimler olmuştur. Tarih farklı şekilde yazılmak, farklı şekilde öğretilmek istenmiş, çoğu zaman da tarih unutturulmak istenmiştir.”

“YAKIN TARİHİ UNUTTURMAK, AÇIK SÖYLÜYORUM ADETA CİNAYETTİR”
“Allah’a hamd olsun bu aziz millet tarihini unutanlardan olmadı” diyen Başbakan Erdoğan, “Yalan söyleyen, tarih karşısında aldananlardan olmadı. Daha önemli olan şudur; bugünü anlamanın, bugünü analiz etmenin, özellikle de bugünün güncel sorunlarına çözüm bulmanın en önemli yollarından biri tarihe bakmak ve tarihi iyi okumaktan geçer. Evet, 1. Dünya Savaşı’nın askeri ve siyasi sonuçlarını iyi okumayan iyi analiz etmeyen biri aradan 100 yıl bile geçmiş olsa bugünü anlayamaz, idrak edemez, sağlıklı şekilde analiz edemez. Bizim dış politikamız 1. Dünya Savaşı öncesi es geçilerek asla şekillenemez, şekillendirilemez. Öncesini yok sayarak 1923’ü sıfır noktasını alabilmek mümkün değildir. Aynı şekilde Osmanlı’nın kuruluş yıldönümü olan 1299’u da sıfır noktası olarak alabilmek, o da mümkün değildir. Bizim asırlara sari bir tarihimiz, asırlara sari bir yürüyüşümüz var. İsimler değişmiştir, devletler, yapılar, politikalar değişmiştir. Ama aynı millet aynı ruh ve aynı idealler yüzyıllar boyunca değişmeden ilerlemiştir. Yakın tarihi unutturmak açık söylüyorum adeta cinayettir” ifadelerini kullandı.

Yakın tarihi ıskalayarak iç politika inşa edilemeyeceğini sözlerine ekleyen Başbakan Erdoğan, dış politika inşa edilemeyeceğini, hukukun, iktisadın inşa edilemeyeceğini kaydetti. Erdoğan, “Yakın tarihi inkar ederek bugünün meselelerine çıkış yolu bulamazsınız. Kendi toprağınızı, bayrağınızı, milletinizi idrak edemezsiniz. Bakın burada Falih Rıfkı’nın 1. Dünya Savaşı’nı, özellikle de Cumhuriyetin birkaç yıl öncesini anlatan şu çok önemli cümlelerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle yazıyor Falih Rıfkı Zeytin Dağı eserinde; ‘Bizden Belgrad’ı aldıkları zaman düşman delegeleri Niş kasabasını istemişlerdi. Osmanlı delegesi ayağa kalkarak ‘ne hacet’ dedi. İstanbul’u da size verelim. Babalarımız için Niş, İstanbul’a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar’ı, Trablus’u, Girit’i ve Medine’yi bırakırsak Türk milleti yaşayamaz sanıyorduk. Çocuklarımızın Avrupa’sı Marmara ve Meriç’te bitiyor.’ Evet bizim fiziki sınırlarımız Meriç’te bitiyor ancak tarihimiz ve tarih muhayyilemizde Meriç’te biterse biz sağlıklı, isabetli bir dış politikayı asla ve asla imar edemeyiz” şeklinde konuştu.

“KOMŞULARIMIZ BİZDEN VE BİZİM DOSTLUĞUMUZDAN SONSUZA KADAR EMİN OLSUNLAR”
Dış politika konularını da değerlendiren Başbakan Erdoğan, “Komşularımız da dahil olmak üzere dünya üzerindeki her devletin egemenlik haklarına, sınırlarına, iç işlerine sonsuz derecede saygımız var. Bunu çok güçlü şekilde muhafaza ediyoruz. Her zaman ifade ediyorum. Dostlarımız, özellikle de komşularımız bizden ve bizim dostluğumuzdan sonsuza kadar emin olsunlar. Ama fiziki sınırların içerisine insani ve vicdani duyguları özellikle de dış politikayı hapsedemeyiz. Burada bir defa durup düşüneceğiz. O mümkün değil. Daha yüz yıl öncesine kadar aramızda sınırların olmadığı, birlikte iç işe yaşadığımız halklara karşı bigane kalamayız. Bizim ecdat mezarlıklarımız ve şehitliklerimiz insan ve vicdan odaklı dış politikamızın da tabi sınırlarını çizmektedir. Tarihi ve kültürel mirasımızın, şehitliklerimizin yüzyıllarca birlikte yaşadığımız kardeşlerimizin olduğu Yemen’e sırtını dönen bir Türkiye tahayyül edilemez. Şehitliklerimizin bulunduğu Myanmar’a ilgisiz kalan Türkiye düşünülemez. Hem Türkiye içinde hem Filistin’de ortak şehitliklerimiz varken, Filistin’e ve Filistin davasına ilgisiz kalan bir dış politika kurgulanamaz. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hiç kimse bundan farklı anlamlar çıkarmasın. Biz dünya üzerinde ecdat eserlerinin izlerinin, mezarlık ve şehitliklerinin bulunduğu her ülkeyi kardeşimiz, dostumuz olarak görür, bu iz ve eserleri de muhabbetimizin vasıtası olarak değerlendiririz. Aynı şekilde bugün vatandaşlarımızın yaşadığı, çalıştığı ülkeleri de kendimize yakın görür, oradaki vatandaşlarımızı da dostluk ve kardeşliğin vasıtası olarak ele alırız” dedi.

Editör: Wan Haber